
Yaz.
Babam, güneş daha asfaltı ısıtmadan açar tezgâhını. Karpuzları alta, kavunları üste dizer. “Kavun yer değiştirirse çürür” diyor. Öteki karpuzculardan böyle bir şey duymuş değilim daha.
Benim buradaki görevim ara ara kavunların tozunu almak. Bir de gelen müşterilere tadımlık bir dilim uzatmak. Ama çoğu zaman kimse gelmez. Babam gazeteyi yere serip, sigarasını sararken ben de iskemleme çökerim. Karpuz gölgeleri, yaz sıcağında bin bir hayal oynar gözümde. İşte o zaman başlar benim de oyunum.
Yoldan otobüsler geçer. Kimi hızlı, kimi ağır. Ben onlara bakar, içlerinden hikâyeler çıkarırım. Renklerine göre sayarım çoğu kez onları: Siyah beş tane, mavi iki tane, kırmızı üç… Otobüsler liginde kim olacak birinci?
Otobüsün camında kısa saçlı bir çocuk geçerse, adını Kaan koyarım. Annesi yanında, başı pencereye dayalıysa, babası uzakta bir şantiyededir diye düşünürüm. Belki haftalardır sesini duymamıştır onun. Ama bu otobüs onu babasına götürüyordur. Kaan’ın gözleri yolda ama aklı babasında. Bense babamlayım ama aklım hep yolda…
Başka bir otobüs geçer, iki katlı. Kırmızı kurdeleli bir kız çocuğu cam kenarında meyve suyu içiyor. Onun adı da Mine olsun. Babasından çikolata istemiştir. Almanya’dan. Üzerindeki tişörtte İngilizce bir yazı var, ben okuyamam. Ama tişört kesin pahalıdır.
Burası işte benim sıkıldığım yer. Yaz ama tatilsiz. Burası benim okulu bile özlediğim yer.
Asfalt sıcak, güneş tepemde çivi gibi durur. Kamyonların lastik kokusu ve babamın suskunluğu… Bir de otobüslerin geçip gidişi. İçlerinden biri dursa, kapı açılsa, “Hadi sen de gel” deseler, belki ben de Mine’yle arkadaş olurum. Ona kavun tattırırım. O da bana tetrisinden oyun gösterir.
Ama durmazlar. Otobüsler, bizim kavunların kokusunu bile alamadan geçip gider.
Ve ben hep burada kalırım.
Babam tezgâhın arkasında hesap yaparken, ben başka bir otobüsle bir oyun daha kurarım. Otobüsün içinde ailesiyle İstanbul’a dönen Ayşe el sallıyor bana. Camın buğusuna bir kalp çizmiştir, yaz ortasında? İki de baş harf: A / S. Görmüşümdür… Eminim.
Kendime söz veririm: “Büyüyünce ben de şoför olacağım. Otobüsü her geçişte burada durduracağım. Tüm çocuklara kavun tattıracağım. Otobüsün içi kavun kokacak. Babam ve ben bir yol kenarında yalnız kalmayacağız.”
Ama şimdilik bu tezgâhın gölgesinde oyunlar kurmaya devam.
Karpuzları alta, kavunları üste. “Kavun yer değiştirirse çürür” diyor babam. Diğer amcalardan böyle bir şey duymuş değilim daha.
Bence babam da kendine oyun uyduruyor.

















