Zeytin Dalı’nın bu haftaki konuğu yazar Behiç Ak oldu. Programda Behiç Ak’ın yeni kitabı “İstanbul Senin Olacak” konuşuldu.
Zeytin Dalı’nın bu haftaki konuğu yazar Behiç Ak, “İstanbul Senin Olacak” adlı yeni kitabını Müge İplikçi’ye anlattı. Ak, romanında İstanbul’u yalnızca bir mekân olarak değil, hikâyenin asli öznesi ve baş karakterlerinden biri olarak konumlandırdığını vurguladı.
İstanbul’u insanı sürekli sınayan, onu içine alan ama aynı zamanda sırtından atmaya çalışan bir şehir olarak tanımlayan Behiç Ak, “İstanbul bir rodeo atı gibidir. İnsanı hep sırtında atmak ister. Kültürel olarak değil de mülkiyet olarak sahip olmaya çalıştığınızda, aslından onu yok etmeye başlarsınız. İstanbul asla sizin olmaz ama edebiyatla, şiirle, hikâyelerle İstanbul’un içinde yaşayacak bir bağ kurabilirsiniz” dedi.
Behiç Ak, “tarihsel doğum” kavramıyla insanların sadece biyolojik olarak değil, yaşadıkları dönem ve kurdukları ilişkiler aracılığıyla da var olduklarını söyledi. Ak, romanın merkezindeki dostlukların ve aşkların da tarihsel doğumun parçası olduğunu belirti:
“İyi insanların iki tür doğumu var. Biri biyolojik, biri tarihsel. Bazı insanlar tarihsel olarak hiç doğmadan bu dünyadan gidiyor ama geçmişte tarihsel bir varoluş yaşadıysanız, o insanları unutmanız mümkün değil. O dostluklar sizi var eder, asıl doğumunuz orası.”
Kitap tanıtım bülteni

Geçmişi özlemek geçmişten bile güzel. Behiç Ak, İstanbul’un yörüngesinde büyüyen bir hikâyenin izini sürüyor. Şehrin bütün yolları, ihanetin, bekleyişin, edebiyatın, cevapsız soruların, sonuçsuz hesaplaşmaların, ümitsiz bir aşkın kesiştiği bir şiire çıkıyor; anıların ve geçmişin tozunu yutanlar, bir edebiyat kulübünde, zamansız bir yemek masasında buluşuyor. Bazen bir flanör, bazen bir zaman yolcusu, bazen de sahile vuran mısraları toplayan bir lodosçu edasında kentin içinde yürüyor. Sıkı sıkı sarıldığımız kimliklerimize, geride bırakamadıklarımıza, ölümsüzlüğe ve özgürlüğe dair çarpıcı bir toplumsal bakış sunuyor.
“Şehir mi onu fethedip köleleştirecek, o mu şehrin fatihi olacaktı? Ya da ikisi birden mi? Ödün veremezdi. Ne sahip ne de köle olmak istiyordu. Hayallere dalarak bu gizemli şehrin sokaklarında dolaşmak istiyordu sadece…”


















