Bol ödüllü yazar Sophie Anderson’ın son kitabı “Sihirli Diyarlar Kalesi”, beş yüz yıldır ailesiyle birlikte yaşadığı Mila Kalesi’ni bekleyen korkunç boyuttaki yıkıcı bir fırtınanın sebeplerini araştırırken Kale’nin sihirli diyarlara açılan kapılarını keşfetmesinden sonra çıktığı soluksuz yolculuğu ve fırtınanın tamamıyla esir aldığı Olya’nın yaşadığı maceraları, mitoloji, sihir, efsaneler ve bol bol da dostlukla bir araya getirerek anlatan fantastik bir kitap.
Sophie Anderson, İngiltere, Swensea’da dünyaya gelmiş. Liverpool Üniversitesi’nden mezun olan Anderson, romanlarında genellikle halk efsanelerinden, peri masallarından ve özellikle de Prusyalı büyükannesinin gençliğinde kendisine anlattığı Slav masallarından esinlenmiş. Şimdiye kadar kaleme aldığı “Tavuk Bacaklı Ev”, “Ayı Konuşan Kız”, “Karmakarışık Büyünün Salonu”, “Fırtınalar Söyleyen Hırsız”, “Kar Kızı” adlı romanlarıyla, Independent Bookshop Yılın Kitabı Ödülü, Galler Yılın Kitabı Ödülü’nün sahibi olmuş. İki kez de CILIP Carnegie Madalyası, Waterstones Çocuk Kitabı Ödülü, Blue Peter, Kitap Ödülü ve Anderson Ödülü’nde finale kalan Sophie Anderson’ın, daha önce olduğu gibi yine Genç Timaş etiketi, Ömer Anlatan çevirisiyle yayımlanan son romanı “Sihirli Diyarlar Kalesi”, beş yüz yıldır ailesiyle birlikte yaşadığı Mila Kalesi’ni bekleyen korkunç boyuttaki yıkıcı bir fırtınanın sebeplerini araştırırken Kale’nin sihirli diyarlara açılan kapılarını keşfetmesinden sonra çıktığı soluksuz yolculuğu ve fırtınanın tamamıyla esir aldığı Olya’nın yaşadığı maceraları, mitoloji, sihir, efsaneler ve bol bol da dostlukla bir araya getirerek anlatan fantastik bir kitap.
Ailesi ve büyükannesiyle birlikte sırlarla dolu, on üç kubbesi olan Mila Kalesi’nde yaşayan Olya, büyükannesi Babuşka’nın kendisine anlattığı masallarla ve efsanelerle bu kalede büyümüş, bu yüzden de onun için bir evden fazla anlamı olan sihirlerle dolu Kale’ye ayrı bir sempati beslemektedir. Günlerini atalarından miras kalan Mila Kalesi’nde Babuşka’nın hikâyelerini dinleyerek geçiren Olya, büyükannesinin sürekli bahsedip durduğu ve gelişiyle büyük bir yıkıma yol açacağından söz ettiği fırtınayı beklemeye başlar. Gerçekten de bu fırtına, Babuşka’nın anlattığı gibidir. Bütün kaleyi yıkmış, bu facianın ardından da arta kalan duvarlar arasında da Yasak Sihir Diyarı’ndan kovulan ruhlar orta çıkmıştır. Artık Olya, atalarından yadigâr Mila Kalesi’ni ve ailesini bütün bunlardan kurtarmak için harekete geçer ve yıkık duvarlar arasından açılan kapılarla birlikte ortaya çıkan sihirli diyarlara açılarak tehlikeli bir yolculuğa adım atar.
Karşısına çıkan her kapıda yasaklanan büyülerle ya da kovulan varlıklarla karşılaşan Olya, zamanla bu varlıklarla arkadaşlık kurar ve onların yardımıyla yoluna devam eder. İlerledikçe daha da fazla sihirle ve bu sihirlerden kurtulmanın çaresini aramakla vakit harcayan Olya, sadece altı saat içinde Kale’yi ve diyarları kurtarmak zorunda olduğundan karşısına çıkan herkese güvenmek durumundadır. Ancak bütün bu “yasaklı” varlıklar, hiç de Olya’ya anlatılanlar gibi değildir. Hepsinin ayrı bir hikâyesi vardır ve onlar da Kale’nin birer ferdi olduğu için Olya’nın bu yolculuğunda ona yardım etmek için ellerinden ne geliyorsa yaparlar…
Sophie Anderson, “Sihirli Diyarlar Kalesi”nde, beş yüz yıldır Olya’nın, ailesini ve atalarından miras kalan Mila Kalesi’ni kurtarma serüvenini anlatırken, yukarıda bahsettiğim gibi bol bol Slav masallarından, mitolojiden yararlanarak okuru sadece kitapla sınırlı kalmayan bir maceranın kollarına bırakıyor. Bunun dışında, Kale’nin içinde karşılaştıklarıyla birlikte kendisiyle de yüzleşme fırsatı bulan Olya, cesaretini ve kendine olan inancını keşfederken, karşılıksız dostluğun önemini de bir anlamda bir yerinden yakalamış oluyor. Fantastik öğelerle aile bağlarını sıkıca birbirine bağlayarak konuyu farklı bir yere de çeken Sophie Anderson son sözü Olya’ya bırakıyor: “Güvenli olmayan döşemelerin üstüne çıktım, yüksekten düştüm ve en yakın arkadaşlarımdan birini yaraladım. Ama büyükannem Babusya sadece, ‘Yaşamak hata yapmak demektir,’ dedi. Onu o zaman anlamamıştım ama şimdi anlıyorum. Hata yapmak, çabaladığımız, bir şeyler yaptığımız, maceraya çıktığımız ve öğrendiğimiz anlamına geliyor. Bu yolculukta çok hata yaptım ama bu diyarı ve sihri öğrenmiş oldum. Kim olduğumu ve kim olmak istediğimi öğrendim. Hiç düşünmediğim kadar çok şey yapabileceğimi ama kalbimi dinlemem ve acele kararlar vermemem gerektiğini fark ettim…”

















