Öykü: Asimetrik | Yunus Çinçin

Temmuz 31, 2025

Öykü: Asimetrik | Yunus Çinçin

Naim Bey, gözlerini açıp çalan saati susturdu. Yatakta yana doğrulup kenardaki terliklerini giydi. On adımda tuvalete gitti. Tuvalete on adımda gidemediği günler, işleri ters giderdi. On adımda gitmiş olması iyiydi. Günü iyi geçecekti. Tuvalet aynasında yüzüne baktı. Musluğu açıp ellerini on defa yıkadı. Yüzüne on defa su çarptı. Aynanın yanındaki havluyla yüzünü ve ellerini kuruladı. Havluyu düzgünce yerine astı. Ayna yamuk duruyor gibiydi. Aynayı on defa düzeltti. Aynanın düzgün durduğuna karar verip on adımda yatak odasına döndü. Dolaptan, en sevdiği beyaz gömleğini ve siyah pantolonunu alıp ütü masasında özenle ütüledi. Dikkatlice ütülediği pantolonu da jilet gibi olmuştu. Giyindikten sonra, bordo kravatını taktı.

Aynada, son haline bir kere daha baktı. Şükran Hanım’ı düşünüp gülümsedi. Kapıya yöneldi. Üzerlerinde toz olup olmadığını kontrol ederek ayakkabılarını giydi ve evden çıktı. Aşağı inecekken su ısıtıcısı geldi aklına. Kapatmamış olabilir miydi? Kapatmamışsa ısıtıcının içindeki su bitince… Isıtıcıyı kontrol etmek için geri dönüp kapıyı açtı. Ayakkabılarını çıkarıp eve girdi. Su ısıtıcının kapalı olduğuna emin olunca ayakkabılarını giyip evden çıktı. Kapıyı kilitleyerek aşağı indi. Yolun karşısına geçip mermer kaldırımdaki çizgilere basmadan yürümeye başladı. Çizgilerden birine basarsa on mermer geri dönüp aynı yolu çizgilere basmadan yürümesi gerekecekti. Dikkatle yürümeye devam etti. Sabahları, evinden iki sokak ötedeki Simitçi Sabit’in fırınından simidini seçerek alır, belediyenin deniz kenarındaki sosyal tesisinde çayını içerdi. Çizgilere basmadan geldiği simit fırınında, Sabit’le selamlaştı. Fırından yeni çıkmış simitlerin arasından, az susamlı bir simit seçmeye çalıştı . Sabit’in garipsemeyeceğini bilse, üzerindeki susamları sayıp simidini öyle seçerdi ama bu çok zaman alırdı. Onu tanıyanlar, bazı konulardaki titizliğini bilse de bu kadarını tahmin edemezdi. Göz kararı, az susamlı olduğuna ikna olduğu bir simidi seçerek Sabit’e gösterdi. Sabit, simidi elinin altındaki  maşayla kese kâğıdına koyup tezgâha bıraktı. Naim Bey, bir leşi kuyruğundan tutar gibi parayı cüzdanından parmak uçlarıyla çıkararak simidin parasını ödedi. Simidini alarak fırından çıktı. Belediyenin sosyal tesisine gitmek üzere yola koyuldu. Tesise iyice yaklaşmışken iki kere çizgiye basıp söylene söylene geri döndü. Aynı yolu dikkatle yürüyüp çizgilere basmadan sosyal tesise girdi. Her zaman oturduğu, deniz gören masa boştu. Masaya yönelmişken başka birinin de aynı yöne gittiğini fark edip hızlandı ve masanın sandalyelerinden birine oturuverdi. Simidini masaya koyup sandalyesini masadan uzaklaştırdı. Masayla sandalyesi arasındaki mesafe istediği gibi oluncaya kadar sandalyesini birkaç kez ileri geri hareket ettirdi. Eskiden, bu iş için yanında getirdiği metreyi kullanırdı. Artık mesafeyi sezgileriyle ayarlıyordu. On santim. Ne fazla ne eksik. Masayla sandalyesi arasındaki mesafe içine sinip de rahatlayınca, masanın ortasındaki küllük gözüne takıldı. Küllük masanın ortasında durmuyor gibiydi. Küllüğü biraz ileri geri, biraz sağa sola hareket ettirdi. Küllüğün masanın tam ortasında olduğuna ikna olmuşken başını kaldırıp masaya vuran gölgenin sahibine baktı. Garson Okan, kendisi istemeden açık çayını getirmiş, başında bekliyordu. “Günaydın Naim Bey!” dedi. “Günaydın!” diyerek cevapladı Okan’ı. Okan’ın her gün yılışık yılışık gelip “Günaydın!” demesi hiç hoşuna gitmiyordu ama çayını istediği açıklıkta getirip simitle küllük arasında, tam istediği yere, istediği açıyla bırakması hoşuna gitmiyor değildi.

Okan, çayı istediği yere bırakırken gözü çay tabağındaki şekerlere ilişti. “Şekerlerden birini alabilirsin. Çok sıkıldım rutinlerden. Bugün biraz değişiklik olsun,” dedi Naim Bey. Okan,” Tabii Naim Bey. Nasıl arzu ederseniz,” deyip elindeki  şekeri bırakması için tepsisini Naim Bey’e uzattı . Naim Bey, şekeri, çay tepsisine isteksizce bıraktı. Okan, gülümseyerek, boşları bırakmak için çay ocağına yöneldi. Birkaç adım atmıştı ki Naim Bey arkasından seslendi. “Okan, verdiğim şekeri geri getir evladım!” Okan, geri dönüp Naim Bey’in yanında durdu. Tepsiyi uzatıp Naim Bey’in az önce bıraktığı şekeri almasını bekledi. Naim Bey, ” Değişikliği sonra yaparım,” deyip gülümsedi ve tepsideki şekeri alıp çaya koydu. Okan, gülümseyerek Naim Bey’in yanından ayrılıp çay ocağına yöneldi.

Naim Bey’in aklından annesinin sık sık tekrarladığı sözleri geçti,” Bir şey içerken üzerimize damlatmamalıyız. Temiz çocuk olmalıyız. Temiz çocukları herkes sever.” Masadaki peçetelikten bir peçete alıp çay bardağının altına koydu. Çayını karıştırdı. Simidinden bir ısırık, çayından bir yudum aldı. Denize bakıp manzaranın tadını çıkarmaya çalışırken, açıklarda limana yük boşaltmak için demirleyip sıra bekleyen  gemilere takıldı gözü. Biri dışında hepsi aynı yöne bakıyordu. İçindeki ses, her şeyin düzenli olması gerektiğini tekrarladı. İmkânı olsa, yanına gidip gemiyi diğerleriyle aynı yöne çevirirdi. Simidinden bir ısırık, çayından bir yudum daha aldı.

Naim Bey, saatine baktı. Şükran Hanım’ın gelmesine on beş dakika vardı. Bugün, saat onda burada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Şükran Hanım’la, çarşıdaki alış veriş merkezlerinden birinin marketinde karşılaşmıştı. Kendisi gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar incelemesi, titizliği dikkatini çekmiş; kadının yaptıklarını izlemeye başlamıştı. Şükran Hanım, elindeki mendili, silmekten kıpkırmızı olmuş burnuna götürüp dururken bir yandan da market reyonlarındaki ürünlerin son kullanma tarihlerine, fiyatlarına kendisi gibi dikkatle bakmış; indirimli ürünlere şüpheyle yaklaşıp ürünlerin ıcığını cıcığını çıkararak hepsini tek tek incelemişti. Naim Bey, Şükran Hanım’ın yanına yaklaşıp.”Efendim, bu marketin ürünleri konusunda içiniz rahat olabilir. Ben sürekli takip ediyorum. Şimdiye kadar bir yanlışlarını görmedim,” demişti. Şükran Hanım, biraz şaşkın, biraz utangaç “Teşekkürler beyefendi,” deyip  mendiliyle burnunu silerken reyonlardan aldığı ürünleri incelemeye devam etmişti.

Markette her karşılaştıklarında, selamlaşmışlar, indirimli ürünler ve kampanyalar hakkında konuştukça aralarındaki samimiyet artmış, Naim Bey, bir cesaret, Şükran Hanım’ı her zaman gittiği sosyal tesiste bir şeyler içmeye davet etmişti . Şükran Hanım, önce şaşırıp teklifi reddedecek gibi olsa da Naim Bey’e gülümseyip müsait olduğu günü ve saati söylemişti. Naim Bey gibi bir beyefendiyle görüşmekten büyük mutluluk duyacaktı ama evdeki çocuklarını da ihmal etmemeliydi.

Çocuklarını düşünmüştü Naim Bey.” Benimkiler çoktan uçup gittiler yuvadan,” demişti. Şükran Hanım, Naim Bey’i “Benimkiler yuvadan uçamazlar efendim,” diye cevaplayınca , “Bir hastalıkları, engelleri mi var?” diye sordu Naim Bey. Şükran Hanım ,” Hayır efendim! Çok iyi durumdalar ama kanatları yok,” cevabının ardından bir kahkaha patlatmıştı. Naim Bey, bozuntuya vermeden Şükran Hanım’ı bir şeyler içmeye davet etmişti etmesine ama yarım saat geçmesine rağmen gelmemişti Şükran Hanım. Bir daha baktı saatine ve Okan’a el edip bir çay daha istedi. Zaman geçtikçe umudu azalıyordu Naim Bey’in. Şükran Hanım’ın neden gelmediğini düşünürken yan masaya ilişti gözü. Az önce masadan kalkanlar sandalyeleri düzeltmeden gitmişlerdi. Yerinden kalkıp masaya yöneldi. Dağınık sandalyeleri masanın etrafına düzgünce yerleştirip yerine geçti. Sandalyesine otururken Şükran Hanım’ın omzunda büyükçe bir çantayla, kan ter içinde, koştura koştura geldiğini fark etti. Masaya gelip Naim Bey’e elini uzatan Şükran Hanım “Ay, efendim kusura bakmayın! Sizi çok beklettim biliyorum ama hayat işte. Hep bir şeyler ters gidiyor ne yazık ki. Neyse ki gelmeyi başardım. Bu da bir başarı değil mi? Hiç gelememek de var,” dedi ve kocaman çantasını yanındaki sandalyeye bırakıp Naim Bey’in karşısına oturdu.

  “Yok efendim, ne münasebet? Estağfurullah. Kusur olur mu hiç? Değerli vaktinizi ayırıp davetime icabet ettiğiniz için teşekkür ederim. Umarım geç kalmanıza sebep önemli bir şey değildir,” dedi Naim Bey.

Şükran Hanım, nefes nefese,”Aslında her konuda dakikimdir ama evden çıkmam biraz zaman alıyor,” diye cevapladı Naim Bey’i. 

“Efendim, ben çay söyledim garsona az önce, siz ne alırsınız?”

“Ben su alayım. Pek kimseyle görüşemiyorum bu aralar. Malum, çocuklarla ilgilenmem lâzım.” 

Naim Bey şaşkın şaşkın baktı Şükran Hanım’ın yüzüne.

Şükran Hanım, “Çocuklarım, kedilerim efendim,” deyip gülümsedi ve anlatmaya devam etti. Evde on tane kedim var. Sokakta denk geldikçe kıyamadım, eve aldım. On kedim oldu. Bilmem daha da artar mı? Şimdilik on.”

” On iyidir efendim!” diye heyecanla girdi lafa Naim Bey. Ardından mahcup mahcup, “Sözünüzü kestim, kusura bakmayın. Buyrun, devam edin,” deyip sustu.

  “Ama asıl mesele onlar değil. Evden çıkmam çok zor oluyor. Çıkıyorum güç bela ama çok uzaklaşamıyorum. Bugün de evden çıkıp buraya gelirken, ocağı açık unutup unutmadığımı düşündüm. Eve dönüp ocağı kontrol ettim. Ocağı açık bırakmadığıma emin olup rahatladım. Evden huzurla çıkıp buraya yöneldiğimde bu defa balkon kapısını kapatıp kapatmadığımdan emin olamadım. Bir ay önce komşunun evine hırsız girmişti efendim. Çok tedirginim bu aralar. Eve dönüp balkon kapısının kapalı olduğundan emin oldum. Kafam rahatladı. İçimdeki sıkıntıdan da kurtuldum. Tahmin edeceğiniz gibi yeniden çıktım evden.

Naim Bey, çayını masaya koyan Okan’dan misafiri için su isteyip “Evden çıkıp buraya geldiniz herhalde?” diye sordu , Şükran Hanım’a.

“Nerede efendim? Bu sefer de ütüyü fişten çekip çekmediğimden emin olamadım. Eve geri döndüm. Ütü, yatak odasındaki ütü masasının üstünde fişi çekili halde duruyordu. Rahatlayıp evden sokağa çıktığımda içime tekrar kurt düştü. Ya yanlış gördüysem? Ya ütünün fişi çekili değilse? Aceleyle geri dönüp eve girdim ve yatak odasındaki ütünün fişinin çekili olup olmadığını kontrol ettim. Fiş çekiliydi. Çantamı hazırlayıp tüm kontrollerimi bitirdikten sonra buluşmamıza daha fazla geç kalmamak için aceleyle evden çıktım. Tam buraya yaklaşmışken çaycıyı kapatıp kapatmadığıma emin olamadım bir türlü. Oysa, çıkarken çaycıyı kapattığıma emindim. Hemen eve döndüm ve çaycının altının açık olmadığına emin oldum. Tekrar hazırlanıp evden çıktım ve hiçbir şey düşünmemeye çalışarak buraya geldim.

“Hoş geldiniz. Ne iyi ettiniz de geldiniz,” dedi ve masaya bir şişe su ve bardak bırakan Okan’a teşekkür etti Naim Bey. Okan, gülümseyerek ayrıldı yanlarından.

Şükran Hanım, bardağına doldurduğu suyu içerken, Naim Bey, Şükran Hanım’ın yanında getirdiği içi dolu çantayı göstererek, “Efendim, dışarı çıkarken çantanıza, ihtiyacınız olabilecek her şeyi alıyorsunuz galiba,” dedi.

“Bugün, biraz da mecburiyetten doldu çantam. Size söz verdiğim saatte buluşmamıza gelebilmek için bazı şeyleri yanımda getirdim,” deyip çantasını açtı Şükran Hanım. Yanında getirdiği çantada, ucunda dedantörüyle tüp hortumu, çaycı, ütü ve birkaç kişisel eşyası vardı.

“Durmadan düşüneceğime yanımda getireyim,” dedim diyerek Naim Bey’e gülümsedi Şükran Hanım. Naim Bey, şaşkınlığını gizleyemedi. Bozuntuya vermeden, “Birer çay içer miyiz?” diye sordu Şükran Hanım’a. Şükran Hanım, olur anlamında göz kırpınca, ” Bize iki çay verir misin evladım?” diye seslendi az ileride masalarla ilgilenen Okan’a.”Efendim, benim de can sıkıntısından evdeki eşyaları saymak gibi garipliklerim vardır,” diyerek devam etti sohbete.

Epey sohbetten sonra, Şükran Hanım, saatine bakıp ” Vakit de geç olmuş. Sohbetinize doyum olmaz ama malumunuz, çocuklarım evde beni beklerler. Bana müsaade, ” deyip Naim Bey’den izin istedi.”Ne demek efendim? İzin sizin. Yeniden görüşelim arayı uzatmadan,”deyip ayağa kalktı ve Şükran Hanım’ın elini sıktı Naim Bey. Omzundaki çantayla zar zor yürüyen Şükran Hanım’ı tesisin kapısına kadar geçirip yüzünde bir tebessümle geri döndü. Kasaya hesabı ödedi. Tesisten çıkıp kaldırımdaki çizgilere basmadan evine gitti. Eve vardığında, ayakkabılığa bıraktığı ayakkabılarını on kere düzeltti. Terliklerini giyip on adımda mutfağa gitti. Buzdolabının kapağını on kere açıp kapadı. Buzdolabındaki dünden kalan çorbayı ısıtıp bir kâseye boşalttı. Kâseyi, kaşığı ve bir parça ekmeği tepsiye koyarak salona geçti. Televizyonun karşısındaki koltukta çorbasını içerken, televizyonu açıp haberleri izledi. Çorbasını bitirdikten sonra, koltuğa yayılıp televizyon izlemeye devam etti. Televizyon izlerken içi geçip uyuklamaya başladı.

Naim Bey, şiddetli bir sarsıntıyla kendine gelip ne olduğunu anlamaya çalıştı. Sarsıntı şiddetlendikçe salondaki eşyalar yere düşüp parçalandı. Can havliyle kapıya yönelen Naim Bey, sağa sola savrularak ayaklarının altından kayan merdivenlerden aşağıya indi. Sokağın ortasında duran, binalardan çıkıp kaçışan insanlarla, birdenbire moloz yığınına dönüşen, sağa sola yatan binaların tozu dumanı içinde sarsıntının geçmesini bekledi. Sarsıntı şiddetini yitirirken çevresindeki binalardan biri, birdenbire,  gürültüyle çöktü. Naim Bey, Şükran Hanım’ı ve çocuklarını düşündü bir an. Ayın aydınlattığı sokakta, toz bulutu içindeki yıkıntılara baktı dehşetle. Yıkıntılar  simetrik değildi.

Yorum yapın