Varlık dergisinin Ekim 2025 sayısı çıktı

Eylül 29, 2025

Varlık dergisinin Ekim 2025 sayısı çıktı

Varlık dergisinin Ekim 2025 sayısı çıktı.

Bültenden:

Dosya: Politik Doğruculuk – Uğur Özdemir, Tuba Pırlant Yılmaz, Selçuk Orhan, Hüseyin Köse

Yazı: Anlatının Krizi (Bülent Ayyıldız) – Sinema Sanatı: Yasmine Al Massri ile Söyleşi (Fatma Berber) – “Karanlığın Rengi”: Cemil Kavukçu’nun Son Öykülerinde Dilsiz Ötekiyle Karşılaşmak (Semiramis Yağcıoğlu) – “Şairin Bavulu” Üzerinden Haydar Ergülen – Bir Özinceleme (Öymen Gür) – “Ulysses”te Dilde Düğüm Kaymaları (Josef Kılçıksız) – Kapanış Sergileri [II]: Herkes İmkânları ve İhtimalleri Biliyor (Hıdır Eligüzel) – Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar [23] (Murat Batmankaya) – Türkçe Günlükleri (Feyza Hepçilingirler) – Yeni Şiirler Arasında (Şeref Bilsel) – Yeni Öyküler Arasında (Jale Sancak)

Şiir: Cihan Oğuz, Şeref Bilsel, Mehmet Öztek, Yavuz Türk, Ceren Biber, Burhan Tuz, Musa Kara

Öykü: Neşe Koçak, Göksu N. Çakır, Aslı Arıkan, Sevil Eryaşar

Desen: Melike Kılıç

Kitaplar Arasında: Altay Öktem ile “Kuşlarım Üşüyor” Üzerine Söyleşi (Yasemin Çargıt) – “Öpsem Öldürürler Öpmesem Öldüm” – Selçuk Altun (Bâki Ayhan Asiltürk) – Özlem Şan ile “Şugar” Üzerine Söyleşi (Şengül Can) – “Yaşar Kemal’in İnsanları” – Orhan Emre (Ozan Öztepe) – “Mutasyonlar” – Jorge Comensal (Değer Tuncel) – “Sıfır Noktasındaki Kadın” – Neval el-Saadavi (Çiğdem Ülker) –  Güven Baykan ile “Yarım Kalan Fısıltılar” Üzerine Söyleşi (Nilgün Tutal) – Haydar Ünal’ın Dört Kitabı (Mehmet Çevik) – “Johnny Askere Gitti” – Dalton Trumbo (Ali Bulunmaz) Edebiyattan resme, felsefeden sanat tarihine, fotoğraftan sinemaya geniş bir alanda yazılar, söyleşiler yayımlayan Varlık bu ay da Çağdaş Sanat, Sinema Sanatı, Türkçe Günlükleri, Yeni Şiirler / Öyküler Arasında köşeleri ve yeni kitapların tanıtıldığı Kitaplar Arasında bölümüyle okurlarıyla buluşuyor.

Editörden

Varlık’ın Ekim sayısının dosya konusu, “Politik Doğruculuk”. Dosyamıza katkıda bulunan isimler ise Uğur Özdemir, Tuba Pırlant Yılmaz, Selçuk Orhan, Hüseyin Köse.

Uğur Özdemir, “Duygu Rejimi: Politik Doğruculuğun Yeni Yüzü” başlıklı yazısında politik doğruculuk tartışmasının “kamusal alanda hangi kelimelerin meşru, hangi şakaların kabul edilemez olduğu ve hangi ifadelerin hassasiyetleri yaraladığı üzerine kurulu bir söylem hijyeni”nden duygulara kaydığını, çağdaş siyasetin “hissiyat doğruluğu” talep eden bir rejime dönüştüğünü söylüyor. Bu çerçevede duygusal kutuplaşma ve mega-kimliklerin rasyonel müzakereyi kimlik sadakatine indirdiğini, ahlaki temellerin (özen, adalet, sadakat, otorite, kutsallık) stratejik tetikleyiciler olarak kullanılıp sıcak biliş ve güdülenmiş muhakemeyi beslediğini, sosyal medyanın yankı odalarıyla bu döngüyü sertleştirdiğini ve gayriresmî yaptırımın linç kültürü olduğunu ileri sürüyor. Çözüm olarak “doğru his” buyruğuna karşı çoğul bir duygu dilinin demokratik kamusallığın şartı olduğunu savunuyor.

Tuba Pırlant Yılmaz, “Hakikatin Yitimi: Palyatif Toplumda Politik Doğruculuk ve İptal Kültürü” başlıklı yazısında mutlak hakikatin çöküşü karşısında toplumların geliştirdiği yüzeysel savunma mekanizmalarının demokratik tartışmayı nasıl aşındırdığını ele alıyor. Butler’ın dilin toplumsal kontrol mekanizması olarak işlevine dair görüşlerinden hareketle politik doğruculuğun norm-belirleme gücünü çözümlüyor, Norris’in güncel araştırmalarıyla iptal kültürünün toplumsal gerçekliğini sorguluyor. Çevre krizlerinden eğitime, sosyal medyadan akademiye kadar çeşitli alanlarda sembolik çözümlerin köklü değişimi engellediğini somut örneklerle inceliyor. Prosedürel hakikat arayışı ve epistemik tevazu ilkelerini alternatif çözümler olarak sunarken bu yaklaşımların palyatif mekanizmalardan ne ölçüde bağımsız olabileceğini de kritik bir soru olarak ortaya koyuyor.

Selçuk Orhan, “İfade Özgürlüğü Değildir” başlıklı yazısında yapay zekâ örneği üzerinden ifade özgürlüğü ile politik doğruculuk arasındaki gerilimi tartışıyor. Filtreler gevşetildiğinde ortaya çıkan sert ve rahatsız edici ifadelerin aslında bastırılan toplumsal dili görünür kıldığını ileri sürüyor. “Neyin hakaret olduğu, neyin kutsal değerlere saygısızlık sayılması gerektiği, hangi paylaşımların kimin travmalarını tetikleyeceği aktörlerin siyasi macerasıyla eşleşiyor. Tam da bu noktada, başka meselelerde kanlı bıçaklı olmasını bekleyeceğimiz taraflar ifade özgürlüğünün alanını daraltma uğraşında birleşiyor,” diyor. Bireylerin kuşkulanma ya da duraksama, dahası susma hakkının elinden alındığı, belirli kalıpları tekrarlamaya zorlandığı sistemde toplumsal yaratıcılık ve canlılığın köreldiğini söylüyor.

Hüseyin Köse, “Bir Siyasal Muhaliflik Dramaturjisi Olarak Sanat ya da Siyaseten Doğruculuğun Sahnesinde Yazar ve Gölgesi” başlıklı yazısında performatif aktivizm ve siyaseten doğruculuğun sanatsal ve entelektüel yaratım süreçlerini nasıl dramatik bir pratiğe dönüştürdüğünü inceliyor, sanatın ve edebiyatın bu eğilimlerin ötesine geçip özgünlüğünü sürdürme potansiyelini sorguluyor. Baudrillard ve Goffman gibi teorisyenlere dayanarak, estetik-politik dönüşümlerin bireysel ve kamusal alandaki izdüşümlerini tartışıyor. Sanatsal/edebî tepkinin doğal bir itki veya niyet yerine yoğun bir izlenim denetimine tâbi kamusal vitrinde görünür olma kaygısı üzerine inşa edildiğini vurguluyor, eylem dünyasından beyan dünyasına geçilmesinin yol açtığı tepkisel körelmeyle birlikte samimiyet ve doğallıktan uzaklaşma tehlikesine dikkat çekiyor.

Kasım sayımızda buluşmak üzere.

Yorum yapın