
Felsefeye olan ilgim gençlik yıllarıma uzanıyor. O dönem (hatta sonrasında dahi) insan, kavramın ne olduğunu anlamadan onu sadece hayata dokunan hoş alıntılardan ibaret sanıyor. Kişisel gelişim kitaplarının rahatlatıcı diliyle bağlantılandırıyor. Elbette felsefenin ruhu iyileştiren bir yanı var fakat onu yalnızca tek boyuta indirgemek gücünü daraltmak sayılmaz mı? Felsefe dünyayı, varoluşu ve hakikati bütün boyutlarıyla kavrama çabası demek. Sorgulayıcı aklın, eleştirel düşüncenin alanı. O çabadan kendini bu kadar soyutlamak kişiliğin beslendiği ana kaynakları susuz bırakmaz mı?
Efesli Herakleitos’a ağlayan filozof denirmiş. Hakikatle yüzleşmek çoğu zaman sevinç değil keder getirir. Gerçeği sahiden kavrayabilir miyiz, işte bu bambaşka bir konu. Düşünmek insanı avutmaktan öte derinleştirmek içindir. Herakleitos’un gözyaşları kulaklarını tıkamış kalabalıkların arasında akıp gidiyor. Panta rhei. Varoluşun kesintisiz nehrinde zıtlıklar birbirine kavuşuyor, soğuk sıcağa, sıcak serinliğe boyun eğiyor, kuraklık yağmuru özlüyor, yağmursa güneşi. Oysa dikkatle bakınca her şeyin gizli bir uyum içinde buluştuğunu, zıtlıkların birliğini fark edebilir insan.
Ezra Pound’un denemeleri Herakleitos’un sürekli değişim ve zıtlıkların birliği fikriyle örtüşüyor. Pound edebiyatı yenilikçi ve yaratıcı gerilimlerle beslenen canlı bir süreç olarak görüyor. Gerçek yenilenme ancak köklere dönüp onları dönüştürmekle mümkün. Herakleitos evreni ateşle açıklıyor, sürekli devinimi savunuyor. Pound’a göre şiir insanın kendi içine dönerek hakiki benliği aracılığıyla ebedi birliğe yaklaşma hali. Aşk bu yolculukta dünyadan ilahi akla açılan bir mercek sanki. Ruhsal-dinsel anlamda mistik değil elbette ama mistisizmle ortak olarak bütünlüğe duyulan açlığı, ani sezgisel açılımları, imgelerin vahiysel gücüne olan inancı paylaşıyor adeta.
Valeria Luiselli Kalabalıkta Yüzler kitabı üzerine yaptığı bir söyleşide Ezra Pound ve William Carlos Williams gibi imgeci şairlerin etkisinde kaldığından, kendi romanını da “imgeci roman” olarak nitelendirdiğinden bahsetmiş. Ardışık görüntülerden, entelektüel ve duygusal bir bileşimden söz etmiş. Mecaz değil, sadece imgeler, diyor Luiselli.
Bir metin neden zamanın ötesine taşar? Pound’un göre bu, eserin süreklilik içinde yeniden kurulmasıyla ilgili. Her şeyin doğrudan ele alınmasını, gereksiz sözcüklerden kaçınılmasını ve ritmin bir müzik cümlesi gibi akmasını öneriyor.
Luiselli söyleşide ayrıca romanının yapısı hakkındaki soruya özgün bir yanıt veriyor. Genellikle tetikleyici olay, yükselen aksiyon ve doruk noktası gibi klasik yapı öğelerini barındıran romanların aksine kendi romanının geleneksel bir doruk noktasına sahip olup olmadığını hiç düşünmemiş.

Pound’un “Make It New” (Yenile) düşüncesi Da Xue adlı klasik metinde Kral Ch’eng T’ang’ın günlük yenilenme anlayışından esinlenmiş. Ezra Pound bunu eskiyi canlı bir şekilde yeniden kurma olarak yorumluyor. Hem bireysel ahlaki gelişime hem de batı şiir ve sanatının modernleşmesine uyguluyor. Çin kültürünün estetik ve düşünsel ideallerinden büyük ölçüde beslendiğini öğreniyoruz.
Pound’a göre eleştiri katı kurallar koymaktan ziyade düşünsel hareketliliği teşvik etmeli. Çeviriyi yorumlama sanatı olarak tanımlıyor, eserin özünü ve imgesini kelime kelime bağlılıktan daha önemli olarak nitelendiriyor.
Öte yandan Maurice Blanchot Orpheus’un Bakışı ve Diğer Edebi Denemeler eserinde dilin, varoluşsal endişe ya da korku durumundan çıktığını savunuyor. İmgenin iki farklı kavramını karşılaştırıp edebi imgelemin yaratıcı ve kararsız doğasını vurguluyor. Geleneksel edebiyat eleştirisinin yetersizliklerini eleştirirken belirsizlik, sessizlik ve kavranamazlıkla dolu edebiyata yönelik yeni bir okuma ve yorumlama öneriyor. Metni okurken dilin yalnızca anlatmak için değil varoluşu anlamak için de vazgeçilmez olduğunu düşündüm. Sanki Blanchot’nun düşünceleri kendi iç sessizliğimle buluştu. Orpheus’un Bakışı eseri sanatın yaratım paradoksunu keşfediyor. Orpheus’un Eurydice’ye dönüp bakmasını yaratıcı eylemin metaforu olarak görüyor Blanchot. Sanatçı gizliyi görünür kılmak ister ama bakmak arzulananı yok eder.
Ezra Pound’un özellikle açıklık, kesinlik ve yenileme çağrısı bu gerilimi aşmak için bir çerçeve sunuyor. Zihnimde aniden Pound’un biçim ve imgeleri özlü şekilde sunma yaklaşımı Blanchot’nun eserindeki yokluk ve kayıp temasıyla birleşti. Geleneği kırmadan çoğaltarak genişletmek mümkün mü? Blanchot’da da aynı damar. Sanat eksikliğin içinden doğar. Boşluk olmasa arzu da olmaz. Ve arzu olmasa sanat hiç başlamaz. Böylece Herakleitos’un değişim düşüncesi Blanchot’daki yokluğun estetiğiyle ele ele veriyor adeta. Kitabın girişinde Blanchot’un metinleri bir filozof gibi ama aynı zamanda yine metinler aracılığıyla da düşündüğü, onları anlamaya çalıştıktan sonra bir kenara atmadığı belirtiliyor. Mitten yararlanarak yaratmayla yıkım arasındaki gerilimi ve sanatın ortaya çıkarabileceği ya da geri getirebileceği şeylerin sınırlarını inceliyor. Metaforik anlamda Blanchot’un denemesiyle kuantum fizikteki gözlemci etkisi benzerlik gösteriyor. Ancak biri poetik diğeriyse bilimsel alanı işaret ediyor elbette.
Her şey akıyor, çocukluk, gençlik, orta yaş. Hepsi birer birer geçip gidiyor. Panta rhei. Aynı ırmakta iki kez yıkanmak mümkün değil. İnsan genelde bu akış yasasını logos’u göremez, değişimin içindeki uyumu kavrayamaz, parıltısı apaçık ortadayken çoğunluk karanlıkta kalmayı seçer. Bu kavrayışsızlık Herakleitos’un gözünde epey trajik. Gözyaşları insanlığın evrensel yanılgısına duyduğu acının sembolü gibi geliyor bana. İnsan denen varlık gündelik kaygılar, boş hırslar ve geçici çıkarlar içinde sürüklenerek bu evrensel uyuma duyarsızlaşıyor.
Herakleitos, Ezra Pound ve Maurice Blanchot’dan dilin işleyişine, anlamın akışına ve sessizliğin düşünceyi nasıl şekillendirdiğine dair çok şey öğrenebiliriz. Pound bize ritmin ve ölçünün önemini, imgenin netliği ve yoğunluğunu gösterir. Blanchot kelimelerle tam olarak ifade edilemeyeni, satır aralarındaki boşlukları, sessizlikleri fark etmemize yardım edebilir.
Yazma eylemi bütünüyle Herakleitos’un söz ettiği hareketi ve akışı yakalayabilir. Yazarın itirafı sayılabilir bu. Hem ağlar hem yazar, dünyanın akışını hisseder, kâğıdı kelimelerle yorar.
Kaynaklar
Pound, Ezra. Literary Essays of Ezra Pound. New Directions, 1918, 1920, 1935.
Blanchot, Maurice. The Gaze of Orpheus and Other Literary Essays. Station Hill, 1981.
Chen, Anelise. “Interview: Valeria Luiselli, Author of Faces in the Crowd.” Electric Literature, 8 Dec. 2014.
North, Michael. “The Making of ‘Make It New’.” Guernica, 15 Aug. 2013, https://www.guernicamag.com/the-making-of-making-it-new/


















