
Yapılagelen tartışmanın orta yerinden başlamaya gerek yok.
Kemal Tahir ‘in tüm yapıtları uzunca bir süre bölüne bölüne yayımlanırken yaşanan özensizliğe ses çıkarmayanlar, şimdi ise bir “tahrifat” tan söz ediyorlar.
Kemal Tahir (1910-1973), yaşadığı dönemde kendisine yayıncı olarak Bilgi Yayınevi’ni seçtiği bilinir. Cevdet Kudret /Atillâ İlhan ve yayınevinin sahibi Ahmet Tevfik Küflü bu sürecin üstlenicileriydi. Onun yapıtlarının geniş bir okur kesimine ulaşması da bu yayınevi aracılığıyla oldu.
Öyle ki; Kemal Tahir’in yitimi sonrası yarım kalan romanları da burada yayımlandı:
* Karılar Koğuşu, 1974
* Namuscular, 1974
* Damağası, 1977
* Bir Mülkiyet Kalesi, 1977
* Hür Şehrin İnsanları, 1978
Sander, Tekin, Adam Yayınları bazı romanlarının yayımını üstlendi. Ama sürekliliği olmadı bunların da.
Asıl önemli olan yayın hamlesi ise, bence, Bağlam Yayınları’nın büyük bir özveriyle “Notlar”ı 10 cilt (15 kitap) olarak yayınlamasıydı. Kemal Tahir Vakfı ve Cengiz Yazoğlu’nun öncülüğünde başlayan bu yayın çabası nihayete erdirilmeden, İthaki Yayınları’nın Kemal Tahir külliyatına başladığını gördük. Ne yazık ki, özensiz bir başlangıçtı bu da. Salt Kemal Tahir kitaplarını yayımlamak çabası dışında hiçbir özen gösterilmedi.
Bildiğim kadarıyla Kemal Tahir’in varisi olarak görünen Kemal Tahir
Vakfı böylesi bir seçimi yapmıştı. İthaki, bu hamlenin devamını getiremedi. Bir bakıma Bağlam Yayınları’nın “Notlar” yayımını da kesintiye uğrattı.
Bu kez, Kemal Tahir’in yapıtlarının yayın hakkının (ONK Ajans aracılığıyla) Ketebe Yayınları’na geçtiğini gördük.
Nâzım Hikmet’i Adam Yayınları’ından çekip alan bir banka yayınevine sesini çıkarmayanların, İslamcı sermayenin sosyalist kökenli bir yazarı yayımlamasına tepki göstermemesi de şaşırtıcı gelmiyordu artık! Ama çok önceleri yapılmış bir “tahrifat”ı fil tanımı gibi gündemleştirmesi de bana pek samimi gelmiyor.
Şimdilik bunu belirtmekle yetineyim. Sonrasını da sonra anlatırım.
Orhan Kemal’e Dair Birkaç Söz
Sanırım bu sözü söylemenin zamanı geldi.
Orhan Kemal üzerine yazdığım bir yazı sonrasında hiç tanışmadığımız Işık Öğütçü aradı beni. Kendisini tanıttı. Yazıda kendisinden, adından söz etmediğime dair sitem etti.
Hiç sözü evirip çevirmeden şunu dedim ona: “Bana bunun için sitem edeceğine babanın kitaplarına sahip çık. Tekin Yayınevi’nin özensiz basımlarına artık dur demek gerek…”
Bu kez aramızdaki söz başka bir yere evrildi.
Benimle görüşmek istediğini iletti. Cihangir’deki bugünkü yerinde buluştuk. Enine boyuna ne yapılması gerektiğini anlattım. Sonrasında da kendisine yayınevlerine öneri niteliğinde gönderebileceği bir “metin” hazırladım. Hangi yayınevleriyle görüşebileceğini belirttim. Bunların başında Can, İletişim, Adam geliyordu. Hatta Erdal Öz’e ben konuyu açmıştım. Beş romanını yayımlayabileceğini söylemişti. İletişim Yayınları’yla görüşmesinde karar aşamasına gelinmişken telifte anlaşılamamıştı sanırım.
Ben Dünya Kitapları’nı yönetiyordum, biz basalım yepyeni bir edisyonla, açıklamalar, notlarla dedim…Yüklü bir “avans” isteyince vaz geçtik. Ama o aradan Epsilon çıktı! Sanırım Işık istediği parayı “koparmıştı”. Kapakları dışında Tekin’den bir farkı yoktu. Yayınevi konkordato yapınca, bu kez Everest’e geçti . Bu kez de karşımıza bir yeni “Orhan Kemal” çıktı demeliyim. Işık’ın çabası daha fazla kitap yapmak, kazanmaktı kanımca. Bu da ayrı bir yazının konusu.
Peki, Orhan Kemal kitapları bugün gerçekten iyi bir edisyondan geçerek mi yayımlanıyor? Hayır! Everest’in bunları yeni baştan ele alarak “bütün eserleri” kapsamında yeni bir edisyonla, notlarla yayımlaması gerekiyor bence.
Buyurun, buradan başlayalım isterseniz.
Belki konuyu Yakup kadri Karaosmanoğlu’nun “Bütün Eserleri”ne de getirebiliriz. Rahmetli Nihat Tuna bana İletişim’in deposundaki Yakup Kadri arşivini gösterince, üzülmüştüm. “Yaban”ı yazıldığı defter kim bilir şimdi nerelerdedir?!
Yayıncılığımızın hafızasına doğru yolculuğa çıktığınızda neler nelerle rastlaşıyoruz. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin’in yapıtlarının hâlâ özenli basımlarının yapılamaması. Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal gibi yazarların yapıtlarının adeta “ortanın malı” olarak görülüp yağmalanması…
Bunları biraz daha irdelediğinizde yayıncılık tarihimizle birlikte edebiyat tarihimize not düşülebilecek birikim de çıkıyor ister istemez.
Sanırım bunları da anlatmak gerekecek.

















