
Başak Baysallı’nın “Fresko Üçlemesi” — Fresko Apartmanı, Sarkaç ve Başka Zamanların Adımları — Türkiye’nin yakın tarihini bireysel hikâyeler üzerinden okuyan, kolektif hafızaya odaklanan kapsamlı bir yapıt dizisi olarak tamamlandı. Üçlemeye dair her bir kitap kendi başına güçlü anlatılar barındırıyor ve hepsi birlikte geçmişle bugün arasındaki bağın, aidiyet ve kimlik arayışının, kültürün detaylı haritasını çıkarıyor. Yahudi toplumunu kapsayan anlatının ülke tarihini derinden etkileyen yapısı içerisinde yerini alan Varlık Vergisi, Aşkale Sürgünleri ve sürecin en önemli kırılmalarında biri olan 6-7 Eylül Olayları üçlemenin omurgasını oluşturan olaylar adına önemli. Dünya ve ülke tarihine yansıyan bu önem günümüzün güncel sosyo-politik olaylarının işaret fişeği niteliğiyle üçlemede anlatılan bireysel hikâyelerde nasıl bir savrulma ve dağılma yaşandığını görmemiz adına daha net artık. Fresko Üçlemesi’nde kolektif hafıza başta olmak üzere, dışlanmış kimlikler ve kültür, ortak yaşam ve bellek çerçevesinde konuşacak çok şey var.
Kolektif Hafıza ve Bir Apartmanın Öyküleri
Fresko Üçlemesi’nin hikâyesi 2020 yılında başlıyor ve Everest Yayınları Fresko Apartmanı öykü kitabı ile buluşturuyor bizleri. İstanbul’un Kuzguncuk semtinde hayali bir apartmanda yaşayan farklı karakterlerin hikâyeleri her bir öyküde hem bireysel yaşamı hem de toplumsal geçmişi açığa çıkarır şekilde anlatılıyor. Adım adım ilerlediğimiz öyküler boyunca hem ülke tarihi hem “azınlık” olarak öğretilegelmiş bir toplumun tarihi hem kolektif hafıza gerçekleri hem de bireysel savruluşlar yaprak yaprak açılıp, detaylandırılıyor.
Öyküler bir apartman mekânı –Fresko- etrafında şekilleniyor. Bu mekân hem fizikî hem hafızasal bir “toplanma yeri” işlevi görmesi adına önemli. Kirkor, Rüya, Eleni, Ani, Nadia, Ali Turhan, Bora, İsmail gibi karakterler farklı etnik ve sosyoekonomik geçmişlere sahipler. Bu farklılıklar çatışma değil, ortaklaştırıcı bağlar üretiyor ve bu bağlar daha ilk kitapla kurgulanan ana hikâye odağının temeli için güçlü sebepler sunuyor. 6–7 Eylül olayları gibi tarihî kırılmalar geçmişin gölgesini apartman sakinlerinin günlük yaşamına taşıyor mesela. Bu tarihî olaylar, öykülerin duygu haritası üzerinde de belirleyici roller oynuyor. Öyküler birbirine bağlanıyor fakat her biri ayrı bir derinlik ve tempo da taşıyor; bu önemli ayrıntı metni öyküden roman tadına yakın bir anlatıya dönüştürüyor. Öyküler sonrası gelecek iki romanın -Sarkaç ve Başka Zamanların Adımları’nın- işaret fişekleri atılmış oluyor böylece.
Fresko, sadece bir mekân değil, bir yaşam haritası. Bu harita içerisinde mazide neyin nasıl meydana geldiği, neler olduğu, bireysel, sosyolojik, kültürel ve politik meselelerin odağında nelerin cereyan ettiği anlaşılmaya ve anlamlandırılmaya çalışılıyor. Fresko Apartmanı öykülerinde henüz her ayrıntı başlangıç aşamasında çünkü. Karakterlerin neden bu apartmanda olduğu veya neden tekrar bu apartmana döndüğü ayrıntılar atlanmaksızın işleniyor. Kitabın giriş öyküsü Teyel hikâyelerin başlangıç öyküsü bağlamında çok önemli bir yere konumlanıyor. Rüya ile tanışıyoruz ilk olarak, kolektif hafızaya dair hikâyeleri teyellemeye başlayan kişiyle.
“Teyel atmadan dikemezsin. Geçici olduğuna aldırma, sökülüverecek diye de korkma. Narin görünür, ama dayanıklıdır. Sakın ihmal etme. Teyelsiz dikiş olmaz,” derdi Eleni
Fresko Apartmanı şimdiki zaman içerisinden sesleniyor bize fakat teyellemeler kısacık da olsa geçmişe götürüyor bizleri, böylece bol karakterli bu üçlemenin köşe başlarında duran karakterleri de tanımaya başlıyoruz. Eleni mesela, Kirkor, Matilda, Avram, Bora, İsmail gibi. Lena, Ester, Marina, Sona isimleri de geçiyor ama henüz detay verilmiyor. Fresko Apartmanı bir fragman sunuyor bize aslında. Makro ölçekte bir fragman diyebiliriz bu öyküler için, çünkü mikro ölçekli detaylı anlatım Sarkaç ve Başka Zamanların Adımları ile sunulacak okura. Mesela Defne var. Öykülerde adı geçen, Napoli’den ansızın çıkıp gelen ve bir şeyler araştıran bu kadını herkes merak ediyor. Defne’nin araştırdığı hikâyeye dair tüm ayrıntılar üçlemenin mikro yapısına hizmet etmesi adına önemli detaylar sunuyor.
Sarkaç: Geçmişe Yolculuk ve Tarihî Yüzleşme
Fresko Üçlemesi’nin hikayesi 2022 yılında Everest Yayınları’nın Sarkaç’ı basmasıyla devam ediyor. Öyküler sonrası bir roman ile karşı karşıyayız bu sefer ve bu roman fragmanın bitip ana hikâyeye geçiş yaptığımızın ilk işareti oluyor. Sarkaç’ta Fresko Apartmanı’nda ismi geçen Eleni’nin bireysel hikâyesi derinleşiyor. Derinleşen bu mikro ölçekli bireysel hikâyede anlatılan tüm tarihi, toplumsal, politik ve bireysel hikayelerin başlangıç zamanına 1940–1950’ler İstanbul’unda geriye dönük bir yolculuğa çıkıyor, bir aile tarihine doğru uzanıyoruz. Özellikle tarihi konjektürde hem dünya hem ülke adına bu tarih aralığı çok önemli. Sarkaç’ın –Eleni’nin- hikâyesi henüz İkinci Dünya Savaşı sürerken başlıyor, azınlıklara uygulanan Varlık Vergisi ve Aşkale sürgünleri ile devam edip, 1955’te İstiklal Caddesi’nin merkez alındığı 6-7 Eylül Olayları’nda yaşananların savurup, darmadağın ettiği hayatlara uzanıyor.
“Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz.”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bu epigraf cümlesiyle açılan Sarkaç parçalanmış bir aile tarihinin mazisine dair ne varsa okutmaya başlıyor bizlere. Hesaplaşılması ve anlaşılması gereken bir tarih bu gerçekten. Eleni’nin kişisel tarihi bu elbet ama kontrolümüz dışında olan daha büyük kolektif bir güce işaret etmesiyle mecburiyetlerimizi bize hatırlatıyor. Romana son derece merak uyandırıcı şu girişle başlıyoruz.
“Eleni, Fresko Apartmanı’nın yedi numaralı dairesinde, dört kapılı ceviz gardırobun önünde. Nihayet. Sağ avucu sımsıkı kapalı; anahtar orada, Eleni’nin avucunda. Pirinç anahtar, en az gardırobun oymaları kadar zarif. Kilidi o açacak. Eleni düşünmeyi bırakabilirse tabii. Gittiği yerlerden dönebilirse… Ha gayret şu anahtarı kilidin deliğine yerleştirebilirse…”
Roman Eleni’nin geçmişiyle yüzleşmesi üzerinden ilerlerken; hafıza, unutma ve hatırlama arasında bir “sarkaç” gibi gidip geliyor. 1940’lı yıllardan başlayarak çalışma kampları, Varlık Vergisi, etnik azınlıkların hayatındaki travmalar gibi gerçek tarihî olaylar kurguyla harmanlanırken İstanbul’un farklı mekânlarının — Kuzguncuk’tan Beyoğlu’na, vapurlardan Adalar’a — canlı betimlemeleri, dönemin zihnimizde yeniden canlanması sağlanıyor. Eleni, anılarını ve ailesinin izlerini kurcalarken sadece kendi geçmişini değil, aynı zamanda toplumsal belleğin gölgede kalmış yüzlerini de açığa çıkarıyor.
Hafıza ve unutma, tarihî adaletsizlik ve bireysel direniş, kolektif acılar ve kimlik Sarkaç’ta Eleni’nin kişisel hikâyesi üzerinden aktarılırken Sarkaç’ın mininmal anlatısına büyük katkı sağlayan nesnelerle olan ilişkilerimize, bu ilişkiye dair roman boyunca verilen öneme değinmeden geçmek imkansız. Fresko Üçlemesi, Fresko Apartmanı üzerinden mekânsal bazda kuruyor bizimle ilişkisini ilk etapta. Fakat eşyalar da, mesela Eleni’nin gardırobu, pirinç anahtarı, tüm teyellemeleri yapan iğneleri, iplikleri, fotoğraf albümleri çok çok önemli. Rüya’nın da dediği gibi, basit bir teyellemeden gelinen nokta ustalık işi bir elbiseye dönüşümde büyük fark yaratabiliyor.
Geçmişten Bugüne Benliğini Arayan Yolculuk
Konusu: Fresko Üçlemesi’nin son halkası Başka Zamanların Adımları’nın 2025 yılı bitmeden Everest Yayınları tarafından yayımlanmasıyla çember tamamlanıyor. Fresko Apartmanı öykülerinde Napoli’den gelen, adı bolca telaffuz edilen gizemli Defne tüm merkezî karakterleri ve anlatı ipuçlarıyla bağlantılı olarak aile geçmişini takip eden bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.
“Defne, Fresko Apartmanı’nın sekiz numaralı dairesinde gözlerini açtı. Dün akşam sohbet uzayınca otele dönmemiş, Kirkor’un ısrarlarına dayanamayarak geceyi burada, Matilda ve Avram’ın yatak odasında geçirmişti. Kirkor, odayı yatıya kalacak konuklar için düzenlemişti. Kendisi salona açılan küçük odada uyumayı tercih ediyordu. Defne, bu tercihin nedenini artık biliyordu. Gözlerini kapayıp dün geceyi düşündü. Kirkor’un anlattıklarını…”
Hikâye 1940 ve 50’li yıllarla bağlantılı şekilde 2019–2020’lere kadar genişleyen bir tarihî-kişisel haritayı netleştiriyor. Bir defterle beraber ananesinin kişisel hikayesini netleştirmek için İstanbul’a gelen Defne’nin yolculuğu onun da hiç tahmin etmediği yerlere sürüklenmesine sebebiyet veriyor. İstanbul-Adalar, Adalar-İstanbul, İstanbul- Napoli, Napoli- İstanbul ve günümüze doğru İsrail-Filistin aksında geniş bir coğrafyada ilerliyor Defne’nin kendisi ve mazisi.
Defne’nin geçmişi çözümlenirken, ilk iki kitapta açılan sorulara cevaplar aranıyor; aidiyet, göç, aşk, kayıp ve dönüşüm gibi meselelere odaklanılıyor. Sorular soruları, bulunan cevaplar yeni gizemli koridorlara açılıyor. Böylesine olaylı bir aile, toplum, ülke, kültür tarihini toparlamak zorlaşıyor elbet.
“Defne ıtırşahilere dalıp gitti. Memleket neresiydi? Doğup büyüdüğü şehir mi, yoksa geçmişi, ailesini keşfettiği yer miydi? Memleket Napoli’nin Vezüv’ün görkemiyle buluşan dar sokakları mı, Boğaz’a açılan şu teras mıydı? Bildiği, tanıdığı hayatı sürdürmek miydi memlekette olmak veyahut köklerinin ait olduğu yerde yeni bir hayat kurabilmek miydi? Itırşahilerin üzerinde salınan arının sesiyle irkildi.”
Başka Zamanların Adımları, Napoli — İstanbul — Kudüs hattı üzerinden ilerleyen anlatısla, mekânlar ve zamanlar arasında çok sesli bir bağ kuruyor. Üçlemenin son halkasında artık şunu daha detaylı şekilde okumaya başlıyoruz: Tarihî travmanın kuşaklar boyunca nasıl aktarıldığını ve bireysel seçimlerin toplumsal belleğe nasıl dokunduğunu. Defne’nin aile hikayesi ve kendi şahsi hikayesiyle birlikte bu romanda göç ve kök arayışını daha belirgin şekilde okuyoruz. Geçmiş bu günü ve şimdiki zamanı şekillendiriyor ve nesiller boyu aktarımın ne kadar önemli olduğu bir kez daha tecrübeyle sabitleniyor.
Sarkaç’tan bahsederken dikkat çektiğim nesnelerle ilişkilerin hikayeyi nasıl beslediği ayrıntısı Başka Zamanların Adımları’nda arşiv ve dokümantasyonun önemi üzerine karşımıza çıkıyor. Defne’nin dedelerinden kalan mektuplar (Aşkale sürgün günlerinden kalan mektuplar), eline geçen günlük-defter ve tarihi arşiv değerindeki notlar, fotoğraf albümleri, ayrıca yazılı olanlarla birlikte sözlü aktarımlar çok önemli.
Başak Baysallı’nın Fresko Üçlemesi, hem edebî hem tarihî, hem kültürel hem de politik açıdan çağdaş edebiyatımız içerisinde önemli bir yere konumlanıyor. Fresko Apartmanı mekânın belleğinin yapısının temellerini atarken; Sarkaç geçmişin gölgesini tarihsel bağlamda işliyor; Başka Zamanların Adımları ise bu iki hattı bugüne bağlayan bir bitiş sunuyor. Üçlemenin ortak vurgusu ise; birey kendi hikâyesini anlamaya çalışırken nesiller boyu gelen kolektif geçmişle yüzleşmek zorunda kalıyor; bu sebeplerden dolayı kimlik, aidiyet ve bunların tarihsel çerçevesi Baysallı’nın anlatısında birbirini sonuna kadar besliyor.



















