“Irk hakkında yazmak, hareketli bir hedefe nişan almaktır.” | Aynur Kulak

Aralık 11, 2025

“Irk hakkında yazmak, hareketli bir hedefe nişan almaktır.” | Aynur Kulak

“Irk hakkında yazmak, hareketli bir hedefe nişan almaktır. Irk; kültür endüstrilerindeki hızlı değişimler de dahil olmak üzere birkaç sosyal güçle ilişkili olarak değişen ve gelişen bir fenomendir.”

Paul C. Taylor’ın Ayrıntı Yayınları’nın İnceleme Serisi dizisinden yayımlanan Irk Kavramına Felsefi Bir Giriş Kitabı “ırk” kavramını sistematik, erişilebilir ve eleştirel biçimde sunan bir giriş kitabı kategorisinde değerlendiriliyor. Fakat, 11 Eylül 2001’den hemen sonra şekillenmeye başlayan kitabın ilk baskısından bugüne dünyada hiç iç açıcı şeyler olmadığı için ve Irk Kavramına Felsefi Bir Giriş o günlerden bu günlere her yeni baskısıyla genişletildiği için kitaba “bir giriş kitabı” demek çok da doğru bir tanım değil artık. 11 Eylül’de uçakların  Amerika’nın en yüksek kulelerine girmeleriyle yaşanan korku, uluslararası yaşanan güvensizlik ve paranoya ile beraber adalet duygusuna indirilen darbeler “Irk” fenomenini çok farklı bir boyuta taşıdı. Paul C. Taylor’ın bu noktadan hareketle ele almak istediği Irk Felsefesi sadece bir giriş kitabı olmanın ötesinde kesinlikle.

  •  

Paul C. Taylor Amerika’lı bir filozof olarak, Amerika’nın 11 Eylül sonrası değişen güvenlik, adalet ve gündelik hayatı daha korkusuz yaşamak adına talep ettikleri her şeyden yola çıkarak kendisi de  Afro- Amerikalı bir filozof olarak kitabın yazılma ve sonrasında genişletilip, geliştirilme meselesinin ne olduğunu şöyle açıklıyor: Bu talepler sadece uygun yanıtlarla ilgili ulusal bir tartışmaya değil aynı zamanda Associated Press’ten bir muhabirin dediği gibi “dinleri veya kökenleri ne olursa olsun Ortadoğu veya Güney Asyalı gibi görünen insanlara karşı “bir dizi kanunsuz” saldırıya yol açtı. Bu kitap, benim “ırk düşüncesi” adını vereceğim, bu tepkilerin hedeflerini seçmekte önemli rol oynayan bir düşünce türüne odaklanacak.”

Filozofun bu açıklaması üzerine şunu hemen belirtmek gerekiyor. Kitabın ergumanları “ırk düşüncesinin” sadece bu tip işler yapmadığına dikkat çekmek. Barack Obama’nın dünya sahnesine çıkması var ki; sadece Amerika için değil dünya için çok önemli bir dönemeci simgeliyor. Dünya için “ırk meselesi” adına yeni bir sayfa açılmış oldu. Dünya ırkın insan ilişkileri üzerindeki etkisini kaybettiğini ve dünyanın yeni bir “post ırksal” döneme girebileceğini umdu. Bu konuda yüzde yüz istenilen sonuçlara ulaşılmasa da kitap aynı zamanda post ırksal bir dünyadan beklentiler üzerine düşünceleri destekleyen ve yansıtan, ırk düşüncesi hakkında düşünme türüne geliştirici niteliğiyle önemli farklar yaratıyor.

  •  

Irk Kavramına Felsefi Bir Giriş’in içeriğinde “Irk meselesine” dair tüm ayrıntıları okumak mümkün kılınmış. Bu konuda ilk olarak şunu söylemek gerekiyor;  Taylor, ırkı biyolojik bir gerçeklik olarak değil, tarihsel, toplumsal ve kavramsal bir pratik/koşul olarak ele alıyor; kitap bu kapsamda, metafizik, epistemoloji, kişisel kimlik ve sosyal adalet tartışmalarını birleştiriyor. Irka felsefe içerisinde yer açan Paul C. Taylor ırk meselesinin ortaya çıkaracağı soruları açığa çıkarmakla başlıyor içeriği oluşturmaya. Bu soruları oldukça geniş iki kategoriye ayırıyor. İlk kategori olmak ve bilmekle ya da bilgi ve gerçeklikle ilgili: Irklar ve ırksal kimlikler var mıdır? Şayet varlarsa ve özellikle de modern doğa bilimlerinin kanıtlarını ciddiye alacaksak bunlar tam olarak nedir? Irksal fenomenleri incelemenin doğru yolu, onlar hakkında konuşmak için doğru kelime dağarcığı hangisidir?

İkinci kategorideki felsefi sorularsa etik ve deneyimle, yaşamak ve iyi yaşamakla ilgili İnsanları ırksal anlamda ayırmak hangi durumlarda kabul edilebilirdir? Irksal kimliğe sahip olmak ne demektir? Irksal bir kimliğe sahip olmak nasıl bir şeydir? Obama ve Trump sonrasında ABD’de ırk nasıl bir şeye dönüşmüştür? Kitap geniş iki kategoriye ayrılmış olan bu soruları formüle etmenin ulaşılabilir yollarını sunuyor bizlere  ve bunları cevaplamanın umut verici yollarını araştırıyor.

Paul C. Taylor’ın bazı temel iddiaları da var elbet. Madde madde sıralayacak olursak;

  1. Irk biyolojik bir gerçeklik değildir; ırk ‘kavramsal ve durumsaldır’. Taylor, genetik temellendirmeyi etkili biçimde sorguluyor ve ırk kategorilerinin sosyal, politik ve tarihsel bağlamlarda kurulduğunu gösteriyor bizlere  
  2. Irksal söylem (race-thinking) hem bireysel deneyimi hem de toplumsal yapıları şekillendirir, diyor. Yani ırk yalnızca sınıflandırma değil, günlük yaşamın, ilişki ağlarının ve kurumların işleyişinin bir parçasıdır savının altı önemle çiziliyor.  
  3. Felsefi bakışın gerekliliği: Taylor, ırk tartışmalarını belirsizlikten ve halk arasında dolaşan yanlış kavrayışlardan arındırmak için analitik ve pragmatik felsefeyi harmanlıyor; kavramı netleştirmeye, deneyimin dikkatli betimlenmesine ve normatif sonuçlara odaklanıyor böylece. 
  4.  

Paul C. Taylor için geniş ölçekli sorular sormak, cevaplar aramak, “ırk”ın kavramsal ve durumsal taraflarını ve buradaki ayrımları belirlemek kitabın kapsamlı yapısını ortaya koyması adına önemli. Ayrıca Paul C. Taylor’ın anlatıma seçtiği kelimelere önem verecek kadar önem vermesi de çok önemli bir fark olarak kaşımıza çıkıyor: ““ırksalcılık” gibi kelimeleri bazı okuyuculara alışılmadık derecede tarafsız gelebilecek şekillerde kullanacağım.  Birçok insan için ırksalcılık ve ırkçılık aynı veya oldukça benzer şeylerdir. Bense ırksalcılığı ırksal söylemin (mutlaka ırkçı olması gerekmeyen) bir biçiminin faydasına, geçerliliğine veya doğruluğuna bağlılık olarak düşünmeyi tercih ediyorum. Yani ırksalcılar ırk düşüncesinde bulunmayı ve ırk dilinde konuşmayı kabul eden insanlar olmuş oluyor. Irksalcı olmanın daha iyi veya daha kötü yolları olduğunu anlatacağım. İyi ve kötü yollara birlikte atıfta bulunan bir kelime olması bize farkı anlamamız için gereken alanı sunacaktır.”

Taylor’un bu açıklaması çok önemli zira yaşayan kamusal alanlarda ırkları hedefleyerek kullanılan kelimeler “ırkın felsefesine” ve “post ırksalcılığa” dair çok şey söylüyor. Taylor’ın kitapta anlatacağı detaylara dair seçtiği yolun gündelik konuşmaları örneklendirerek yapması sadece bir felsefe kitabı ile karşı karşıya olmadığımızı anlamamız adına önem kazanıyor.  Tabii ki bu konunun asıl müsebbibi  Amerika. Irkçılık 2025 yılı itibariyle hala önü alınamamış büyük bir mesele ve tamamen bitebilecek gibi gözükmüyor. Fakat diğer kıtalarda ve ülkelerde belki adı “ırkçılık” değil ama ötekileştirip, dışlamanın şiddet versiyonları başka suretlerde önümüze çıkıyor.

“Kamusal hayatta ırk ayrımlarının ilkeli bir şekilde inkârından bahsetmek için renk körlüğü metaforunu sık sık kullanacağım. Bunu ABD kamu söylemindeki standart uygulamaya saygı göstererek yapacağım. Bu kullanım, engellilere yönelik önyargılardan ötürü uygunsuz görünebilir. Öyleyse sizi bu dili bu şekilde kullanmayı seçen insanlarla konuşmaya davet edeceğim. Göreceğiniz gibi bu kullanımı kendim benimseyemeyecek kadar sorunlu buluyorum. “Renk körlüğü [colorblind]” terimini “beyaz üstünlükçülük [white supremacy]” terimi gibi tartışmamız gereken konumları onaylamaksızın belirtmek için kullanacağım.”

Irk Kavramına Felsefi Bir Giriş  ırkın felsefi problemini hem kavramsal netlik hem de güncel toplumsal sorunlarla bağlantı düzeyinde ele alan; akademik çevrelerde ders kitabı olarak yerleşmiş, anlaşılır ve bağlayıcı bir çalışma. Metodolojik olarak analitik ve pragmatik öğeleri harmanlaması, hem kuramsal hem de uygulamalı sorulara uygun bir platform sağlıyor. Özellikle ırkın biyolojik indirgemeciliğini eleştiren ve ırkı bir “durum” (situational, social practice) olarak gösteren yaklaşımı kitabın en sağlam katkıları arasında.

Yorum yapın