Yazarken neyi deniyor, ne istiyoruz? | Gamze Haklı Geray

Ağustos 5, 2025

Yazarken neyi deniyor, ne istiyoruz? | Gamze Haklı Geray

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Edebiyat Dersleri öğrencilerinin tuttuğu notlar sayesinde zamanın tozundan sıyrılmış adeta yeniden can bulmuş bir pınar. Tanpınar’ın edebi sesinde, sohbetinin zihninin derinliğindeyim şimdi. Anlatmıyor, çağırıyor, tanıklık ettiriyor. Derste birlikteyiz sanki. Herhangi bir metne sıkı sıkıya bağlı kalmaksızın zamanın kıvrımları arasında gezinerek kaleme alınmış gibi. Bu yüzden bazen hafif bir dalgınlıkla bilgileri birbirine karıştırdığı olurmuş. Öyle diyor kitabın girişinde. Ne de olsa doğaçlama derslerde konu alıp başını gidince zihnin ince oyunlarına kapı aralanır. Ne PowerPoint ne de görsel hatırlatıcılar, belki sadece kâğıtlara alınan notlar. Kürsüde belleği gökyüzünde süzülen turna gibi bazen yönünü şaşırır ama her seferinde öğrencilerinin ufkunu açmayı başarırmış demek. Kendisine özgü zengin çağrışımlar, şiirsel geçişler ve anlatıya sinmiş estetik sezgi. Tanpınar’da edebiyat tarihi eleştiri ve karşılaştırmalı düşünce iç içe. Denemelerini tekrar tekrar okuyorum; her okuyuşumda katmanlar beni yeniden yakalıyor. Ne geçmişin içinde kayboluyor ne de geleceğe teslim oluyor.

Lydia Davis Harper Magazine’in Temmuz sayısı için Demanding Pleasures, on the Art of Observation başlıklı bir yazı kaleme almış. Talepkâr hazlar mı desek? “Sen yazarsın, demek ki söyleyecek çok şeyin vardır” ifadesinden yola çıkarak bu varsayımı sorguluyor. Gerçekten yazmak çok şeyi olduğu için mi yazmaktır? Bunun sadece yazarlara özgü olmadığını; yazsın ya da yazmasın herkesin anlatacakları olduğunu iddia ediyor yazıda. Ardından şair John Ashbery’nin Harvard’da verdiği Charles Eliot Norton derslerinden söz ediyor. Ashbery davetin kendi şiirlerini yorumlaması için yapıldığını düşünmüş. Şiirlerinin zaten düşüncelerinin açıklaması olduğunu söylemiş. “Peki bu neyin açıklaması?” diye soruyor. Ve şiirlerini açıklamayı reddediyor. John Barth’tan alıntı yaparak yazarların neden yazdıklarını kendilerinin bile bilmediklerini bize anımsatıyor. Ashbery de Fitzgerald’e eserlerini yeniden okuduğunda nasıl hissettiğini sormuş. “Bazen bir çekmecede ya da başka bir yerde karşıma çıkıyor, yazdığım ve tamamen unuttuğum bir şiir oluyor bu. Okurken sanki başka biri yazmış gibi hissediyorum. Bu, hiçbir şeyin sağlayamayacağı bir vecd duygusu. Belki de insan bu yüzden yazıyor.” diye yanıtlıyor Fitzgerald.

Brian Dillon Essayism’de deneme türünü yeniden düşünmeye davet eden çarpıcı ve özgün yorumlar sunuyor. Kitapta Virginia Woolf’a önemli atıflar var elbette. 1925’te yayımlanan The Modern Essay (Modern Deneme) başlıklı yazısında Woolf biçimin çeşitliliğe olanak tanıdığını, denemenin bütünlük taşıması gerektiğini, sebebinin okura haz verme zorunluluğundan kaynaklandığını yazmış.

Bir iki gün önce hoş vakit geçirmek için Jane Austen Hayatımı Mahvetti adlı filmi izledim. Paris’te kitapçıda çalışan ve yazar olma hayalleri kuran Agathe Jane Austen’ın torunları tarafından kendilerine ait tarihi evde düzenlenen geleneksel yazarlık inzivasına kabul ediliyor. Başta sürecin ona sadece aşkı getireceğini düşünsek de film aslında daha derin bir keşfin izinden gidiyor. Yazı sesini buluyor Agathe. Edebiyattan beklentim kendime sadece bir insan olduğumu anımsatması diyor filmin bir yerinde. Korkularını, hüznünü ve hayat mücadelesini anlamasına yardım ettiğinden bahsediyor. Yazmak için hiçbir zaman mükemmel bir an, dönem ya da gün yoktur; yazının var olabilmesi için kendi yıkıntılarını ara, gerçek hikâye oradan başlar mesajını veriyor film. İster deneme, ister öykü veya şiir, film, tiyatro, resim veya roman olsun farketmez nehir gibi akıp giden anlatılara tutkunum. Her şeyi birbirine bağlıyor zihnim, belki önce kalbim. Sırasını bilemiyorum. Aklıma Bilge Karasu’nun herhangi bir türe girmeyen yazarın yazarken içinde özgür kalmayı seçtiği metinler kavramı geliyor. Metinlerin beni alışılagelmiş anlatıların dışına ittiğini hissediyorum. Kimi zaman anlamı yakalayabilmek için satırların arasına bilinçsizce sızıyor, çağrışımlarla yönümü saptamaya çalışıyorum.

Yazmayı seçmedim; cümleler beni buldu. Yoğun okumalar metinlere karıştı, birbirlerine bağlandılar. Geçenlerde bir çocukluk arkadaşım anımsattı. İlkokulda kompozisyonlarımı öğretmen sınıfta okuturmuş. Bellek bunu tutmak yerine uzun yıllar edebiyatla ilgili anıları unutmayı ya da Freud’un deyimiyle bastırmayı yeğlemiş. Bastırılan geri dönüyor. Belki de yazmak kelimelerin bizi bulmasına izin vermektir.

Yazarken kelimeleri dizmekten çok onları yerinden kıpırdatmamaya çalışırım. Birini oynatınca tüm yapı titremeye başlar. Yazmak hayata edebi form vermek gibi. Ama hayat göründüğü kadar biçimli değil. Her cümleye her ifadeye defalarca bakar, kendi kendime yüksek sesle onlarca kez okurum yazdıklarımı. Sonunda sesimden yorgun düşerim. Yeterince doğru oldu mu? Virgülü yanlış yere mi koydum yoksa? Gözden kaçan noktalara üzülürüm sonra. Şunu şöyle ifade etseydim keşke derim. Hata insana mahsus. Salâh Birsel Andre Gide’in önemli bir özelliğinin yüksek sesle okuması olduğunu söyler. Düzyazıları da yüksek sesle okurmuş. Böylece metnin yapısına daha çok yaklaşır, söz dizimlerini doğrudan duyumsarmış. Yüksek sesle okunduğunda kulağa batan sesler teker teker kendini belli ediyor. Dillon’a göre yazmak bir ya da iki günde yazılabilecek parçaların seri üretimiymiş. “Eğer bu icat etme ve tamamlama ritmini bulamasaydım muhtemelen hiçbir şey yazamazdım; bu ritim benim için ve belki başka birçok yazar için de öldürücü bir kaygıyı uzak tutmanın yolu” demiş. Kitap 2021’de Selahattin Özpalabıyıklar tarafından Türkçe’ye çevrilmiş. Açık uçlu, otobiyografiyle kuramı birleştiren, biçimsel olarak çelişkiyi kucaklayan kavramlar üzerine düşünmemize olanak veren bir anlatı. Deneme türünün imkânlarını ustalıkla irdeliyor.

Kaynaklar

1. Tanpınar, Ahmet Hamdi. Edebiyat Dersleri. Yapı Kredi Yayınları, 2025.

2. Davis, Lydia. “Demanding Pleasures: On the Art of Observation.” Harper’s Magazine, July 2025, https://harpers.org.

3. Dillon, Brian. Denemecilik: Biçim, Duygu ve Kurmaca Dışı Üstüne. Translated by Selahattin Özpalabıyıklar, Everest Yayınları, 2021.

Yorum yapın