Zeliha Tamer Uçar: “Hikâyeler hayatın içinde saklı”

Aralık 24, 2025

Zeliha Tamer Uçar: “Hikâyeler hayatın içinde saklı”

Röportaj: Semanur Bozok Sabuncu

Zeliha Tamer’in Tahta Bacaklı At adlı öykü kitabı Metinlerarası Kitap tarafından yayımlandı. Yazarla son kitabı hakkında konuştuk.

Öyküye gönül vermiş herkes dergilerden isminizi duymuş, öykülerinizle tanışmıştır muhakkak. Kitabınızın yazar hakkında bölümünü okuyunca İnşaat Mühendisi olduğunuzu  öğrenmiş oldum. Sayısalcı bir kalemden böylesine başarılı öyküler okumak takdire şayan. Bunların yanında kitaba giden yolculuğunuz nasıl başladı?

Her ne kadar teknik bir alanda eğitim görmüş, çalışma hayatımı bir mühendis olarak sürdürmüş olsam da lise yıllarımdan beri edebiyatla bağım hiç kopmadı. Sanırım yılların birikimi bugünlerin temelini oluşturdu. 2019 yılında öykü yazmaya, 2022’de de öykülerimi dergilere göndermeye başladım. Tahta Bacaklı At öyküsüyle 2023 3. Oğuz Atay Öykü Ödülü Seçkisi’nde; Sağır Boşluk öyküsüyle 2023 Yılın Yazarı Tomris Uyar Öykü Ödülü Seçkisi’nde yer aldım. Yarışmalardan aldığım bu sonuçlar bana dosya oluşturma cesareti verdi. Yıllar içinde elimde biriken öyküleri yeniden çalışarak kitap dosyamı tamamladım.

Virginia Woolf Kendine ait Bir Oda adlı eserinde “Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır” der. Okuyan bunun yanında yazan bir insan olarak ailenizin ve çevrenizin size karşı olan tepkilerini merak ediyorum doğrusu.

Genel toplumsal yaşantının ve algının aksine bir kız çocuğu ve bir kadın olarak desteklenen bir insan oldum. Beş kız kardeşiz, babamız ve annemiz üretken bir birey olarak topluma katılmamız adına önümüzü her zaman açtılar. Yine çok şanslıyım ki bana alan açan, seçimlerime saygılı bir eşim var. Ancak hayatın kadının doğasına yüklediği bazı sorumluluklardan kaynaklı yoğunluklarımın olduğu bir gerçek. Tamamen kopmasam da zaman zaman okuma ve yazmaya daha kısıtlı süreler ayırmak durumunda kaldığım dönemler yaşıyorum. Yine de bu sorumlulukları bir yük olarak görmekten ve mızmızlanmaktan hoşlanmıyorum. Hayatın bana sunduğu bütün deneyimleri kucaklamayı ve çözümler üretmeyi  seçerek kendime okuma, yazma, düşünme, üretme adına çalışma alanları açıyorum diyebilirim.

Bir önceki soruya paralel olarak kendinize ait bir odanız, bir yazma rutininiz var mı? Yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?

Çok şanslıyım ki kendime ait bir odam, bir masam ve hatta bir kütüphanem var. Ancak daha büyük bir kütüphaneye ihtiyaç duyduğum da bir gerçek. Bir yazma rutinim yok maalesef. Her şartta ve her yerde yazabilirim. Benim çalışma sırrım zinciri koparmamak. Günün şartlarına göre bazen daha az bazen daha çok okuma ve yazma imkanım olabiliyor. Esnek bir insanım, dün yapamadıklarıma hayıflanıp zaman kaybetmektense her yeni gün için kendime yeni bir şans veririm. Yazma yolculuğumun başlarında bu işi severek yapacağım diye kendime söz verdim. Çok üretmek diye bir hedefim yok, nitelikli eserler ortaya koyabilmek benim için daha önemli.

Her gün düzenli olarak iyi yazarların kaleminden çıkmış nitelikli eserleri okumaya devam ediyorum. Öykülerime en büyük katkıyı izlediğim filmlerden aldığımı söylemeliyim. Çocukluğumdan beri görsellerle düşünen bir insanım. Filmlerdeki sinematografik anlatı bu düşünme şeklimi daha da kuvvetlendiriyor, hatta kalemimde de bir kamera gözü oluşturmamı sağladı diyebilirim. Filmin hangi sahneyle açıldığına, çatışmaları nasıl sahnelediklerine özellikle dikkat ederim. Okuduğum kitaptaki ya da izlediğim filmdeki beni kendi hikâyeme götüreceğini düşündüğüm bir fikri ya da bir sahneyi mutlaka not alırım. O notlardan bazılarının hemen olmasa da  aylar sonra öyküye dönüşmesi karşısında her seferinde şaşırıyorum. Hayatın içinde olmayı, insanları dinlemeyi seviyorum. Yazmaya başladıktan sonra da zihnim bir kamera gibi çalışmaya, hayatın içindeki hikâyeleri kaydetmeye başladı. Yani hayatın kendisi benim en büyük ilham kaynağım.

 “O Makine Senden Kıymetli”adlı öykünüzde karakter diplomalı bir bulaşıkçı olarak karşımıza çıkıyor. Karakterin Patronuyla olan ilişkisi, makineye davranışı canlı bir atmosfer içinde verilmiş. Öykü “Bir baltaya sap olamadın!” demiş midir ona da karısı? Isıtmayı bile doğru düzgün beceremediği yuvasındaki dört kursağı  nasıl besleyeceğini dert etmiş midir?” diye başlıyor. Bu satırlar aklıma iyi bir öykü yazarının aynı zamanda iyi bir gözlemci olduğu gerçeğini getirdi. Bir yazar olarak sizce hikâye nerede saklıdır? Yazar onu bulup çıkarmak için neler yapmalıdır?

Hikâyeler hayatın içinde saklı. Yazmak için meseleniz olmalı. Sizin dışınızda olup bitenlere karşı duyarlılığınız ve itirazınız yoksa yazamazsınız. Yetişkinlik çağımda çevremdeki insanların davranışlarını olaylara verdiği tepkiler üzerinden  gözlemlediğimi fark etmiştim. Bu gözlemlerim zamanla sözlerin ve davranışların ardındaki  psikolojik arka planı hissetmemi sağladı. Gözlemlerim, insanı anlama çabam yıllar içerisinde beni yazmaya yönlendirdi sanırım.

 Şüphesiz yazarların kitaplarla iyi arkadaş olduğu düşünülür. Bu noktada kitaplar sizin için neyi ifade ediyor? Hangi türleri okumayı seviyorsunuz?

Çocukluk yıllarımda birkaç insanla çevrili küçük bir dünyanın içinde yaşarken sınıf kütüphanesinden alıp okuduğum kitaplarla birlikte daha büyük bir dünyanın ve farklı yaşamların varlığını keşfetmek beni çok heyecanlandırmıştı. Okudukça hayal dünyam, düşüncelerim zenginleşti. Bir daha da okumaktan vazgeçemedim.

 Yazmaya başladıktan sonra daha seçici bir okur olmam gerekiyordu. Nitelikli edebiyat eserlerini okumayı tercih ediyorum. Öykü ve roman türünün dışında deneme ve şiir türünden de kitaplar okuyorum. Kalemimi beslemek adına psikoloji, felsefe, mitoloji gibi farklı disiplinlerden de kitaplar seçerim.

“Ağızım Ben” adlı  öykünüzde Semra nevri dönünce kepçeyi eline alıp “ sen kimsin? Ben ağızım. Dünya nedir? Dünya anamın memesi” diye bağırmaya başlar. Edebiyat yolcuğunda nevrinizin döndüğü, sabrınızın tükendiği, yazmaktan vazgeçtiğiniz zamanlar oldu mu? Dergilerden reddedildiğinizde kalemi fırlatıp attınız mı hiç? Edebiyatta ümit etmeye ve hayal kırıklıklarına dair neler söylersiniz?

Yazma yolculuğuna devam etmek istiyorsam başarılarım kadar başarısızlıklarımı da sevmeliyim diye düşünüyorum. Yazmaya başladıktan üç yıl sonra öykülerimi dergilere göndermeye başladım. Bu kalemimin pişmesi için kendime tanıdığım bir süreydi. Az da olsa dergilerden reddedildiğim zamanlar oldu. Bu durumu zihnimde çok da büyütmedim. Mizaç olarak hayal kırıklıklarımdan çok ümitlerime tutunmayı seçen bir insanım. Zihnim beni karamsarlığa itmeye yeltense de ona dur demeyi başarıyorum. Sonuçları düşünmeden sürecin tadını çıkarmayı seviyorum. Yazmak, hayat yolculuğumda kendimi yetiştirmek için seçtiğim bir eylem. Yazdıklarımın yayınlanması elbet motivasyonumu arttırıyor, ancak ben daha çok kendi gelişim sürecimle ilgiliyim.

 Öykülerinizde özellikle  toplumsal gerçekçi konuları ele aldığınızı görüyorum. Bu bende iyi bir gözlemci olduğunuz izlenimini yarattı. Bu noktada Zeliha Tamer Uçar neler seyreder. Nelerden beslenir? Öykü konularını nasıl belirler sormuş olayım?

Toplumsal konuları işlediğim öykülerimi, hayatın içindeki duyumlarımdan, gözlemlerimden yola çıkarak kurguluyorum. Kitabımda yer alan, “Bu Makine Senden Kıymetli, Sağır Boşluk, Utanç Acıyı Bastırır, Vişne Çekirdeği” gibi öykülerim meselesi olan, toplumda da karşılığı olan gözlemlediğim bazı olaylardan yola çıkarak kurguladığım öyküler. Elbette hayatı olduğu gibi öyküye aktarmıyorum. Bir kurmaca matematiği içinde anlatmak istediğim meseleye uygun hale getiriyorum insan hikâyelerini. Ayrıca okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden ilhamla da yazdığım öyküler olabiliyor. Toplumumuzda öykü ve romanları yazarın kendi otobiyografisinin bir parçası olarak görme eğilimi olduğunu fark ediyorum. Yazdıklarımızda elbette bize ait bir duygu, hayatımızın bir anına ait bir sahne olabilir. Fakat yazmak yaşandığı gibi hayatı öykü ya da romana aktarmak demek değildir. Şahit olduğum, işittiğim bir olay, bir film sahnesinin bana hissettirdikleri, okuduğum bir öyküdeki bir duygu, kollektif bilinçaltımızda yer edinmiş bir mesele  benim öykülerimin malzemesi olabilir.

Söyleşinin sonuna geldiğimde bende kitabı yeniden okuma isteği oluştu. Zeliha Tamer Uçar ismini  daha çok duymayı temenni ediyorum. Samimi cevaplar ve ayırdığınız zaman için teşekkür ediyorum.

Kitabıma kıymet verip okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu keyifli röportaj için ayrıca müteşekkirim.

Yorum yapın