Beden hapishanesi ve zihnin sınırsızlığı | Sedanur Yoldaş

Mayıs 25, 2024

Beden hapishanesi ve zihnin sınırsızlığı | Sedanur Yoldaş

Neredeyse herkesin ara sıra da olsa düşündüğü bir konudur; ruhun derinlikleri ve zihnin sınırsızlığı… Bir ruh kaç kez gelir bu dünyaya ya da kaç kez tekrar bedenlenebilir? Bir beden, bir ruh için hapishane olabilir mi? Varoluşumuzla ilgili bu soruları, hatta daha fazlasını sormaya teşvik eden, Jack London’ın Yıldız Gezgini romanıyla Koridor Yayınları bizleri buluşturuyor.

Jack London’ın edebi kariyerinde de farklı bir yer tutan “Yıldız Gezgini”, bizleri metafiziksel bir zaman ve mekân yolculuğuna çıkarmakla kalmayıp, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine ve özgürlüğün özüne dair düşüncelere götürüyor. 

Yıldız Gezgini, bir ziraat profesörüyken yaşadığı hezeyanla birini öldürüp idam cezasına çarptırılan Darrell Standing’in, San Quentin Hapishanesi’ndeki yaşamını anlatır. Standing, hücresinde geçirdiği uzun ve acılı süre boyunca bedensel sınırlamaların ötesine geçmek için bir teknik geliştirir. Bu teknikle Standing, yalnızca hücresinin sınırlarını değil, zamanın ve mekânın sınırlarını da aşar, geçmiş yaşamlarına yolculuk yaparak farklı bedenlerde ve zamanlarda yaşamış olduğu hayatları deneyimler. Bu ruhsal yolculuklar, Standing’in zihinsel özgürlüğünü korumasına yardımcı olurken, okuruna da insan ruhunun derinliklerine dair derin bir bakış sunar.

Roman bu içsel yolculuklar etrafında şekillense de asıl anlamı alt metinlerde gizlidir. Alt metinlerine baktığımızda ise özgürlük ve tutsaklık kavramları baskın bir şekilde karşımıza çıkıyor. Ayrıca reenkarnasyon temasının da eserde önemli bir yer tutuğunu söylemek mümkün. Romanı alt metinler bağlamında fiziksel ve zihinsel açılardan inceleyebiliriz.

Fiziksel ve zihinsel tutsaklık…

Darrell Standing’in fiziksel olarak hapiste olması, bedenen özgürlüğünü elinden almaktadır. Ruhunu ve zihnini bedeninden ayırma tekniğini geliştirene kadar ki süreçte, Standing için hapishane katlanılamaz derecede acı vericidir. Hücre ve gömlek cezası, onu tutsaklık içinde başka bir tutsaklığa iter. Tekniği geliştirdiğinde ise hapishane, gardiyanlar, hücre ve deli gömleğiyle sınırlı bir şekilde kalması artık onun zihinsel yolculuklarını engelleyebilen unsurlar olmaktan çıkar. Bu bağlamda bakıldığında, insanın ruhsal ve zihinsel gücünün sınırlarını sorgulatan ve özgürlüğün tanımını yeniden düşünmeye iten önemli bir noktadır.

Standing’in yaşadığı işkence ve zor koşullar, fiziksel tutsaklığın insan ruhu üzerindeki baskısının ne kadar büyük ölçüde etkili olduğunu vurgular niteliktedir. Hapishanede yapılan işkenceler, Standing’in yaşadığı fiziksel acılarının en uç noktası haline gelmiştir. Onun ruhsal ve zihinsel direnci bu noktada sınanır.

Standing, zihninin sınırsızlığını fark etmeseydi, en kısa sürede bu işkenceler sebebiyle ölürdü. Çünkü bedenen hapsolması dışında zihinsel olarak da kendini o hapishaneye hapsederek yaşamak için direnmeden son gününü bekleyecekti.

Aslında bu açıdan bakıldığında, bizler de yaşarken zihinlerimizi bedenlerimize hapsederek sınırlı düşünce ve davranışlar sergilemiyor muyuz? Herhangi bir olay ya da durum karşısında zihnimizin ve ruhumuzun sınırsızlığının farkına varabiliyor muyuz? İşte London, bu konuda bizleri düşündürüp o gücü hatırlamamızı teşvik ediyor. İnsanı zihinsel özgürlüğün bedensel tutsaklığa nasıl üstün geldiğini ispatlıyor.

Fiziksel ve zihinsel özgürlük…

Fiziksel özgürlüğün, bir insanın bedeninin ve düşüncelerinin dilediğince yaşayabilmesi olduğunu biliyoruz. Standing’in hapishanedeki fiziksel tutsaklığının ötesine geçen özgürlük arayışı sonucunda geliştirdiği teknik aslında astral seyahattir. Bu teknikle birlikte bedeninin sınırlarını aşarak, farklı zaman ve mekânlarda özgürce dolaşır. Bu deneyimler, onun içsel özgürlüğünü yeniden kazanmasının bir yolu olur.

Standing’in hapishane duvarlarını aşmasını sağlayan astral seyahatlerinin arkasında yatan şeyin hayal gücü olduğu söylenebilir. Fakat Standing’in farklı zaman dilimlerinde yaşadığı hayatlar ve bu hayatlarla ilgili detaylı ve kanıtlayıcı bilgiler vermesiyle, astral seyahatlerini hayal gücüne dayandırmanın ne kadar doğru olduğu tartışılır. Bu sebeple de yeniden doğuş ve reenkarnasyon düşüncesi burada önemli bir rol oynar. Standing’in birbirinden farklı geçmiş hayatları, ruhun ölümsüzlüğü ve sürekli dönüşüm düşüncesini destekler.

Standing’in, astral seyahatleri, aynı zamanda bir ruhsal yolculuk ve kendini keşfetme sürecidir. Standing, bu seyahatler aracılığıyla, geçmiş yaşamlarını ve bu yaşamların onun kendi benliği üzerindeki etkilerini keşfeder. Böylelikle, insanın içsel dünyasını ve geçmişini anlaması ve bu anlayışla özgürlüğünü yeniden kazanmasını sağladığını söyleyebiliriz.

Standing’in zihni, onun en büyük kaçış ve özgürlük aracı olmuştur. Bu durum, fiziksel tutsaklık içinde bile insanın kendi iç dünyasında özgürlüğü bulabileceğinin önemini hatırlatmasının yanı sıra ruhun gerçek özgürlüğün kaynağı olup olmadığını ve bedenin ruhu sınırlayıp sınırlamadığını da sorgulatan bir noktadır.

Özgürlüğün sadece fiziksel koşullarla sınırlı olmadığını, asıl özgürlüğün zihinde ve ruhta olduğunu hatırladığımız ya da anladığımız sürece yaşamlarımızı daha iyi yaşanabilir hale getirebiliriz belki de…

Jack London, tutsaklık ve özgürlük kavramlarını derinlemesine incelediği bu eserinde özgürlük kavramına farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Toplumsal eleştirinin, adaletsizliğin, baskının ve fiziksel tutsaklığın etkilerinin ve eleştirilerinin yer aldığı romanda; özgürlüğün sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir olgu olduğunu ve insanın en derin acılar içinde bile bu özgürlüğü bulabileceğini anlamamıza aracı oluyor.

edebiyathaber.net (25 Mayıs 2024)

Yorum yapın