Huban Korman: “Çocuklara sadece eğlenceli bir öykü değil, umut da bırakmak istiyorum.”

Eylül 12, 2025

Huban Korman: “Çocuklara sadece eğlenceli bir öykü değil, umut da bırakmak istiyorum.”

Söyleşi: Deniz Sessiz

Çölde Piknik, Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan ikinci resimli öykünüz. Çocukluğunuzun geçtiği Batman’daki petrol rafinerilerinden esinlenerek yazdığınız kitap, aslında kişisel bir anıyı evrensel bir çevre meselesine dönüştürüyor. Bu dönüşüm süreci sizin için nasıl gelişti?

Batman’daki çocukluğum petrol kokusuyla, o dev pompaların gölgeleriyle geçti. O zaman bana hem büyüleyici hem de farklı gelirdi. Yıllar sonra fark ettim ki, bu anılar sadece bana ait değil; aslında hepimizin ortak hikâyesine dokunuyor. Çünkü petrol, enerji, doğa ve çevre meselesi hepimizi ilgilendiriyor. Benim kişisel bir çocukluk hatıram, kitapta evrensel bir çevre meselesine dönüştü. Yazarken, sanki kendi geçmişimle konuşurken aynı anda bugünün çocuklarına da seslenmiş oldum.

Her kitap yazarından izler taşır. Ne Gündü Ama! kitabınızda da yer alan küçük kardeşiniz Mustafa gibi… Bu noktada, Huban Korman’ın gerçek kişiliğinin sanatçı/yazar kişiliğine nasıl harmanlandığını/nasıl harmanladığını merak ediyorum/biraz konuşalım isterim. 

Her kitabımda ister istemez kendimden parçalar oluyor. Çünkü yazarken ve çizerken aslında kendi içime dönüyorum. Kardeşim Mustafa, çocukluğumun oyunları, yaşadığım şehirlerin kokusu… Hepsi bir şekilde hikâyelerime giriyor. Benim merakım, hayata karşı duyduğum şaşkınlık ya da coşku… hepsi yazdıklarıma yansıyor. Yani gündelik hayattaki Huban’la, kitapları üreten Huban ayrı değil; birbirini besleyen, iç içe geçmiş iki halim var. Belki de bu yüzden kitaplarım bana çok kişisel ama aynı zamanda başkalarının da kendi çocukluklarına dokunabilecek kadar evrensel geliyor.

Yıllardır pek çok kitabı resimlediniz, ama son yıllarda kendi yazıp çizdiğiniz öykülerle öne çıkıyorsunuz. Bu geçiş, yaratım sürecinizi nasıl değiştirdi/etkiledi?

Yıllarca başkalarının öykülerini resimledim, bu bana inanılmaz bir deneyim kazandırdı. Fakat kendi öykülerimi yazıp çizmeye başladığımda bambaşka bir kapı açıldı. Çünkü bu sefer sadece görüntüleri değil, kelimeleri de ben kurguluyorum. Gerçekten yazmak çok büyülü bir şey! Sanki içimde uzun zamandır konuşmak isteyen bir ses vardı ama cesaretim yoktu, resim yaparken fısıldıyordu; yazmaya başlayınca o ses duyulur oldu. Artık yazı ve çizgi benim için bir bütün. Resimlerim metne, metnim resimlere destek veriyor. Bu özgürlük bana çok iyi geliyor; yani artık kendi oyun alanımı kurmuş gibiyim.

Çölde Piknik, hem geçmişin nostaljisini hem de geleceğe dair umutlu bir dileği barındırıyor. Siz, bugünün çocuklarına nasıl bir gelecek resmi bırakmak istediğinizi düşünüyorsunuz / bırakmayı hedefliyorsunuz?

Ben çocukların yarını korkuyla değil umutla karşılamalarını isterim. Onlara bırakmak istediğim gelecek resmi çok basit aslında: temiz bir gökyüzü, pırıl pırıl denizler, özgürce oynayabildikleri bir doğa ve hayallerini kurgulayacak kadar “güvenli” bir dünya. Benim kitaplarımda da hep biraz bu dilek var; çünkü çocuklara sadece eğlenceli bir öykü değil, umut da bırakmak istiyorum. Belki büyüdüklerinde o umudu hatırlayıp dünyayı daha da iyileştiren adımlar atarlar. En azından kalplerinde “daha güzel bir hayat mümkün” duygusu kalsın isterim.

Resimlediğiniz sayfalarda çölün sarısı, petrol pompalarının gölgesi ve çocukların hayallerinin rengi buluşuyor. Sizce resimleriniz öyküye hangi katmanı ekledi / nasıl bir katman ekledi?

Resimlerim öyküye hep ikinci bir katman ekliyor, ya da resimlerle yeniden yazılıyor sanki!        Bazen metinde olmayan şeyi çizerek eklersiniz. Çölü çizerken sarı renk kuraklığı sıcağı ve yapayalnızlığı hissettirsin istedim. Petrol pompalarının simsiyah oluşu, hareketleri ve çıkardığı seslerle ürkütücü oldu; bu çevre ile ilgili tehdit için çok doğru bir metafor oldu, bir yandan da çocukları rengarenk ve umut dolu çizdim. Hayaller ide rengarenkti. Böylece o karanlığın içinde umut vardı… Yani resimler öyküye sadece süslemek için değil duyguda katmış oluyor. Hem gerçeğin keskinliğini hem de hayallerin rengarenk oluşu yan yana son derece keyifli ve doğru aksettirdi hikâyeyi!

Kitapta Mustafa’nın ürkekliği ile ablasının hayal gücü arasında tatlı bir denge var. Çocuklukta korku ve hayalin ilişkisini nasıl görüyorsunuz?

Çocukken korkularımızın çoğunu hayallerimizle yumuşatırız. Mustafa’nın ürkekliği bana hep gerçekçi geliyor; çünkü çocukken bilinmeyen şeylerden ürkmek çok doğal. Ablanın neşesiyse ona bir çıkış yolu açıyor. Yücel Amca’ysa gelecekle ilgili bize umut veriyor! Bence hayal dediğimiz şey, korkunun içinden geçen bir köprü. Ben de kendi çocukluğumda o köprüyü çok kullandım, hayata hep eğlenceli bir gözle baktım ve hayal gücümle aşmaya çalıştım.

Yorum yapın