Tarık Dursun K. ve “İnsan Kurdu” | Hülya Soyşekerci

Kasım 21, 2025

Tarık Dursun K. ve “İnsan Kurdu” | Hülya Soyşekerci

Tarık Dursun K. yazmaya gazetecilikle başlayan; şiir, öykü, roman, deneme gibi edebî türlerle yazı yolculuğuna devam eden çok yönlü bir sanatçıydı.  Sinema yönetmenliği ve senaryo yazarlığı alanında önemli çalışmalara da imza atan yazarın öykü ve romanlarında sinemanın o akıcı, hareketli, az sözcüklü görsel dilinin öne çıktığı görüldü.

İki kez aldığı Sait Faik Hikâye Armağanı başta olmak üzere, Türkiye’nin bütün saygın edebiyat ödülleriyle onurlandırılan Tarık Dursun K., önce İzmir’de geçen çocukluk ve gençlik anılarını edebî metinlere dönüştürdü. O dönemin İzmir’ini, insan yaşantılarındaki ayrıntılarda dile getirdi; yoksul ama geleceğe umutla bakan insanların dayanışma ve sevgi dolu mahalle hayatlarının tanığı oldu.

Tarık Dursun K. insan gerçeğine odaklanan, çelişkili ve karmaşık yönleriyle insanı anlatan eserler kaleme aldı. Toplumun kenarındaki emekçi, gurbetçi insanları ve aileleri; küçük dünyalar içindeki kırılmaları, acıları ve insanî dramları dile getirdi. İnsanın psikolojik derinliğine inen Tarık Dursun K.  iç konuşmalar ve bilinç akışı gibi yöntemleri ustaca kullanarak, kişilerinin ruh dünyalarını; o karmaşık ve karanlık iç labirentlerini aydınlattı. Toplumcu edebiyattan ayrılmadan, bireyin ruhsal derinliğini keşfe çıktı; böylece öykü türünde Orhan Kemal ve Sait Faik çizgilerini kendi yapıtlarında bütünleştirmiş oldu.

Tarık Dursun K.’nın sinema sanatıyla güçlü bağı, edebiyatına da etki etti. Metin içi zaman- mekân atlamaları, insan hallerinin görsel ayrıntılarla ifadesi gibi özellikler, eserlerine sinema tadı kazandırdı. Modernist ve geleneksel anlatı biçimlerini bir arada kullanmayı yeğleyen yazar, öykü ve romanımıza yeni boyutlar kazandırdı.

Kısa, özlü, duru ve çarpıcı cümlelerle yazan Tarık Dursun K. için, Şükran Yücel, “Yaptığı her işte çok iyi bir hikâye anlatıcısıdır” der.  İster öykü ister roman, isterse senaryo; sonuçta, Tarık Dursun K. çok iyi hikâye anlatan ve hikâyeleri olabildiğince güzel biçimde yazıya döken bir sanatçıdır.

Feridun Andaç, Tarık Dursun K.’nın senfonik söylem kurabilen ender anlatıcılardan biri olduğunu belirtir. Gerçekten, yazarın birçok öyküsünde, kişilerin aynı durum ya da olguya değişik açılardan bakan zihinlerinin içini görür gibi olur; farklı iç sesler ve bakış açılarıyla öykünün çok katmanlı, çoksesli bir anlam zenginliği kazandığını fark ederiz. Yer yer simgesel anlatıma başvuran Tarık Dursun K. simgeleri de yerinde ve etkili biçimde kullanır.

Tarık Dursun K.’nın, ilk kez 1959’da yayımlanan İnsan Kurdu* adlı romanının kitaplığımda yer alan YKY baskısı 2014 tarihli. En yeni basımı ise Mayıs 2024’te İthaki Yayınları tarafından okurların dikkatine sunulmuş. Bu eser, Tarık Dursun K. edebiyatına özgü niteliklerin birçoğunu kendinde topladığı gibi; odağa aldığı insanı, aydınlık- karanlık; iyi- kötü tüm yönleriyle bir arada işliyor.

Köylerden, kasaba ve kentlere göç olgusunun başladığı 1950’lerin toplum yaşamı, romanın arka planını oluştururken; insanın doğup büyüdüğü toprakları bırakarak gurbete çıkması, ekmek mücadelesi, yeni bir hayat özlemi, İnsan Kurdu’na sosyal gerçeklik boyutu kazandırıyor.

Romanın başkahramanı Ali; dürüstlükten ayrılmayan, haksızlığa isyan eden, genç ve gözü pek bir emekçidir. Köyündeki verimsiz toprak düzeninde var olamayacağını anlayınca kasabaya gelmiş, bir fabrikada çalışmaya başlamıştır.

Ortasından geçen demiryoluyla çevredeki kentlere bağlanan kasaba, yeni inşaatlar ve yatırımlar nedeniyle insan akınına uğramakta; gelişmekte ve büyümektedir. Ali, fabrikada hak aramayla ilgili bir kavgaya karıştığı için işten çıkarılır. Kendi köyünden gelenlerle birlikte, han odalarındaki zor koşullarda, yoksul, yarı aç yarı tok bir hayat sürdürmektedir. Köylülerinin desteğiyle bir inşaat işçiliği bulduğunda dünyalar Ali’nin olur.   

Romanın diğer karakterleri, Ali gibi canlı ve hayatın içinden gelen kişilerdir. İbram Usta, doğru sözlülüğü ve babacanlığıyla; bekçi Çolak Ağa karmaşık iç dünyasındaki sevgi ve dostluğuyla öne çıkar. Meyhanede içtikleri ucuz şarapla demlenen samimi sohbetleri, kalpten gelen kardeşlik ve dayanışma duyguları, ortaklaşa çekilen yoksulluk ve gurbet dertleri hepsini birbirine bağlar.

Hayat böyle sürüp giderken, Ali, kasaba çıkışındaki uzak bir evde yaşayan Gülizar’ın genç ve güzel kızı Zeynep’e âşık olur. Kasabada Gülizar’ın adı kötüye çıkmıştır. Ali hiçbir dedikoduya aldırmaz, İbram’ı, Çolak’ı, handaki köylülerini de yanına alır; Zeynep’i usulünce ister anasından. Zeynep’le evlenince o evde yaşamaya başlar, ana kıza kol kanat gerer; Gülizar’ın desteğiyle bir at arabası satın alıp geçimlerini sağlamaya çalışır. Ancak, kasabalılardan bazıları bu durumu hazmedemez; namus meselesine dönüştürürler. Ali ve ailesini sık sık rahatsız ederek onları kasabadan sürmek isterler.  Ali, toplumun anlamsız baskılarına, hayatı daraltan göreneklerine sırt çevirir; Zeynep’le annesini korumaya çalışırken geleneksel yapıdan bağımsızlaşmaya çabalayan bireyin toplumla çatışmasını bütün şiddetiyle yaşar.

Ali’nin asıl isteği özgürleşmektir; törelerden, baskılardan uzakta, mutlu bir yaşam hayal eder; ama kasaba buna izin vermez. Ali ile Zeynep’in kaderi kaçmak, kasabadan ötelere gitmektir. Gözü dönmüş kasabalılar onları takip eder; iz sürerler. Ali, karısıyla birlikte at sırtında yol alır, köylere gider. Yanında, Çolak’ın verdiği eski bir silah da vardır.

Ali, bir bağ evinde, izlerini süren adamlarla çatışır ve bir anda iki kişinin birden katili oluverir. İnsan kanının döküldüğü bu kırılma ânından sonra her şey bir eşkıya hikâyesine dönüşür. Ali artık bir kanun kaçağıdır. Zeynep’le günlerce at sürerek çok uzak dağ köylerine giderler. Göçebeler ve köylüler onları tanrı misafiri kabul eder; hiçbir şey sormayıp karınlarını doyurur, bir gece de olsa kalmalarına izin verirler.  

O kanlı kırılma noktasından sonra geleneksel anlatıların içine girip başka bir zamana açılırız; olaylar sanki çok eski zamanlarda gerçekleşiyormuş gibi bir hisse kapılırız.  Delidağları’nın efsanevî eşkıyası Murat Ağa ile yolları birleşince, Ali yiğitliği, cesareti, gözü pekliği; namerdi cezalandırıp yoksul ve ezilmişleri korumayı da öğrenir iyice. Ancak, modern zamanlarda yaşananların, eski halk hikâyelerinden ayrılıp farklılaşacak olması kaçınılmaz bir yazgıdır. Yazar bu ayrışmayı içten içe hissettirir.  

Ali, yollar boyunca, dağlardan denize kavuşup bir tekneyle karşı adalara açılmanın ve Zeynep’le birlikte yepyeni bir hayata başlamanın hayalini kurar. Varılması hedeflenen bir mekân olarak deniz; Ali ile Zeynep’in özgürlüğünü simgeler.

Odağında heyecanlı bir kaçış yer aldığı için soluk soluğa okunur İnsan Kurdu’nun sayfaları. Kısa kısa bölümler halinde kurgulanan roman, gözümüzde sahne sahne canlanan görsel etkiler yaratır. Bir bölümden diğerine geçişler, beyazperdede izlediklerimize benzer. Sinemasal yapısı, yalın dili ve hareketli kurgusu nedeniyle film yönetmenlerinin ilgisini çeken İnsan Kurdu, Bilge Olgaç tarafından 1971’de Kara Gün adıyla sinemaya uyarlanmıştır.

Metnin dokusundaki merak düğümlerini çözerken gerçek hayat içinde akan zamanı unuturuz İnsan Kurdu’nun satırları arasında. İnsan hallerinin çelişkili gerçekliğinin ustaca işlendiği; insanın umuda ve düşlere yolculuğunun akıcı bir anlatımla dillendirildiği İnsan Kurdu, Tarık Dursun K. edebiyatını yakından tanımak isteyenler için en uygun eserlerden biri.

*Tarık Dursun K. İnsan Kurdu, YKY 2014.  Yeni basım: Tarık Dursun K. İnsan Kurdu, İthaki Yayınları, Mayıs 2024.

Yorum yapın