Gündelik hayatın içinden öyküler: Baktığım Her Yerde | Neslihan Hazırlar

Aralık 30, 2025

Gündelik hayatın içinden öyküler: Baktığım Her Yerde | Neslihan Hazırlar

                                                              

Dünya taşların bile beşiğiyken

                                                               Tanrı çocukları yalnız bırakmaz değil mi?

                                                                                                     Şükrü Erbaş

2025 yılı Seyhan Livaneli Öykü Yarışması kazananı Nagihan Dermancı’nın  Baktığım Her Yerde öykü kitabı Eksik Parça Yayınları tarafından Ekim 2025’te yayınlandı.

1980 Akşehir doğumlu Nagihan Dermancı, ilk, orta ve lise eğitimini Akşehir’de tamamladı. Gazi Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. İki erkek çocuk annesi olan yazarımız halen öğretmen olarak görev yapıyor. Kafa Dergi, İshak Edebiyat, Öykü Gazetesi, Litera Edebiyat, Edebiyat Haber gibi basılı ve dijital ortamlarda öyküleri yayınlanıyor. Görünmez öyküsü ile AND öykü yarışmasında ödüle layık görüldü.     

İlk kitabı Baktığım Her Yerde’nin  öyküleri, görünen ile görünmeyenin farkına varmamızı sağlıyor. Aile içi ilişkiler, ölüm, yalnızlık, yazgı, kadınlık halleri, sevgi yoksunluğu, yurtsuzluk, yazarın odağına aldığı konular. Ötekileştirilen, hayata tutunamayan insanların yaşamlarından kesitler sunuyor.

Kitabın ilk öyküsü Sevmekten Kim Usanır, Şükrü Erbaş’ın şiirinden bir epigrafla başlıyor.

“Ne zaman başladı hikayem? Annemin mülteci yüreği sahile vurduğunda mı yoksa halamın yanında yerim kalmadığında mı?” açılış cümlesi ben anlatıcı diliyle, bir kız çocuğunun gözünden olayları anlatıyor. Aile içi ilişkiler, kimsesi olan ama kimsesiz, sevgi verebilecek bir ailesi olan ama sevgisiz büyüyen bu kız çocuğunun yaşanmışlıklarına tanık oluyoruz. İlk ihanetle aile içinde karşılaşan çocuğun yaşadığı travmayı gözler önüne seriyor yazar. Şahıs kadrosu zengin bu öyküde kişi ve mekân tasvirleri anlatımı zenginleştiriyor. Annesizliğin derin içsel boşluğuna tanık oluyoruz.

Arasat öyküsü erkek karakterin bakış açısından yazılmış ölüm temalı trajikomik bir öykü. Ölümle yaşam arasında kalmış ana karakterin, hastanede ölmeden önce en yakınlarının zihnine nüfuz ederek oradaki düşünceleri okuması konu ediliyor. Zihinlerdeki düşüncelere, zaman sıçramalarıyla açıklık getiriyor. Bilmenin yükünü taşıyamayan karakterin yaşamdan ilmek ilmek kopuşuna tanık oluyoruz. Derinlikli anlatımı, kişi tasvirleri, edebi üslûbu ile iz bırakacak bir öykü.

“Şimdi ben burada bir aralıktayım. Umut ile korkunun girdabında, yer ile gök arasında bir yerdeyim. Sonsuz sayıda koridoru olan bir labirentin içindeyim. Uzaklarda bir yerde Günseli oturuyor. Kardeşim Vahit’in eşi. Onu öz ağabeyi gibi sevmeme rağmen o beni hiç sevemedi. Hiç dile getirmeden yaptığı mal mülk  hesabı neredeyse görülebilecek kadar yoğun. İçinden coşkun nehirler akıyor. Sevincini saklayamıyor. Vahit’e “Doğru duvar yıkılmaz, senin hakkını yedi ondan oldu.” diyor. Annenlerin onun için ayırdığı eve biz geçeriz, düşüncesini kendine saklıyor ama öyle düşünürken kocasına baktığı sırada yüzünde zafer kazanmış gibi mağdur bir ifade beliriyor. (sf.18)

Guguklu Saat öyküsü ben anlatıcı ile başlıyor. Yalnızlık temasını kadın gözüyle okura aktarıyor. Hayatın koşuşturması içinde bunalan yalnızlık çeken öykünün baş kişisi olan kadın karakterin düş penceresinden Balkan göçünü bir filmi izler gibi izliyoruz. Zaman geçişlerini guguklu saat belirliyor. Anlatımın büyülü gerçeklik unsurları ile zenginleştiği bu öyküde yazar yeni doğan çetesinden etkilendiğini belirtiyor. Umut ve ölüm karakterlerin omuzlarına eşit dağıtılmış.  “ Geminin üzerinde çığlıklar kesilmiş. Artık herkes ölü. Bebekler, yalnız bebekler canlı. Kesif bir koku, simsiyah bir duman. Deniz durgun.” ( sf.27)

Nar öyküsü bir ailenin dramatik yaşamının fotoğrafını gösteriyor. Yazar bu öyküyü Ahmet Erhan’ın şiirinden etkilenerek yazdığını belirtiyor. Geriye dönüşlerle aile tarihine ayna tutan kurgu, zengin, nitelikli ve sinematografik bir anlatıma sahip. Ben diliyle anlatılan öyküde bir çocuğun gözünden yokluğu, umudu ve kaybı görüyoruz.

“Gece yavaş yavaş ağarıyor. Birazdan bulutlar şehrin üzerine pamuk şeker gibi dağılacak. Anama söylesem, Uydurup durma oğlum” diye paylar kesin. Nazı hep bana…Evden çıkmadan şekerli süte doğranmış ekmek yediriyor bize.”(sf. 29)

Kitaba ismini veren Baktığım Her Yerde öyküsünde mekân olarak bir hamamı seçen yazar, kadınların yaşamına bu sosyalleşme alanında açtığı pencereden bakıyor. Görünenin göründüğü gibi olmadığı meselesi bu öykünün ana motifini oluşturuyor. Öyküdeki ana  karakterler, toplumda ötekileştirilen insanlar. Bu insanların görünmeyen, görmek istemediğimiz yaşamlarını, dingin, kabullenilmiş kederlerini bu kapalı mekânda,  hamamda görünür hâle getiriyor. Yazar, kitabın kapağındaki sokağın hamamın bulunduğu sokak olduğunu belirtiyor.

“Onca yıl ürperdi ama rivayet edilenlerden ne katır gördü ne yatır. Ne nalın ne tırnak…Hem ne diyorlar? Kendini bulanlar ya da gaybı görenlere görünürmüş anlatılanlar. O zaman Şüko’ya ne?” (sf.47)

Şebboy öyküsü, Tanrı anlatıcının gözünden okura anlatılan,  görmezden gelinenin öyküsü. İç seslerin anlatımı güçlendirdiği öyküde kısa bir yolculuk sırasında geriye dönüşler ve ilenmeler öykünün meselesini ortaya koyuyor.

“Eh ulan Abdullah, nasıl da kandın zalimin karısına, diye aklından geçiriyor.” Kafasını sallıyor. Kat kat giydiği kıyafetlerin içinden mendil arıyor. Tek gözünden akan yaşı siliyor.”(sf.75)

Bir Dilim Pasta uzun bir polisiye öykü. Toplumun farklı bir kesiminin yarasını gösteriyor. Merak unsuru okurun yakasını bırakmıyor. Karakterler sağlam kurguyla bütünleşmiş.

Gündelik hayattan alınmış meseleleri ele alan keder yüklü öyküler, nitelikli üslûpla yazılmış. Farklı anlatım tekniklerinin kullanıldığı, okuru sarıp sarmalayan, edebi dile sahip, ince işçilikle örülmüş Baktığım Her Yerde öykü kitabı okurunu bekliyor.

Yorum yapın