İnsan Nedir ki? | Müjde Bayındır Bilgin

Aralık 29, 2025

İnsan Nedir ki? | Müjde Bayındır Bilgin

Songül Öden’in ilk kitabı #eşrefimahlukat, İletişim Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Geniş bir kesim tarafından bilinen oyunculuk kariyerinin dışında ilk kez edebî yönüyle insanların karşısına çıkan Öden, öyküleriyle insan ruhunun karanlık köşelerine ışık tutuyor.

Kimi zaman gündelik hayatın içindeki görünmez yaralar kimi zaman çok iyi bildiğimiz ince sızılar… Apayrı hayatlardan çeşitli insan portrelerini karşımıza getiren #eşrefimahlukat; kadın, azınlık, işçi hakları, medya, toplumsal trajedi ve aşk gibi temaları içeriyor. Kadınların karşılaştıkları eşitsizlikler, taşıdıkları yükler göz önüne serilirken azınlıkların yaşadığı dışlanma ve kültürel farklılıklar can acıtıyor. Fabrika grevleriyle emek mücadelesi hatırlanırken bilginin egemenler tarafından manipüle edilmesi ve gündemin nasıl şekillendirildiği iç acıtıcı bir tonla aktarılıyor. Toplumsal trajediler ise duygusal etkiyi artırıyor. Yitirilen genç insanlar anılırken bazen üzeri sessizce kapanan bir acı bazen de kuşakları etkileyen bir yaraya dönüşüyor. Tüm bu temaların yanında aşk, kitabın çıktığı yüksek nabzı yumuşatırken derinliğini de artırıyor. Aşk kimi insan için sığınak olurken kimisi için de ağır bir yük oluyor. Öyküler, farklı koşullarda varlığını sürdürmeye çalışan karakterlerin sadece iç dünyalarını anlatıyor gibi görünse de, onların yaşadıkları çevreyle, ekonomik koşullarıyla, sosyal kimlikleriyle ve ilişkileriyle kurdukları bağları da görünür kılıyor. 

Sakin ama derin kalemiyle Öden, dışarıdan bakıldığında sıradan gibi görünen duyguları, herkesin hayatında bir kez olsun aklına getirdiği düşünceleri ve iç çekişleri dile getiriyor. Anılardan sızan büyüklü küçüklü kırgınlıklar, gündelik hayatın içindeki görünmez yaralar ya da önceki nesillerden öğrenilen korkular… Burada insanı oluşturan her şey, hisler oluyor. Bu hisler insan olmanın temel karmaşasından bağımsız tutulamıyor elbette. Kitabın son öyküsü “Bavul”da geçen şu satırlara bakalım: “Nihayet başarmıştı. Ona ait her bir zerreyi doldurmuştu bordo bavula… Diş ipini bile… Ve öyle bir ağırlık çökmüştü ki üstüne… Arkadaşı telefonda, ‘Bravo, çok iyi yaptın, şimdi güzel bir duş al, en son sirkeli su dök başına ve evde ada çayı yak mutlaka’ demişti.”

Neşenin, kederin, umudun ve umutsuzluğun bir arada ilerlediği bu yapıda, dengeli bir ritmin tutturulduğunu söylemek mümkün. Öykülere göre akış ve hikâyenin uzunluğu tempo değiştirirken bu da düşünsel ve duygusal anlamda bir derinlik yaratıyor. Bu derinlik karakterler arasında bağ kurmaya da yardımcı oluyor. Konular farklı olsa da, tüm insanların yaşadığı kırılmalar, karşılaşmalar, tuhaf tesadüfler ve geçip giden anlar Öden’in öykülerinde hayat buluyor. Böyle bakıldığında kitaptaki öykülerin aynı zamanda bizlerin de içini yansıtan bir ayna görevi gördüğü söylenebilir.

Uzun yıllara yansıyan bir yazma deneyimi olan #eşrefimahlukat, hem içsel bir arayışın hem de iyi gözlemlenmiş bir dış dünyanın sonuçlarını yansıtıyor. Günümüzün hızlı akan dünyasında, kavramların birbirine karıştığı bu günlerde, Öden bir an durup düşünmek ve insana kim olduğunu tekrar hatırlatmak için iyi bir fırsat sunuyor. Her bireyin kendi hikâyesiyle özel olduğunu vurgulayan bu yaklaşım, kişinin kendi sesini bulabileceğini anlatıyor. Kitabın dördüncü öyküsü “Kıl”da geçen şu cümleler tüm bu karmaşanın içinde neyin önemli olduğunu, “Anlı şanlı bekareti ile övülen teyze kızı, kaşları usulca temizliyor, şekillendiriyordu. Bunu yaparken bir ip kullanıyordu, zamanın boynuna doladığı ipi hiç fark etmeden… Yıllara meydan okuyan uzun kırışık boynu, parmaklarının arasındaki ipi her hareket ettirdiğinde bir ileri bir geri gidiyor, adeta ömrünün ritmini özetliyordu. Bir ileri bir geri…” sözleriyle anlatıyor. İp her harekette sarıyor, sıkıyor, gevşiyor. Bu satırlarda ip metaforuyla insanın zamana mahkûm olduğu, elle tutulmayan, gözle görülmeyen, koklanmayan, tadılmayan, duyulmayan zamanın nasıl görünür olduğu ince bir şekilde anlatılıyor. Yaşam ise çoğu zaman böyle… Gösterişli, büyük anlar yerine küçük ve sıradan rutinlerle geçiyor günlerimiz. Oysa ki hatırladıklarımız ve bizi biz yaptığını düşündüğümüz hep büyük ve önemli anlar. Hatta bu anların da güzel olup olmamasının pek önemi yok. Yaşadığımız acılar, hayal kırıklıklarımız, suçluluklarımız büyüklüğü ölçüsünde hayat çizgimizde izini bırakıyor. Biz sadece büyük anlara odaklanıp hayatın akışını belki de çoğu zaman göremezken bazen dışarıdan bakan biri anlar, izler ve anlatabilir.

Bu dışarıdan bakan, anlayan ve anlatan bakış, #eşrefimahlukat’ın, bireysel insan hikâyelerinden yola çıkarak toplumsal meseleleri ele alan ve farklı katmanlardan oluşan bir kitap olmasını sağlıyor.. Duyarlılığı yüksek bir bakış açısının kalem aldığı öyküler, farklı hayatlardan gelen ve benzer hisleri yaşayan kişileri tanımamıza vesile oluyor. 

Yorum yapın