Dünyadaki Canlı Yaşamına İlişkin Edebi Bir Uyarı Sistemi | Aynur Kulak

Aralık 22, 2025

Dünyadaki Canlı Yaşamına İlişkin Edebi Bir Uyarı Sistemi | Aynur Kulak

Judith Schalansky’nin dilimize kazandırılan yeni kitabı Yalpalayan Kanaryalar, Ayrıntı Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Alman yazarın Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan ilk kitabı Zürafanın Boynu kadar etkili ve merak uyandırıcı bir kitap Yalpalayan Kanaryalar. Canlılar dünyasına dair anatomi, biyoloji ve eko sisteme dahil olan ne varsa çağdaş dünya edebiyatının ilgi çeken yazarı Judith Schalansky’nin metinlerinde bulmak mümkün. Zira, Yalpalayan Kanaryalar türü adına bir deneme/anlatı metni olmasına rağmen çok etkili bir kısa roman okuyormuşuz hissi yayılıyor düşünlerimize.

Judith Schalansky’nin eski Doğu Almanya’da küçük bir kasabada 30 yıldır biyoloji öğretmenliği yapan Inge Lohmark’ın hikayesini anlattığı Zürafanın Boynu romanının ilk cümlelerine nasıl etkili bir girişle başladıysa bu teknik olarak küçük bir deneme veya uzun bir makale niteliğinde diyebileceğimiz Yalpalayan Kanaryalar’a öyle bir giriş yapıyor.

“Bunaltıcı, sıcak bir ağustos gecesinde, ateşim olduğunda her zaman gördüğüm tanıdık rüyayı gördüm: Ayaklarımın önünde toprak ayrılıyor ve aniden bir çukura düşüyorum; ardından bir çizgi roman figürünün coşkusuyla hemen tekrar yukarıya tırmanıyor ve birdenbire önümde açılan bir sonraki çukurun içine yuvarlanıyorum. Üstün bir gücün marifetiyle yaratılan sonsuz bir parkur, olduğu yerde sayan bir deney düzeni, bir hikâyenin zıddı. Bana çocukluğumdan beri refakat eden bu rüya muhtemelen günün birinde kendimi ebediyen bir çukurda bulma idraki kadar eski.”

Yalpalayan Kanaryalar’daki bu girişi okuyunca kitap için teknik olarak küçük bir deneme veya uzun bir makale diyebilmemiz güçleşiyor. Çünkü metnin tamamına yayılan bu anlatıyla birlikte kısa bir romanla karşı karşıyayız kesinlikle dedirtiyor.  

Kitabın merkezi metaforu kömür madenlerinde yüzyıllar boyunca yaşam tehlikesine karşı kullanılmış canlılar olarak kanaryalar. Kanaryalar, havadaki tehlikeli gazları ilk fark eden ve ölmeden önce “yalpalayan” varlıklar olarak, hem gerçek bir erken uyarı sistemi hem de bir metafor olarak düşünülüp, yazılıyor Judith Schalansky tarafından. Gerçekten ilginç ve merakımızı gerçekten cezbeden konusuyla Yalpalayan Kanaryalar doğanın ve ekolojik dengenin bileşenlerine dair son derece basit ama etkili bir  dramaturjik yapıyla da buluşturuyor bizleri. Buradan yola çıkarak  Schalansky ele aldığı konuyla ilgili temel iki soru yöneltiyor:

Bugün pek çok bilimsel veri ve uyarı varken, hâlâ dünya çapında ekolojik felaketlerin eşiğinde olmamızın nedeni nedir? Bu uyarıları niçin görmezden geliyoruz ve edebiyat bu duruma nasıl cevap verebilir? Schalansky’nin metne dair bu iki temel sorusuna kitaptan alıntı yaparak şu soruyu da eklemek gerekiyor:

“Havalara ait bir canlının yerin altındaki, tayin edildiği ışıksız derinliklerdeki, bir çukurdaki yaşamı; küçük bir kafesin içinde başka bir şey yapamadığı için şarkısını söyleyen, bütün bağlamlarından koparılmış bir halde insanların hikâyelerinde kuşların sıklıkla yaptığı gibi zarafet, güzellik ve anlam fazlalığı yaratan bir canlı. Kendi kendime kuşun bu maden tünellerine, bu deyime, bu mecaza, bu kaybolmuşluk, sefalet, merhamet, umut resimlerine ve antroposen, yani başka bir deyişle insan etkilerinin başrolde olduğu gelişmelere nasıl girdiğini sordum.”

Schalansky’nin edebiyata nasıl kaydığını ya da ince bir geçiş yaptığı son derece aşikar. Hali hazırda metin boyunca çevresel krizin yalnızca bilimsel bir mesele olmadığını, aynı zamanda dilin, anlatıların, kavramsal çerçevenin ve kültürel imgenin sorunu olduğu ileri sürülüyor. Edebiyatın kendisi de bir tür “alarm”a dönüştürülebilir, belki de doğrudan politika üretmese de, insan algısını derinden etkileyen bir uyarı mekanizması olabilir, diyor Schalansky.

64 sayfalık kısacık metinde Schalansky klasik metaforu asla terk etmiyor; ancak ona daha fazla yük bindiriyor. Kanarya sadece biyolojik bir sinyal aracı değil çünkü, aynı zamanda dilin ve edebî imgenin sınırlarını da zorlayan bir varlık olarak anlamlı. Bu minvalde metnin önemli çıkış noktalarından biri şu mesela: Kanaryalar metaforik olarak “tipping point” (kritik dönemeç) kavramıyla ilişkilendiriliyor. Yani sistemdeki küçük bozulmaların bir anda geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabileceği an tanımı yapılıyor bunun için. Bu durum, yeryüzünde ekolojik sınırların zorlandığı nokta olarak belirginlik kazanıyor.

Bir başka önemli nokta, Schalansky’nin “kanaryanın yalpalaması”nı, yalnızca fiziksel bir olay değil, zihinsel ve dilsel bir fenomen olarak algılaması: Kanarya susar; sesini yitirir. Aynı zamanda bizim dikkatimizin ve anlatı gücümüzün de sustuğu an bu olabilir. Bu bağlamda eser, bilginin ölçülmesiyle anlamlandırılması/dil ile ifade edilmesiyle insanın dünyayı kavrayışı arasındaki uçurumu tartışır hale geliyor.

“Kanaryaların 1980’li yıllarda çok daha duyarlı ancak ruhsuz dedektörlerle, electronic noses adı verilen aletlerle ikame edilmesiyle birlikte madencilerin kuşların ardından yas tutmasını duygulanarak okudum; yeraltındaki ortak yaşam kapsamında kuşlar onlar için buğday taneciği temelinde erken uyarı sisteminden ziyade yoldaş olmuştu.”

Schalansky’nin üslubu, teknik olmayan bir bilimsel metin ile edebi deneme arasında bir yerde duruyor, evet, fakat bu kombinasyon, Schalansky’nin metnine edebi bir yoğunluk da kazandırıyor kesinlikle. Çünkü yukarıdaki alıntıda olduğu gibi okumak, anlamak kadar hissetmeyi de gerektiriyor. Edebi anlatıya duygusal bağlarla ulaşıyor Schalansky ve ele aldığı meseleler, çevreci bir manifesto olmaktan çok daha fazlasını gösteriyor bizlere. Kitaba giren maden, madenciler ve kanarya fotoğraflarından da bahsetmek gerekiyor. Bu fotoğraflara bakıp etkilenmemek çok da olası değil.

Ekolojik kriz çağında edebiyatın rolünü yeniden tanımlayan derinlikli bir kısa deneme ile karşı karşıyayız. Kanaryaların kendisi ve metaforu etrafında, insanın çevresel uyarıları nasıl algıladığı, dilin bu süreçteki sınırları ve edebiyatın bir mesaj aracı olarak potansiyeli üzerine yoğunlaşan Yalpalayan Kanaryalar  bilim ve edebiyat arasındaki karmaşık ilişkiyi edebi bir zihin jimnastiği olarak sunuyor ve okuyucuyu kendi uyarı sistemlerini sorgulamaya davet ediyor. Yalpalayan Kanaryalar ne bir reçete, ne direkt bir çözüm sunuyor aslında ama algı değişimini esas alarak hedefliyor. Bu sebeplerin tümünden dolayı  da Yalpalayan Kanaryalar için dünyadaki canlı yaşamına ilişkin edebi bir uyarı sistemidir  diyebiliriz.

Yorum yapın