“Kadınların susturulduğu dünyada bir kalp konuşmaya başlıyor.” | Özlem Sipahioğlu

Aralık 29, 2025

“Kadınların susturulduğu dünyada bir kalp konuşmaya başlıyor.” | Özlem Sipahioğlu

2025 Uluslararası Booker Ödülü sahibi Banu Mushtaq’ın Kalp Lambası adlı kitabı, okuru ilk sayfadan itibaren hayatın tam kalbine götürüyor. Bu kalp, çoğu zaman susmaya zorlanan kadınların kalbi. Görmezden gelinen, aile içinde daralan, toplumsal baskılarla sessizleştirilen bir dünyanın içinden doğan öyküler bunlar. Yazar, kadınların gündelik yaşamın ağırlığı altında ezilirken yine de direnmenin yollarını bulduğunu hatırlatıyor. Kitap bir solukta bitiyor fakat bıraktığı yankı uzun süre sürüyor. Çünkü anlatılan yalnızca Hindistan’ın belirli bir bölgesine ait bir hikâye değil. Ataerkil düzenin gölgesinde yaşayan tüm kadınların ortak kaderine dokunan evrensel bir deneyim.

Banu Mushtaq, Hindistan’ın Karnataka eyaletinden bir yazar. Müslüman bir topluluk içinde büyüyen kadınların ve kız çocuklarının deneyimlerini içerden bir bakışla aktarabiliyor. Kalp Lambası’ndaki öyküler 1990’dan 2023’e uzanan geniş bir zamana yayılıyor. Kitapta yer alan on iki öykü, otuz yıla yayılan elli öykü arasından seçilmiş. Bu nedenle kitap, yalnızca bir öykü toplamı değil. Aynı zamanda yazarın edebî ve düşünsel olgunlaşmasının izlerini taşıyan bir hayat çalışması niteliğinde. Mushtaq kadınları eş, anne ve kız olarak değil yalnızca birer toplumsal rol üzerinden değil, bütünlüklü bireyler olarak ele alıyor. Onları sessizlikleriyle, öfkeleriyle, kırılganlıklarıyla, mizahlarıyla ve dirençleriyle birlikte resmediyor.

Öykülerde öne çıkan ana eksenlerden biri erkeklere ekonomik ve duygusal bağımlılık ve bunun aile yapısıyla birlikte yarattığı görünmez çember. Çocuk yaşta evlilik, aile içi şiddet, ekonomik istismar, alkol bağımlılığının aile içindeki yıkıcı etkileri, ihanet ve yoksulluğun ağır yükü tekrar eden temalar olarak karşımıza çıkıyor. Yazar kast ve sınıf sisteminin yarattığı eşitsizlikleri de tutarlı biçimde eleştiriyor. Bu dünyada kadınların sesi çoğu zaman kısık fakat yok değil. Mushtaq’ın anlatımında gizli bir mizah ve ince bir ironi dolaşıyor. Bu da karanlık görünen atmosferi tekdüze olmaktan çıkarıyor ve insanın yaşama tutunma biçimlerini daha güçlü gösteriyor.

Öyküler yalnızca evlerin dört duvarıyla sınırlı değil. Mutfağın, avlunun, mahalle aralarının, kadınların kendi aralarında kurduğu geçici dayanışma alanlarının kokusu sayfalara sinmiş durumda. Bu alanlar erkek bakışından uzak, çoğu zaman fısıltıyla kurulan küçük özgürlük adaları. Banu Mushtaq bu alanları romantize etmeden anlatıyor. Okur, kadınların yüklerinin ağırlığını tüm gerçekliğiyle hissediyor. Yine de her öyküde ufak bir kıvılcım var. Bu kıvılcım, değişimin her zaman mümkün olabileceğini hatırlatan sessiz bir umut.

Kitaba adını veren Kalp Lambası bu anlamda merkezde duruyor. Okumak ve kendi hayatını kurmak isteyen bir kadının evlendirildikten sonra giderek silinişini izliyoruz. Eşinin kalp lambası olduğuna inanan bu kadın, kendi varlığının başkalarının ihtiyaçlarına indirgendiği bir hayata sıkışıyor. Yalnızca çocuklarının annesi olarak görülen, aldatılan ve ailesinden dahi destek bulamayan bir kadının iç dünyası son derece sarsıcı bir yalınlıkla aktarılıyor. Bu öykü, sevgi adı altında meşrulaştırılan fedakârlıkların nasıl ağır bir bedel hâline gelebildiğini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

Shaista Mahal’in Taş Levhaları evlilik, doğum ve ölüm etrafında örülen bir aile hikâyesini görünür kılıyor. Kadının itaatkâr hizmetkâra indirgenişini anlatan sert bir toplumsal tablo var. Ateş Yağmuru’nda dindar bir adamın toplum üzerindeki gücü kışkırtma yoluyla kullanmaya yönelişi ile kendi aile hayatındaki kırılganlık arasındaki gerilim öne çıkıyor. Kalbin Kararı ise kıskançlık, erdem ve kırılgan erkeklik arasında sıkışan bir aile yapısını gösteriyor. Burada kadın kıskançlığı tek başına ahlaki bir kusur değil, kırılgan bir konumda hayatta kalma stratejisi olarak okunabiliyor.

Kırmızı Lungi yoksul ailelerin çocukları için toplu ve anestezisiz sünnetlerin etrafında gelişen ritüelleri odağına alıyor. Gelenekle acının birbirine nasıl karıştığını okur açıkça görüyor. Dingin Fısıltılar çocuk anlatıcının belleğiyle geçmişe dönen içsel bir yolculuk. Annelik, büyükanne figürü ve ergenlikle birlikte gelen duygusal karmaşa hassas bir tonda işlenmiş. Kefen yoksul bir kadına verilen sözün zengin bir kadın tarafından hiçe sayılmasının ahlaki sonuçlarına odaklanıyor ve sınıfsal eşitsizliğin keskin yüzünü açığa çıkarıyor. Ya Rabbi, Bir Kerecik de Kadın Ol mutsuz evlilik içinde Tanrı ile iç konuşmalar kuran bir kadının sesini yansıtıyor ve okuru sarsan bir iç hesaplaşma sunuyor.

Mushtaq’ın dili yalın, berrak ve doğrudan. Anlatıyı süslemekten çok hayatı olduğu gibi göstermeyi seçiyor. Bu yalınlığın içinden güçlü bir şiirsellik yükseliyor. Hikâyeler, okura bir yandan tanıdık bir dünyanın kapısını aralıyor bir yandan da uzak bir coğrafyanın imgeleriyle genişliyor. Türkiye’deki okur için de şaşırtıcı derecede yakın bir duygudaşlık alanı oluşuyor. Çünkü anlatılan deneyimler, farklı kültürlerde farklı biçimler alsa da özünde aynı yapısal sorunlara dayanıyor.

Eleştirmenlerin üzerinde uzlaştığı nokta, yazarın görünmez olanı görünür kılma gücü. Gündeliğin küçük anları içindeki devasa duygusal yükleri fark ettirme becerisi. Mushtaq okuru didaktik bir dille yönlendirmiyor. Bunun yerine okuru tanık yapıyor. Tanıklık ise sorumluluğu beraberinde getiriyor. Kitabı bitirdiğinizde yalnızca iyi öyküler okumuş olmuyorsunuz. Aynı zamanda bugün hâlâ süren eşitsizliklerle yüzleşmiş oluyorsunuz. Bu yüzleşme rahatsız edici olduğu kadar dönüştürücü.

Kalp Lambası, yalnızca kadınların acısını anlatan karanlık bir kitap değil. Aynı zamanda dayanma biçimlerinin, küçücük sevinçlerin, direncin ve kimi zaman mizahın kitabı. Banu Mushtaq, karanlığı tanıyor ve bunu saklamıyor. Fakat karanlığın ortasında yanan küçük bir lambanın da var olduğunu fısıldıyor. O lamba, bir kadının kendi sesini bulma ihtimali. Bu nedenle kitap bittiğinde okurda hem hüzün hem de hareket eden bir umut kalıyor.

Sonuçta Kalp Lambası, bugün hâlâ içinden çıkamadığımız ataerkil yapının güçlü ve gerçekçi bir aynası. Kadınların ve kız çocuklarının yaşadığı görünmez acıları ve sessiz direnişleri merkezine alıyor. Öyküler, her şeyin daha iyi olduğu yanılgısına kapılan dünyaya güçlü bir karşı söz niteliğinde. Bir öykü sever olarak bu kitabın sarsıcılığından ve sahiciliğinden etkilenmemek mümkün değil. Banu Mushtaq’ın edebiyatı, yalnızca anlatmak için değil, hatırlatmak için de yazıyor. Kalplerimizin karanlığına düşen o lamba yanmaya devam ediyor.

Yorum yapın