Öykü: Kurabiye | Ebru Gazioğulları

Temmuz 10, 2025

Öykü: Kurabiye | Ebru Gazioğulları

Yaşlı kadın öğle sıcağı tüm sokakları ve meydanları ele geçirmeden evinden çıktı. Üzerinde çiçekli elbisesi, boynunda renkli büyük taşlı kolyesi ve kulak memesi hizasında kesilmiş güzel beyaz saçları var. Ayağındaki sandaletler oldukça rahat görünüyor, çıplak ayaklarının tırnakları ojesiz. Manikür pedikür yaptırmayı, kaş almayı ve saç boyamayı hayatından çıkaralı çok olmuş. Ben böyle anlattım diye siz bu kadının, hayatın önüne çıkardığı küçük eğlence fırsatlarını ıskaladığını düşünmeyin. Mavi, yeşil ojeler sürüyor aklına esince. Ayrıca tam bir küpe delisi. Satın almayı en çok sevdiği ikinci şey küpeler olabilir. Omuzuna astığı bez çantanın şişkinliğine bakılırsa kitabı, defteri, kalemleri, su şişesi, ilaç torbası ve şalı yine yanında. Hava sıcaklığı elli dereceye de çıksa o şal hep onunla. Boynunu ve omuzlarını sıcak tutmayı seviyor zira kimi günler tüm yaşam enerjisini pis bir sünger gibi emen baş ağrıları ense kökünden kapıyı çalıyor. Ağrı kesiciler ve kas gevşeticilerle dolu bir poşet o yüzden çantadaki daimi varlığıyla kadını rahatlatıyor.

Londra’ya trenle iki saatten az bir uzaklıktaki bu kasabaya 2010’ların başında günü birlik bir turla gelmiş ve aşık olmuştu. O ilk ziyaretin altı yıl sonrasında Rye’da on günlük bir tatil yapmış ve buralarda daha uzun, daha geniş zaman geçirmenin kendisine çok iyi geleceğini hissetmişti. Yılın her mevsiminin bir ayında Rye’da yaşarken hakikaten bambaşka biri oluyordu. Zamanla buradakiler için siması tanıdıklaşmış, gittiği kafelerde, kitapçılarda, pastane ve dondurmacılarda insanlarla selamlaşmaya hatta şakalaşmaya bile başlamıştı. Parkta suluboya resim yapan, kendisi gibi saçını kulak hizasında kestiren ama ısrarla maviye boyayan emekli hemşire… Pazarda humus ve közlenmiş biber aldığı büyük dişli genç adam… İkinci el kıyafet dükkanındaki bacak bacak üstüne attığında kemiklerinin çıkardığı sesler duyulan makyajsız halini hiç görmediği zayıf kadın…

Bu sabah da ayakları ondan bağımsız olarak rotayı belirlemiş, adımları o küçük pastanenin eski ahşap kapısında son bulmuştu. Gıcırdayarak açılan kapıdan dışarıya bergamot ve tarçın kokuları yayıldı. Pastanenin kendisi gibi yaşlı bir kadın olan sahibi onunki gibi çiçekli kolsuz bir elbise giymiş önüne beyaz bir önlük bağlamıştı. Tezgâhın üzerindeki kurabiyelere pudra şekeri serpmekle meşguldü. Tarifinin – yeni evli olduğu yıllarda kendisini hor gören ama ölmeden önce hasta yatağında elini tutup ondan af dileyen- Sicilyalı kayın validesine ait olduğunu söyleyerek övündüğü kurabiyeler kokusu, tadı ve ağızda dağılışıyla gerçekten Rye’da bir efsane.

“Bir gün senin bu kurabiyelerin sırrını, seni ve kayın valideni anlatan bir hikâye yazacağım Maria” dedi kadın. Maria sadece dişlerini değil diş etlerini de göstererek kocaman gülümsedi. “Seni gördüm. Dün Alex’in dükkanında yine yeni bir defter alıyordun.” “Evet” dedi kadın. “Sanırım satın almayı en çok sevdiğim şeylerin başında defterler geliyor. Onlara doyamıyorum.” Maria ona bir kurabiye uzattı.

-Senelerdir buraya gelip, sokağa bakan şu masaya oturuyor ve elinde kaleminle saatlerce insanları, köpekleri, ağaçları ve bulutları seyrediyorsun. Bence bir gün bir hikâyeden çok daha fazlası çıkacak senden.

Kahveleri hazırlamak üzere arkasını dönmeden önce tezgâha dayandı, yüzünü ciddileştirdi ve işaret parmağını kadına doğrultup “öyle olsa iyi olur” dedi. Göz kırptı. Çiçekli elbiselerinin içinde iki kadın birbirine gülümsedi. Rye sokakları ve meydanları sıcak bir temmuz öğlenine teslim olmak üzereydi.

Yorum yapın