
Yazın, İnsanlığın Bütün Renklerinde Gönlü Devindiren İçselliği Duyumsama ve Anlatılaştırma Uğraşıdır
Yazınsal yapıt, yazan öznenin, dili düşünsel ve insancıl yetkinlikle sanatsallaştırmak amacıyla yaptığı bütün işlemleri kapsayan sürecin sonucudur. Yazarın özsel niteliklerinin dışa-vurumuyla, bir nesne niteliği kazanan yazınsal yapıtı okuma ya da alımlama, yazarın istencinden bağımsızdır ve yazınsal yapıtların kalıcılık kazanmasını sağlayan etkenliktir. Yazının bir başka öğesi olan yazınsal eleştiriyse, yazarca yazınsal yapıta içkinleştirilen estetik öz-yapıyı ortaya çıkarma girişimidir. Yazınsal yapıtın yazımı, yayımı, alımlanımı ve eleştirel değerlendiriminin belirleyici ortak yönü, bu edimlerin tümüyle öznel olmaları ve dil dolayımında gerçekleştirilmeleridir. Bu nedenle, dilsellik ve öznellik, özellikle yazınsal eleştiride gözetilmesi gereken kavramlardır.
Humboldt, Goethe ve Schiller Etkileşimi
Dil ile yazın arasındaki özsel ilişki söz konusu olduğunda ilk akla gelen düşünür Wilhelm von Humboldt’tur. Çok-dilli ve çok-yönlü bir aydın olan ve yazın ile iç içe olan bu düşünür, Berlin aydınlanmacılarının önde gelenlerindendir. 1789’da Devrimci Paris’te bulunan bu filozof, 1794’te Jena’ya taşınır ve bu kentte Schiller ve Goethe’nin en yakın dostları arasına girer; bu iki ünlü yazarın adeta danışmanı durumuna gelir. Humboldt’un eleştirel katkıları, Schiller’in ‘Estetik Üzerine Yazılar’ ve Goethe’nin ‘Hermann ve Dorothea’ yapıtlarına ve ‘Faust’un özellikle Helena ile ilgili bölümlerine yansır. Bu filozof 1797’den sonra Paris’te Fransız yazarlar ve aydınlarla iç içe olduğu sırada dil-yazın ilişkisini ve dil felsefesini belirginleştirir. 1803- 1808 Roma’da Prusya elçisi olarak bulunan Humboldt’un konutu, sanatçılar ve aydınların buluşma yeridir.
Alman eğitim dizgesinin çağdaş anlayışla yeniden yapılandırılmasına yönelik öncü çalışmaları yapan yine bu filozoftur. ‘Kişisel olarak bana özgü şeyler arasında en fazla önemsediğim şey, Berlin’de yeni bir üniversite kurmaktır’ diyen Humboldt, aynı adı taşıyan ve bugün de evrensel üniversite kavramının simgesi olan üniversiteyi kurar. Bu yeni tipte üniversite, kurulduğu günden itibaren ‘öğretim ve araştırmanın bütünlüğü, bilim özgürlüğü, çok-yönlülük ve dünyaya açıklık’ ilkelerine dayanır. Hegel’in de dersler verdiği ve rektörlük görevinde bulunduğu bu üniversitenin ana girişinde Karl Marx’ın ‘Filozoflar dünyayı sadece açıkladılar; önemli olan onu değiştirmektir’ belirlemesi yer alır.
Humboldt’un Schiller ve Goethe’ye Mektupları
Felsefe ve yazın çevreleriyle yakın ilişkisi, mektuplaşmalarına da yansıyan Humboldt, yazar- düşünür Friedrich Schiller’e yazdığı mektupta (16. Ekim 1795), bu yazarın en başarılı yönünün ‘drama türü’ ve özellikle ‘kahramanlık türü’ olduğunu belirtir ve bu bağlamda trajik yönü ağır basan ‘Wallenstein’ ve ‘Maltalılar’ adlı yapıtını anar. Humboldt’un değerlendirmesiyle, Schiller, felsefe ve şiir türlerinde de ‘bir ressam’ gibi, her şeyi yetkinlikle serimlemektedir. Bunda Schiller’in ‘canlı tinsel yaşamının’ büyük payı vardır.
Humboldt’un andığı ‘Maltalılar’[1], Schiller’in, Malta’nın Türklerce kuşatılmasını konulaştırdığı ve Türk imgesini belirginleştirdiği oyunudur. Bu oyunu, ‘Batı Edebiyatında Oryantalizm II’[2] adlı yapıtımda ayrıntılı irdeledim.
16. yüzyılda Avrupa’nın birçok ülkesinden şövalyelerin yönettiği Malta, aynı Rodos gibi, Avrupa’nın güvenliği açısından Türklere karşı bir ön-karakol olarak görülür. Aynı zamanda tarihçi olan Schiller, bu oyunun ‘giriş’ bölümünde Kanuni tarafından kuşatılan Malta’nın yitirilmemesi için, başta İtalya olmak üzere, Avrupa ülkelerinin baş-şövalye La Valette’yi desteklenmesinin gerekliliğini anlatır. Türk ordusu güçlüdür ve ‘Doğu’nun inançsız halkları Malta’ya akın etmektedir’ diyen Schiller şu dizeleri yazar: ‘Denizin dalgaları gibi sayısız/ Yıldızlar gibi dağınık,/ Süleyman’ın halkları.’
Schiller, Eleştirel ve Düşünsel Gücün Eşsiz Bireşimidir
Humboldt ‘en yakın arkadaşım’ diye nitelediği Goethe’ye yazdığı mektupta (5 Haziran 1805), Schiller’in ölüm haberinin kendisini ‘derinden sarstığını’ belirtir ve ‘yetkin imgelem gücü’ ile bilinen Schiller’i “uzun yıllar görüşlerini ve duygularını içten paylaştığı sınanmış bir arkadaş’ olarak niteler. Bu dil filozofunun anılan mektubu, Schiller’in düşünsel-estetik-yazınsal kişiliğine ilişkin değerlendirmeler içerir. Goethe’nin yalnız kaldığını, ancak Schiller’in tinini ve tınısını canlandıracağı için, Goethe’ye ‘sınırsız biçimde gıpta ettiğini’ dile getirir. Humboldt, Goethe’yi sanatın tadını çıkarmak için, o sırada Prusya elçisi olarak bulunduğu Roma’ya çağırır ve ‘düzyazıyla çok şey üreten’ Schiller’in ‘yazıp da yayımlamadığı bir şeyler’ olup olmadığını bilmek ister. Bu bağlamda Goethe’nin ‘İnsanlar için hep bir gizem oldum; onlara beğenilmeyi asla istemedim’ sözünü anımsatmak isterim.
Humboldt’un anlatımıyla, bir yazar, ‘düzyazıda dolaysız olarak kendisini dile getirir.’ Schiller gibi yazarların yokluğu, ‘birçok şeyin ebedi olarak tümlenememesine’ yol açacaktır. Derin sanat sevgisi ve yeterliliği olan Schiller’in ‘her oyunu, özünde yeni bir denemedir’; Dramatik yapıtları, düşünsel-sanatsal yetkinliğinin kanıtlarıdır. Her yapıtında ‘görülür bir ilerleme’ ve ‘eleştirel ve entelektüel gücün eşsiz bireşimini’ gerçekleştiren Schiller olmadığı için, Alman yazını, ‘doruklara’ ulaşamayacaktır.
Humboldt’un yapıtları çoğulculuğu, evrenselliği ve insancılığı simgeler. Theodor Kappstein, yayıma hazırladığı ‘Humboldt’un ‘Mektuplarından Bir Seçki’ kitabının başında, bu dil filozofunun şu görüşlerine yer verir: ‘Geçmiş ve şimdinin, gerçeklik ve edebiyatın sunduğu her şeydeki tek çekici uğraş, insanlığın bütün renklerinde insan gönlünü dolduran ve devindiren içsel duygulanımları bilme ve duyumsama uğraşıdır.” Humboldt’un dil ve yazın arasındaki belirlenim ilişkisi hakkındaki görüşleri, yazınsal yapıt ve yazın eleştirisi açısından bugün de güncelliğini korumaktadır.
[1] Friedrich Schiller (1975); içinde: ‘Saemtliche Werke/ Dramatische Fragmente’; cilt III, Karl Hanser Verlag, München, s 155- 189.
[2] Onur Bilge Kula (2011): ‘Batı Edebiyatında Oryantalizm II’; Türkiye İş Bankası KÜltür Yayınları, İstanbul
















