Arka kapaktan gelen casus | Metin Celâl

Eylül 14, 2025

Arka kapaktan gelen casus | Metin Celâl

İkinci Dünya Savaşı üzerine yazılmış çok sayıda roman var. Willem Frederik Hermans’ın Damokles’in Karanlık Odası’nı okumakta bu nedenle çekinceli davranırdım. Yine benzer konuları okuyacağım diye düşündüm. Bu tabii ki tamamen önyargı. Okumamı sağlayan arka kapaktaki bir cümle oldu. Böylece arka kapak yazılarının ne kadar önemli olduğunu, çok özenle yazılması gerektiğini bir kez daha idrak ettim. “John Le Carre’nin ünlü Soğuktan Gelen Casus adlı romanına da ilham vermiştir” deniliyordu. John Le Carre çok sevdiğim bir yazar, Soğuktan Gelen Casus’da onun kült eserlerindendir. Bakalım esin kaynağı nasıl bir romanmış diye okumaya başladım ve elimden bırakamadım “Damokles’in Karanlık Odası”nı.

Willem Frederik Hermans’ı sanıyorum Türkçede ilk kez okuyoruz. Willem Frederik Hermans şiir, roman, kısa öykü, oyun, incelemeler, denemeler ve edebiyat eleştirileri yazmış Hollandalı bir yazar. Çok sayıda eser vermiş, eserleri dünya dillerine çevrilmiş. En ünlü eserleri Sığınma Evi, Damokles’in Karanlık Odası ve Uykunun Ötesinde’ymiş.

Geçimini yalnızca yazarak sağlayamayacağını anlayınca 1958’de Groningen Üniversitesi’nde fiziki coğrafya öğretim görevlisi olmuş ve bu görevini 1973’te Paris, Fransa’ya taşınana kadar sürdürmüş. Hollanda ve Belçika hükümdarları tarafından her üç yılda bir dönüşümlü olarak diğer ülkenin yazarına verilen ve bu ülkenin en prestijli edebiyat ödülü olan “Prijs der Nederlandse Letteren” ödülünü almış. Hermans, Harry Mulisch ve Gerard Reve ile birlikte Hollanda’nın savaş sonrası dönemdeki en önemli üç yazarından biri olarak kabul ediliyormuş. 1 Eylül 1921’de Amsterdam’da doğan yazar 27 Nisan 1995’de Utrech’de vefat etmiş.

Damokles’in Karanlık Odası’nın kahramanı Osewoudt, normal zamandan iki ay erken doğduğu için tam gelişmemiş, her zaman genç görünen, kısa boylu, köse biridir. Savaş patlayınca orduya katılmak istemiş ama boyu istenilenden bir santim kısa olduğu için askere alınmamıştır. Osewoudt, babadan kalma bir puro dükkanını işletir. Kendisinden yaşça büyük dayısının kızıyla evlenir ve akıl sağlığı yerinde olmayan annesiyle uğraşır.

1940 sonrası Nazi işgali altında yaşarken, bir gün Direniş hareketinde olduğunu iddia eden Dorbeck ile tanışır. Dorbeck, Osewoudt’un ikizi gibidir, hatta ikizinden çok ona benzemektedir ama tamamen zıttıdır. Kişlik sahibi, kendinden emin ve karşısındakini etkileyip lafını dinleten biridir. Osewoudt onun kendisinin kusursuz bir kopyası olduğunu düşünür ve hemen etkisi altına girer. Bu etkiyi fark eden Dorbeck’de ince taktiklerle Osewoudt’un Nazilere karşı dreniş hareketine katılmasını sağlar.

Gizli örgüt disipliniyle çalışan Dorbeck telefonla, postayla ya da kimliği belirsiz kişilerce, çok nadir de bizzat Osewoudt’a emirler verir. Osewoudt’u Naziler ve Hollandalı işbirlikçilerine karşı tehlikeli saldırılar düzenlemek, onları öldürmek gibi görevleri yerine getirir. Kısa süre sonra da hakkında arama emirleri çıkar. Ama aranan Osewoudt mudur yoksa Dorbeck mi tam net değildir. Bu karışıklık her zaman başına dert olacaktır.

Savaşın sona ermesiyle birlikte sonra Osewoudt artık bir kahraman olarak onurlandırılacağını düşünür ve yaptığı eylemleri açıklar. Ama kimse ona inanmaz ve bir Nazi casusu olduğu düşünülür. Mahkum edilir. Osewoudt’un masumiyetini yalnızca emirleri veren Dorbeck kanıtlayabilir, ancak kimse onu tanımamakta ve nerede olduğunu bilinmemektedir.

Temel sorun, bir direnişçi ile direnişçiler arasına sızmış bir casusu ayırt etmektir. Yapılan eylemler direnişe faydalı mı olmuş yoksa eylemler bahane edilerek Naziler’in direnişçileri yakalamasını ya da öldürmesini mi sağlamıştır, kuşkuludur. Osewoudt, uzun sorgulamalarda bir türlü yetkilileri direnişçi olduğuna ikna edemez, kuşkuda bırakır. Çünkü tek bağlantısı Dorbeck’tir onun da varlığı şüphelidir. Kendi lehine tanıklık edecek başka birini bulamaz, çünkü kendisiyle birlikte eylemlere katılan herkes, emirleri getirenler dahil, sonradan yakalanıp hapiste ya da esir kamplarında ölmüştür. Osewoudt’un örgüte sızmış bir ajan olduğundan şüphelenilmesinin nedeni de budur.  

Çok sade bir dille yazılmış bir roman Damokles’in Karanlık Odası. İlk başta bu anlatımı yadırgıyorsunuz ama olaylar geliştikçe ve tempo hızlandıkça anlatım rahatsız etmemeye başlıyor. Çünkü heyecan ve aksiyonu bol bir roman. Eleştirmenlerin aklına Camus’nün Yabancı’sı gelmiş. Bir açıdan Osewoudt, Yabancı’nın kahramanını anımsatıyor. Çünküonun ruh halinde gibi. Tüm zor görevleri hemen hiç sorgulamadan yerine getiriyor. İnsanları kılı kıpırdamadan öldürüyor ve sonunda Osewoudt’da bir varoluş problemiyle karşı karşıya kalıyor. Varlığını ispat etmesi gereken kendisine kopyası gibi benzediğini söylediği Dorbeck. Dorbeck gerçekten var mıydı, yoksa Osewoudt’un bir uydurması ya da belleğinin bir oyunu mu, cevap bulunması gereken soru bu. Bu sorunun cevabı aynı zamanda Dorbeck’in varlığını, Osewoudt’un özgürlüğünü sağlayacaktır.

Bir eleştirmenin belirttiği gibi Damokles’in Karanlık Odası aynı anda üç şekilde okunabilir: heyecan verici bir savaş macerası, kimlik sorununa dair psikolojik bir hikaye ve gerçekliğin bilinemezliğinin esas olarak geçmişin de bilinemez olması yönünde kendini gösterdiği felsefi bir roman olarak. Bence tüm bu niteliklerinin yanınıda çok iyi bir casusiye. Zaten Le Carre’yi o niteliğiyle de çekmiş olmalı.  John Le Carre’nin ünlü Soğuktan Gelen Casus ile benzerliğine gelince, esinlenme ya da fikrin çıkış noktası olduğunu düşünebiliriz ama farklı romanlar oldukları kesin.

Milan Kundera’da Damokles’in Karanlık Odası’nı sonradan keşfedenlerden. “önce uzunluğundan korkuyorum, sonra kendimi bu romana kaptırıyorum, tek seferde okuduğuma şaşırıyorum. Çünkü bu roman bir gerilim filmi, gerilimin sarsılmadığı uzun bir eylemler dizisi. Olaylar (savaş sırasında ve ertesi yıl meydana gelen) doğru ve kuru bir şekilde anlatılıyor, ayrıntılı ama hızlı, son derece gerçek ve yine de makul olanın sınırındalar. Bu estetik beni büyüledi; Gerçekliğe aşık ve aynı zamanda olasılık dışı ve tuhaf olandan büyülenen bir roman” diye yazmış 2007’de Le Monde’da yayınlanan yazısında.

Kundera gibi biz Türk okurlar da Damokles’in Karanlık Odası’nı ve yazarı Willem Frederik Hermans’ı geç tanıyoruz. Umarım bu usta işi, etkileyici roman ülkemizde okurunu bulur ve bu büyük yazarın diğer eserlerini de Türkçede okuruz.

* Damokles’in Karanlık Odası, Willem Frederik Hermans, çev. Kadir Türkmen, Türkiye İş Bankası Kültür yay. Haziran 2025.

Yorum yapın