Anlamsızlığa hoş geldin son insan!

Nisan 27, 2013

Anlamsızlığa hoş geldin son insan!

Gotik edebiyat alanı, kadın yazarların sivrildiği bir türdür. Bazı eleştirmenler bu olguyu kadın yazarların özel yaşamlarında babalarından, sevgililerinden ve kocalarından gördükleri baskı, taciz ve zulümden etkilenmelerine bağlarlar.

Mary Shelley de 1826’da yayımlanan Son İnsan romanıyla gotik edebiyata özgü bilim-kurgunun alt türü olan apokaliptik-romanın ilk modern örneğini veren ve bu türün önde gelen yazarı oldu. Vahiy ya da gelecekle ilgili sırların aydınlığa kavuşturulması anlamındaki apokalips sözcüğünden türemiş olan apokaliptik-kurgu, salgın hastalık, nükleer savaş, sibernetik ayaklanma, doğaüstü olaylar, ekolojik felaketler ya da başka afetler yüzünden uygarlığın sonunun gelmesini irdeler. 

Son İnsan, bugün sıradan sayılacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu, insanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyük romandır. Shelley, bir salgının batı dünyasındaki etkilerini Romantik dönemin akıcı biçemiyle dramatize eder ve gerçek kişilerin yansıması olan zıt karakterler eksenindeki bir kurguyla aktarır. Romandaki başlıca karakterler kısmen ya da tamamen Shelley’in çevresindeki kişilerden esinlenmiştir. Örneğin doğal bir cennet arayışı içinde tanıdıklarını peşinden sürükleyen Adrian, yazarın eşi Percy Bysshe Shelley’in kurgulanmış portresidir. Yunanlılarla savaşmak için İngiltere’den yola çıkan ve İstanbul’da ölen Lord Raymond ise Lord Byron’un yaşamından esinlenmiştir.

Roman, yazarın kendi deyimiyle “seçkinler” diye adlandırdığı çevresini kaybetmekten duyduğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını, bireyin tarihi yönlendirme gücünden yoksun oluşunu da dile getirir. Shelley günlüğünde “son insan”dan “alter egom, ikinci benliğim, yoldaşlarımın benden önce ölmesiyle sevgili bir gruptan geri kalan son yadigar” olarak söz eder…

MARY SHELLEY, 1797’de  ünlü kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft ile filozof William Godwin’in kızı olarak Londra’da doğdu. İngiliz Edebiyatı’na romanları, öyküleri, oyunları, denemeleri, biyografi ve gezi kitaplarıyla katkıda bulunmuş olan yazar, 17 yaşındayken şair Persy Bysshe Shelley’e aşık oldu. Şairin evli olması yüzünden İsviçre’ye kaçmak zorunda kalan çift, 1816 yazını, Cenevre’de sürgünde yaşayan Lord Byron, John William Polidori ve Claire Clairmont gibi ünlü sanatçılar ve düşünürlerle birlikte geçirdi. Kasvetli bir hafta sonu grup, içlerinden hangisinin en güzel korku öyküsünü yazacağına dair bir yarışma düzenledi. O sırada on dokuz yaşında olan Mary Shelley bu yarışmaya, gördüğü bir kabustan esinlenerek yazdığı Frankenstein ya da Modern Prometheus yapıtıyla katıldı. Modern bilimkurgunun ilk eseri sayılan bu kitapla, yazarlık yaşamı başlamış oldu. Yazar, o yazı, “çocukluktan çıkıp hayata adım attığı dönem” olarak tanımladı. Mary Shelley 1851’de beyin kanamasından öldü.

edebiyathaber.net (27 Nisan 2013)

Yorum yapın