Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık.Yazar Uğur Kılınç’ı, eşi Gamze Omurtak ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Evde ya da sevdiği bir kafede yazmayı tercih eder. Onun için önce yazı kıvamına gelmek önemlidir. Çeşitli ritüelleri vardır ve onları yapması gerekir. Yoksa yazmaya başlamakta zorlanabilir. Hatta bunları yapamazsa motivasyonu da kırılabilir. Temiz bir masa, filtre kahvesi, bilgisayarı, o sıralar sevdiği defteri ve kalemi yanındaysa yazmaması için hiçbir engel yoktur. Yazarken kendi kendine konuşmasına ilk defa denk geldiğimde neler olduğunu anlayamamıştım. Önce biraz izledim. O bunu fark ettiğinde çok gülmüştük. Rutinlerinden bir tanesi bu. Yazarken kendi yazdıklarıyla sesli konuşabilir.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okuduklarımızı, gördüğümüz bir yazıyı ya da evdeki tüm kitaplarımızı sohbetlerimize yediriyoruz aslında. Ama en özeli birlikte hazırladığımız kitap oldu sanırım. Son Gece Öyküleri kolektif öykü kitabını o derledi, ben de editörlüğünü yaptım. Önce atölyede katılımcılarımızla bir araya geldik. Birlikte yürüttük sonra birlikte öyküleri çalıştık. Bu bizim yazı üzerine paylaştığımız özel paylaşımlarımızdan bir tanesi.
3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Fikirlerimi sorar, yayınevine göndermeden önce ilk editi birlikte yaptığımız zamanlarımız da oldu, yayınevinden gelen çalışmalara birlikte baktığımızda. Hatta son çıkan kitabındaki başlıkları karşılıklı sohbet ederek son halini verdi. Eğer bir akademik çalışmaysa ve benim alanımdan da besleniyorsa önden nerelere bakmasını önerdiğimi de sorar. Ben de ona sorarım tabii. Yazı yolculuğu kolektif bir tek başınalık içerir. Uğur bunu çok güzel dengeleyen yazarlardan biri. Kendine ait ama o kendiliğin içi çok kalabalık.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
İlk soruda küçük tüyolar verdim aslında ama tabii ki geliştirmek gerekli. Sabah kendine gelme seansları vardır Uğur’un. Önce bir konuşmaz, ben de çok konuşurum. O anlamaya çalışır genelde beni. Bu da onun açılmasını sağlar. Bu anlama dakikalarının içinde günle ilgili yapacakları gezer kafasında. Masa başına geçmeden önce konuyla ilgisi olmayan kısa videolar izler, sonra hazırlanmaya başlar, masasını toplar, kahvesini demler, defterini ve kalemini yanına alır. Bir de aynada kendine bakıp iyi göründüğünü düşüyorsa yazmak için hazırdır. Bazen küçük bir olumsuzlukta dikkati dağılır. Ya da Uğur o an dikkatinin dağılmasını ister, o sıralarda evin içinde attığı iki üç tur, tekrar masasının başına oturmasını sağlar. Çok farklı ritüelleri yok ama bunlar onu Uğur yapan şeyler.
5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Tabii. Şu sıralar akademik kitap çok okudu. Çünkü onun son kitabı doktora tezinin ardından yazdığı Sinema Endüstrisinde, Korku Türü ve Canavar Kuramı İzleğinde Dracula’nın Dönüşümü’ydü. Öncesinde de yurtdışında yayınlanacak iki akademik kitaba bölümler yazdı korku sinemasıyla ilgili. Bu çalışmalar da onun bir hayli izlediği filmleri yeniden izlemesini ve akademik kitapları karıştırmasını sağladı. Ama ara ara nefes almak için kurgu kitaplara da sarıldı. Bazılarını yeni okudu bazılarını ise yeni baskı ve yayınevlerinden dolayı yeniden göz attı. Son gördüklerimi listeliyorum.
Norman Partridge, Kara Hasat, İthaki Yayınları
Robert Louis Stevenson, İntihar Kulübü, İthaki Yayınları
Agustina Bazterrica, Leziz Kadavralar, Siren Yayınları
Kimi Cunningham, Şu Sessiz Orman, 25m2 Kitap Yayınları
Mevsim Yenice, Fil Gözü, Can Yayınları
Marcus Aurelius, Düşünceler, Yapı Kredi Yayınları


















