
Bir gün kendinizi Kurutulmuş Felsefe Bahçesi’nde buluyorsunuz.
Bu bahçede felsefenin o bilinen ağırlığı yok, bilakis elinizde limonata, kulağınızda hafif bir melodiyle gezinilen bir düşünce alanı. Yazarın ince alayı, özgün sözcükleri ve tatlı sarkastik üslubu, okuru sürekli diri tutuyor. Her sayfa, düşüncenin kuru dallarından bile nasıl mizah fışkır cevabını veriyor adeta. Bu bahçede ne bir bekçi var ne de kapıda dur yazısı. İçeri girdiğiniz anda, toprakta çatlakların arasından yükselen kelimelerle karşılaşıyorsunuz. Bazıları fısıltı gibi, bazıları kahkahaya benziyor. Bir köşede Montaigne sandalyesine yaslanmış, öbür yanda Proust badem kurabiyesini un ufak ediyo. Ortalıkta bir yerlerde ise Salah Birsel dolaşıyor. Bu bahçede zaman ağır işlemiyor. Fikirler gölgede serinliyor, kelimeler güneşte kuruyor. Ve siz her adımda biraz daha fark ediyorsunuz ki felsefe, aslında hayatın tam ortasında, bir çay bardağının buğusunda bile saklı olabilir. Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, adının çağrıştırdığı gibi canlı akan bir kaynak mı yoksa kurumuş bir derenin izleri mi? Birsel’in denemeleri, zihinsel bir bahçe gezintisine çıkarır okuru. Bu kitapta da Salah Birsel, okuru hem bir yazarın dünyasına açar hem de kendi zihnin bahçesinde dolaştırır. Deneme türüyle yeni tanışanlara alışılagelmiş sınırların dışında bir pencere sunar. Öyle ki deneyimli okur için de hala keşiflerle dolu bir metindir.
Denemeler ve anekdotlar arasındaki çizgi
Kitapta kimi zaman anımsatıcı, kimi zaman meditasyon odaklı pasajlar vardır. Fakat Birsel’in üslubu bu iki tür arasında ustaca geçişler sağlar. Okuyucu zaman zaman bir anekdot okurken, başka bir anda zihnin derinlerine götürülür. 1001 gece benzetmesi de boşuna değil, farklı konular, birbirini kovalayan düşünceler, sürpriz bağlantılar var. Kitaptaki denemeler arasında Ziya Osman Saba, Marcel Proust, F. Scott – Zelda Fitzgerald, Ernest Hemingway gibi isimler geçer; Salah Birsel, bunların sıradışı yanlarını, psikolojik ipuçlarını, bazen az bilinen yönlerini okura sunar. Bu anlamda Birsel yalnızca üst düzey edebiyat söylemi yerine gündelik hayatın sıradan detaylarını, aynaları, fotoğrafları, şehirleri, denizleri de felsefi ve edebi bir mercekten inceler. Okuyucu bazen kendi gündelik alışkanlıklarına da dönüp bakmak ister hale gelebilir. Çoğu eserinde oldupu gibi bunda da Birsel’in diline hayran kalmamak mümkün değil. “sapınç”, “pıttadanak” gibi özgün sözcüklerle, sıcak ironiyle, çağrışımlarla dolu cümlelerle, okuru hem eğlendirir hem düşündürür.
Eserin bazı zayıf bulunan yönlerine göz attığımızda okur açısından ilk dikkat çeken unsur, kitabın adındaki “felsefe” sözcüğünün zaman zaman beklentiyle ters düşebilmesidir. Eğer bir okur, felsefe denilince Kant’ın kategoriler dünyasını, Heidegger’in varlık sorgulamalarını ya da sistematik düşünce zincirlerini hayal ediyorsa, Kurutulmuş Felsefe Bahçesi bu beklentiyi bilinçli biçimde bozar. Salah Birsel’in felsefesi soyut kavramlar yerine, gündelik ayrıntıların içinden süzülen bir bilgeliktir. Yazar, akademik bir derinlik yerine ironik bir gözlem derinliği sunar. Bu yönüyle kitap, filozofi kıyısından geçen ama aynı zamanda o kıyıyı rengarenk çiçeklerle süsleyen bir anlatı gibidir.
Bir diğer dikkat çeken nokta, denemelerin parçalı yapısıdır. Birsel’in metinleri bir bütünün parçaları gibi görünse de, aralarındaki geçişler her zaman yumuşak değildir. Bazı denemeler, sanki farklı bir mevsimde yazılmış gibi başka bir ruha, başka bir tona sahiptir. Bu durum, bütünlük arayan okur için yer yer dağınık bir izlenim yaratabilir. Ancak aynı özellik, kitabı bir bahçe gezintisine benzetenler için bir avantajdır. Her köşede farklı bir bitki, her sayfada başka bir düşünce kokusu vardır.
Son olarak, Birsel’in metinlerinde yer yer bilgi yoğunluğu belirginleşir. Yazar, dünya edebiyatının arka sokaklarında kalmış yazarları, unutulmuş anekdotları, küçük tarih kırıntılarını ustalıkla sayfalara taşır. Bu zenginlik, kimi okurlar için büyüleyici bir keşif duygusu yaratırken, kimileri için okuma temposunu yavaşlatabilir. Ancak tam da bu nedenle Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, bir solukta okunmayacak kadar sindirilerek gezilecek bir bahçedir. Her deneme, okuru biraz araştırmaya, biraz düşünmeye ve belki de kendi kurutulmuş bahçesini sulamaya davet eder.


















