Siz hâlâ kitap okuyor musunuz? | Metin Celâl

Ekim 26, 2025

Siz hâlâ kitap okuyor musunuz? | Metin Celâl

15 – 19 Ekim 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilen Frankfurt Kitap Fuarı’nın en çok konuşulan konusu okurun kitap okumaktan vazgeçmesiydi. Kitap okuma oranları düşüyor, kitapçılar kapanıyor, yayıncılık sektöründe işsizlik artıyordu. Bu konunun fuar gündeminde yer almasınıun nedeni, kuşkusuz Avrupa Yayıncılar Federasyonu’nun (FEP), 15 Ekim’de, yani fuarın ilk günü Avrupa Kitap Pazarı İstatistikleri 2024-25’ini sunması oldu.

FEP yöneticileri Phaedon Kidoniatis ve Enrico Turrin’in sunumları aslında iyi gibi görünen bir veriyle başlıyordu. Avrupa kitap pazarı, 2024 yılında 24,9 milyar avro ile şimdiye kadarki en yüksek nominal cirosuna ulaşarak 2007’deki zirveyi geride bırakmıştı. Yani 2007’den beri yaşanan düşüş bitmişti. Aslında bu bir yanılsamaydı, enflasyon oranları yansıtıldığında reel ciro, 2007’deki 22,2 milyar avrodan 15,5 milyar avroya gerilemişti.

Kitap satış adetlerine baktığımızda bu azalma net olarak görülüyordu. 2024’te Avrupa’da satılan toplam kitap sayısı yaklaşık 95 milyon azalmıştı. 2020’den sonraki dört yılda satılan kitap sayısı %5,1 azalmıştı. Aynı azalma üretilen yeni kitap başlıklarında da görülüyordu. 2017’de 610 bin yeni başlıkla zirveyi bulan üretim, 2024’de 580 bine düşmüştü.

Okurun basılı kitaba ilgisinin azalmasının nedeninin ekran bağımlılığının her geçen gün daha fazla artması olduğu düşünülüyor. Ama istatistiklere bakarsak basılı kitaplar hâlâ toplam cironun %82,9’unu oluşturuyor, ancak sesli kitaplar en hızlı büyüyen segment olmuş ve 2024’te satışların %4,2’sine ulaşmış. Sesli kitap satışları 2006’dan beri üç kat artmış. E-kitaplarda ise bir artış yok. Yani e-kitap basılı kitabın yerini alamadı.

FEP’in Avrupa kitap pazarı raporu, okuma etkileşiminde endişe verici bir eğilime de dikkat çekti: 16 yaş ve üzeri Avrupalıların %47,2’si kitap okumuyor (kaynak: Eurostat). Kitap okuyorum diyenlerin de büyük bir bölümü yılda beş kitaptan az okuyor. Yani onlara kitap okuru diyebilir miyiz, tartışmaya değer.

En genç grup olan 16-29 yaş grubu, en fazla kitabı okurken (%60,1), 30-54 yaş grubu (%53,5), 55-64 yaş grubu (%52,6) ve 65 yaş ve üzeri grup (%47,2) kitap okuyor. Erkeklerin % 55,5’u “hiç kitap okumuyorum” demiş, kadınların ise % 39,5’u. Yani kadınlar erkeklerden daha çok kitap okuyor. Tabii bu araştırmalarda göz önüne alınmayan, istatistiklere dahil edilmeyen 16 yaş altı var. Bence en çok kitabı onlar okuyor. Çocuk yayıncılığının hızlı büyümesi de bunun bir göstergesi. Yetişkinlere yönelik kitapların önemli bir bölümünü de 16 yaş altının okuduğunu düşünüyorum.

Kitap okumama nedeni olarak (bizde çok yaygın bir gerekçe olan) kitap fiyatları değil, kitap okumanın ilgilerini çekmemesini, yeterince zamanları olmaması ya da başka şeyleri gerekçe olarak göstermişler. Okumama gerekçesi olarak kitap fiyatları son sırada geliyor. Bizde de okurlar samimi cevaplar verseler okumama gerekçesinin aslında kitap fiyatları olmadığı ortaya çıkacak diye düşünüyorum. Yani kitap okumamalarında asıl sebep, kitapların pahalı olması değil, ilgi eksikliği. Çünkü kitap fiyatları esas gerekçe olsa okurlar kütüphanelerden ücretsiz kitap temin edebilirlerdi. Ama ülkemizde her geçen gün Kültür ve Turizm Bakanlığı ve belediyeler yeni bir kütüphane açsa da bu kütüphanelerinin kitap okumak için değil ders çalışmak için kullanıldığını biliyoruz. Kütüphaneden kitap alıp okuyanların sayısı çok az.

FEP’in araştırmasına göre kitap fiyatları son 20 yılda yalnızca %38,3 artarak genel enflasyonun (%64,1) çok altında kaldı. 2023 yılı Eylül ayında Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de de maliyetler döviz bazında %84 artarken, yayıncıların belirlediği önerilen perakende satış fiyatlarında ise %15’lik azalma gözlenmiş.

2024 yılı Türkiye okuma alışkanlıkları istatistikleri ise şöyle: Kitap okumayanların oranı: %73 (15 yaş ve üzeri nüfus için). Kitap okuyanların oranı: %27. En çok kitap okuyan yaş grubu: 18-27 yaş (%50,9). En az kitap okuyan yaş grubu: 65 yaş ve üzeri (%14,1). Yani Avrupa genelinden pek farklı değiliz.

Diğer ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırdığımızda Türkiye’de nüfusun yalnızca yaklaşık %10’u kitap okumanın ana boş zaman aktivitelerinden biri olduğunu söylüyor (TÜİK, 2008-2015 anketlerine göre), Finlandiya’da bu oran yaklaşık %16,8 ve Polonya’da %16,4.

Türk okur günde yaklaşık 7 dakika kitap okumaya ayırırken, Estonya yaklaşık 13 dakika, Polonya ve Finlandiya ise yaklaşık 12 dakika kitap okuyor. Bu oranlar da öğrencilerin okuma becerilerini olumsuz etkiliyor. TYB Başkanı Kenan Kocatürk’ün sürekli belirttiği gibi, öğrencilerin okuma becerilerine dayanan PISA sınavlarında Türkiye’nin puanı (466)  birçok OECD ülkesinden daha düşük.  OECD ortalaması olan 487’nin altında. Okuma alanında üst düzey performans, OECD ülkeleri ortalamasında %8,6 iken Türkiye’de %3,3. 2022 verilerine göre Okuma kategorisinde birinci olan Singapur’u takip eden ülkeler; İrlanda, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Estonya, Makao, Kanada, ABD ve Yeni Zelanda. Türkiye okumada 36. sırada ama 2018’e göre olumlu bir gelişme olmuş. PİSA 2022 sonuçları tüm Dünya’dan katılımcı öğrencilerin performansının 2018’e kıyasla okumada 10 puan, matematikte ise neredeyse 15 puan gerilediğini gösteriyor. Yani dünyada okumada gerileme varken Türkiye’de olumlu bir gelişme olmuş. OECD ülkeleri genelinde kızlar okumada erkeklerden 24 puan önde.

Araştırmalar, kitap okuma oranlarının dünyanın birçok yerinde, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri gibi Batı ülkelerinde genel olarak düşüşte olduğunu göstermekte. Peki, küresel çapta “kitap okuma oranı şu anda her yerde düşüyor” diyebilir miyiz? Hayır. FEB’in açıkladığı istatistiklere göre Avrupa’nın her yerinde kitap okuma oranları düşerken İspanya’da sürekli artıyor. Latin Amerika’da da benzer bir durum olduğu belirtiliyor. Hindistan, Tayland ve Çin gibi bazı ülkeler, yüksek ortalama haftalık okuma süreleri veya yüksek okuyucu yüzdeleri bildirmekte. Bazı ülkeler güçlü bir okuma kültürü sergilerken (özellikle İskandinav ülkeleri), diğerleri düşük oranlar veriyor. Çünkü ülkeden ülkeye kitaplara, kütüphanelere, eğitime ve kültürel alışkanlıklara erişim farklılık gösteriyor. Yani anketlerde kitaplara nasıl erişildiği de sorulmalı. Bir çok ülkede kitapevlerinin sayısının azaldığını, okurların gün geçtikçe daha çok internet satıcılarından basılı kitap almayı tercih ettiğini biliyoruz. Duayen gazetecilerden Halit Çelikbudak Frankfurt Kitap Fuarı başlarken yaptığı bir Facebook paylaşımında; “Almanya’da kitapçıların sayısı beş yıl içinde neredeyse dörtte bir oranında (yüzde 24) azalmış. 2018’de yaklaşık 3.930 kitapçı varken, 2023’te bu sayı 2.980’e inmiş… Çalışan sayısı da beş yıl içinde yüzde 19 oranında azalarak 2018’deki 28.000’den 2023’te 22.620’ye inmiş… Artan kiralar ve personel maliyetleri ile değişen satın alma davranışları etkilemiş…” diye yazıyordu. Doğrusu Türkiye’de kitapevlerinin durumunu merak etmemek elde değil. Çünkü TYB’nin yıllık raporuna göre Türkiye’de de okurlar gün geçtikçe daha çok internet satıcılarını tercih ediyor.

UNESCO İstatistik Enstitüsü’ne göre, küresel genç okuryazarlığı (15-24 yaş) 2000’deki  %87’den 2024’de %92’e yükseldi.  Küresel yetişkin okuryazarlık oranı (15+) oranı da %86,3e yükseldi. Dolayısıyla, “okuyup yazabilme”de eğilim artıyor.  Okuryazarlık oranlarının istikrarlı artan seyrine rağmen, bazı yerlerde kitap okumanın (veya zevk için okumanın) azaldığına dair sinyaller var, yayıncıları da endişelendiren de bu. ABD’de 2023’te yapılan ankette keyif için okuyanların (herhangi bir formatta) oranının %16’ya düştüğünü ortaya çıkarmış. 2003’e göre % 23 bir azalma söz konusu.

Tabii günümüzde “Okumak” birçok anlama geliyor. Artık sadece basılı kitaplar okunmuyor. Formatlar değişiyor, dijital kitaplar, sesli kitaplar, podcast’ler ve kısa formatlı okumalar “kitap okumayı” nasıl ölçtüğümüzü etkiliyor. Kitap okumak konulu anketlerde bu farklı formatların değerlendirilmediğini biliyoruz. Anketlere cevap verenler de “kitap okumak” deyince sadece basılı kitabı düşünüyor ve cevaplarını bu düşünceyle veriyor. Birçok anket, “Geçen yıl kaç kitap okudunuz?” sorusuna dayanıyor ve bu da insanların basılı kitapları düşünmesine ve ona göre cevap vermesine neden oluyor. Tabii ne okudukları da önemli. Örneğin, İngiltere’deki çocuklar üzerinde yapılan bir araştırma, yalnızca daha az kitap okunduğunu değil, aynı zamanda daha az zorlayıcı kitaplar da okunduğunu ortaya koymuş.

Verileri değerlendirirsek insanlar kitap okumaktan vazgeçmedi. Birçok yerde okuma kültürü güçlü kalmaya devam ediyor. Ancak bazı ülkelerde/bölgelerde insanların ne kadar kitap okuduğu ve ne sıklıkla keyif için kitap okuduğu konularında bir gerileme veya durgunluk var. Anne babalar çocukların okumadığından endişe ediyorlar ama aslında kendilerinin kitap okumadıkları anlaşılıyor. Anne babalar kitap okumaya dönerse çocukları da bundan olumlu etkilenecek. Her gün sadece yirmi dakika birlikte kitap okumanın çok iyi sonuçlar verdiği, zamanla alışkanlık yarattığı biliniyor. Yani başta çocuklar olmak üzere başkalarının kitap okumadığından yakınmak yerine kendimiz kitap okumalıyız. Tabii basılı kitabın tek okuma yolu olmadığına da artık ikna olmamız gerek. Basılı kitabın yerini başka yöntemlerin aldığını da kabul etmeli, değerlendirmelerimizi onları da dikkate alarak yapmalıyız.

“Siz hâlâ kitap okuyor musunuz? | Metin Celâl” üzerine bir yorum

Yorum yapın