Grazia Deledda’nın Cosima’sı ile Sevgi Soysal’ın Yürümek Romanında Kadın ve Özgürleşme | Nilay Erik

Ekim 2, 2025

Grazia Deledda’nın Cosima’sı ile Sevgi Soysal’ın Yürümek Romanında Kadın ve Özgürleşme | Nilay Erik

Edebiyat kadının özgürleşme arayışını yansıtmada güçlü bir araçtır. Kadınların toplumsal hayattaki konumlarını sorgulayan eserler, farklı dönemlerde ve edebiyatlarda özgürlük, kimlik ve varoluş mücadelesi gibi benzer temalar etrafında birleşir.Tıpkı Grazia Deledda’nın Cosima’sı ile Sevgi Soysal’ın Yürümek adlı romanında olduğu gibi. Ataerkil toplum düzeninde kadının görünür kılınan mücadelesi, yazarların bireysel deneyimlerinden yola çıkarak toplumsal belleğe açılan bir dönüşüm alanı yaratır ve eserlerinde sorguladıkları temel soru aynıdır:

Kadın, toplumun dayattığı rollerin ötesinde varlığını nasıl kurar?

İki romanda da ana kadın karakterler, toplumsal kısıtlamalar karşısında bireysel özgürleşme süreçlerinde benzer düşünceler içindedirler.

Bu soruya verilen yanıtlar özellikle Cosima’da doğa ve hayal gücüyle kurulan bağ üzerinden belirginleşir.Kadınların entelektüel bağımsızlığı ve yaratıcı özgürlükleri üzerine odaklanır.

“Genç kızın karmaşık çocukluk hayalleri artık saflığın yanı sıra gündelik zorlukları aşan büyük şeylerin arzusuyla da aydınlanıyordu. Eğreltiotlarının, Venüssaçı ve çok ince dağ otlarıyla kaplı yamaçların arasından uzanan, yaprak dökmeyen ulu meşelerin gölgesinde kalan patikadan tırmanmaya devam ederken küçük dünyasından kaçıp başları neredeyse gökyüzüne değen rüzgârların, güneşin ve yıldızların dostu devlerin arasına gelmiş gibi hissediyordu kendini.”

Bu alıntı, roman kahramanı Cosima’nın yalnızca fiziksel olarak değil hayal gücü ve yazı aracılığı ile kendine yeni bir dünya kurma çabasını gözler önüne serer. Genç kızın doğayla ve kendi iç dünyasıyla kurduğu bu bağ, toplumsal beklentilerin ötesine geçme arzusunun birer ifadesi olarak belirir.  Rüzgâr, güneş ve yıldızlar onun yazı yoluyla yürüttüğü özgürleşme sürecinin birer metaforudur. Gündelik hayatın durağanlığından kaçıp sınırları aşma ve kendi yolunu bulma isteği, bu imgeler aracılığıyla açıkça hissedilir. Güneş aydınlanmayı, bilinci ve yaşam enerjisini temsil eder. Yıldızlar ise ulaşılamaz gibi görünse de genç kızın yazarlık hayallerinin ve sınırsız düş gücünün simgesi haline gelir. Cosima’nın yıldızlarla kurduğu dostluk; yalnızlığını aşmasına, evrenle bütünleşmesine, kendi potansiyelini keşfetmesine olanak tanır.  Böylece doğayla kurduğu bu içsel bağ sayesinde toplumun sessizleştirmeye çalıştığı sesine bir yankı bulur.  Benzer bir özgürleşme arayışı, Soysal’ın Yürümek romanında bireyin sosyal çevresiyle kurduğu ilişkiler üzerinden dile gelir.

“Tabaklar bardaklar yararlı şeyler. Kütüphane, kitapları, plakları, bir çember içinde yaşamak, gelişerek, ilerleyerek yaşamak için hepsi gerekli, yararlı. Ama çember, çizgisi tamamlanmış bir çember içinde ne kadar ilerlenebilir? Ne kadar gelişilebilir? Yaşanır ya da? Sonra sınıra dayanmak. Artık genişlemeyen bir daireyi dönmek, dönmek. …. Şimdiye kadar hep bu çemberin içindekileri düşündüğünü, onları daha rahat daha kullanışlı, hatta daha güzel kılmak için çabaladığını biliyordu artık.” (s.109)

Bu cümleler ise Sevgi Soysal’ın Yürümek adlı romanında geçer. Romanın başkahramanı Elâ’nın kendi içinde karşılaştığı dar çemberi sorguladığını gösterir. Bu cümleleri, kadınların toplumsal baskılardan kurtulma ve özgürleşme isteği olarak okuyabiliriz. Kadın karakter kendisine dayatılan toplumsal beklentileri sorgulayarak  kendi performansını yeniden tanımlar. Performatif  kimlik üretimini reddeder.

“Artık genişlemeyen bir daireye dönmek…” ifadesi kadının toplumsal rolleri içinde sürekli aynı noktada kalışını, ilerleyemeyişini, sıkışmışlığını simgeler. Elâ yaşamını dolduran kitaplar, plaklar, tabaklar gibi gündelik nesnelerin ötesine geçmek; yalnızca var olmak değil gelişmek ve ilerlemek ister. Bu sorgulama onun yürüyüş metaforuyla temsil edilen özgürleşme arzusunun zeminini oluşturur.

Cosima’da karakterin doğa ile kurduğu bağda rüzgâr, güneş ve yıldızlar sembolleşirken; Elâ’nın içsel sorgulaması daralan çember metaforunda görünür. Cosima, kendini yazarak ifade ederken Elâ yürüyerek o dar çemberi kırmaya çabalar. Elâ’nın “çemberiyle Cosima’nın “patikası aynı özgürleşme yolunun farklı imgeleri hâline gelir.

Elâ’nın yürüyüşüne tanıklık ederken onun toplumsal rollerin boğucu sınırları arasında kendine bir çıkış yolu aradığını görürüz. Yürümenin yalnızca bir eylem, mekânsal bir hareket olmadığını görürüz, yürümek onun için aynı zamanda toplumsal baskılara karşı bir direniş biçimi, kimliğini yeniden kurma girişimidir. Bütün o zorlu kadınlık rollerinin kapattığı dar koridorlardan çıkıp kendine yeni ufuklar açma iradesini ve çabasını temsil eder.

Benzer biçimde Cosima’da da ana karakter, tüm Sardinya’nın geleneksel ve dini kuralları arasında sıkışıp kalmıştır. Ailesinin beklentileri ve yaşadığı kasabanın gelenekleri onun yazma arzusu ile çatışır. Kitap boyunca kendi olma mücadelesi veren bir kadının büyüme yolculuğuna tanıklık ederiz. Cosima bizi çocukluğunun geçtiği kasabada, patikalarda evinin odalarında gezdirir. Bazı odaların kapıları kapalı, hatta kilitlidir. Bu kilidi yazarla birlikte zorladığımız hissine kapılırız. Sardinya’nın katı gelenekleri ile ailesinin beklentileri arasında sıkışmış bu genç kızı tanıdık buluruz; yıllar sonra başka coğrafyalarda doğacak kız kardeşleri için gözünü yollara dikişini hissederiz. Onda hayranlık uyandıran           Büyük Cadde’yi içinde aynalar ve divanlar olan cam kapılı kafeyi, Signor Carlino’nun kitapçısını, defterleri mürekkepleri, kelimeleri, kalemleri onun büyülendiği bütün her şeyi; ötelere gitmek, çemberi kırmak isteği olarak okuruz.

O patikadan ayrılıp kaybolmasını, kendine yeni yollar açmasını içten içe biz ondan daha çok isteriz.

Soysal’ın Elâ’sı Grazia Deledda’nın Cosima’sı kadar doğrudan otobiyografik bir yansıma değil; ancak yazarın yaşamından izler taşıyan bir kurmacadır. Her iki eserde de özgürleşmenin aracı farklı olsa da amaç ortaktır. Cosima yazarak Elâ yürüyerek kendi yolunu açmıştır. Bu yol zorlu bir yoldur. Geleneklerine bağlı bir kız olan Cosima, yazma isteğini çoğunlukla gizlemek zorunda kalmış, çevresinden destek görmemiştir. Yaşadığı bölgenin kasvetli baskıcı ortamında  kalemiyle kendini özgür hisseder, ancak bu şekilde nefes alır. İki karakter de içsel bir çatışma içindedir.  Elâ eşiyle anlaşamayan yalnız bir kadındır. İki farklı karakter farklı zamanlarda ve coğrafyalarda aynı amaca doğru el ele tutuşup yürürler. Ataerkil toplumda kadın kimliğini yeniden kurma mücadelesi verirler. Kadınların kendi kimliklerini inşa etme mücadelesini etkili bir biçimde ortaya koyarlar.

Simone de Beauvoir’in İkinci Cinsiyet isimli eserinde dile getirdiği “Kadın doğmaz, kadın olunur.” İfadesi Cosima ve Elâ’nın hikâyelerinde somut bir karşılık bulur. De Beauvoir; eserinde kadının toplumsal ve kültürel koşullar içinde nasıl tanımlandığını, ataerkil toplum yapısında nasıl da ikinci plâna itildiğini kadının tarih boyunca baskı altında kaldığını sorgular. İkinci Cinsiyet, kadının özgürleşme deneyimini felsefi düzeyde kavramlaştırma çabasıdır. İşte bu kuramsal bakış, hem Deledda’nın Cosima’sında hem de Soysal’ın “Yürümek” romanında ete kemiğe bürünmüştür.

Her iki romanın kadın kahramanı da erkekler üzerinden tanımlanan “öteki” konumunu reddeder.  Beauvoir’in de dediği gibi “Kadın ancak özgürlüğünü kazanarak insan olabilir,” sözü bu kadın kahramanların içsel yolculuklarının özetidir. Cosima ve Elâ verdikleri mücadele ile kadınların evrensel özgürlük arayışlarının sembolü olurlar. Kadının özgürleşmesine bireysel bir mesele olarak bakmak bir yanılgıdır, verilen mücadele sadece kendi yaşamımızı değil toplumun geleceğini de şekillendirir.  Görünen o ki bu mücadele hâlâ devam etmektedir. Her adım, her küçük direniş bu yolda bizi aydınlatan bir ışık değil mi? Ve aynı sorular dönüp dolaşıp bizi de bulmaz mı? Peki bizler kendi hayatlarımızda hangi çemberin içinde dönüp dönüyoruz ve onu kıracak cesareti ne zaman bulacağız?

Kaynakça

Deledda, Grazia (2018). Cosima, (L.T. Basmacı, Çev.) Kolektif Kitap, İstanbul.

Soysal, Sevgi (2025). Yürümek (19. Baskı), İletişim yayınları, İstanbul

Beauvoir de S. (2019). İkinci Cinsiyet (1.bs). (G. Savran, Çev.). İstanbul: Koç Üniversitesi Yay.

Yorum yapın