Alt Satır: Sidem Samsun | Semrin Şahin

Aralık 29, 2025

Alt Satır: Sidem Samsun | Semrin Şahin

Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?

Gençlik yıllarımda Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda kitabını okurken, ilk kez bir deftere bir şeyler yazdım. Yazıyla kurduğum ilişki böyle başladı. Hayatıma en çok dokunan kitapların da onun metinleri olduğunu söyleyebilirim. O metinlerle başlayan bu yazı yolculuğu, başka kitapların eklenmesiyle, kendi biçemimi aradığım bir sürece dönüştü.

Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?

Aslında filmin adı ‘Renklerin Moru’ydu, ama zihnim ona ‘Mor Yıllar’ adını yakıştırmıştı. Almanya’ya ilk taşındığım yıllarda izlemiştim, o sırada diyalogları tam olarak anlamasam da kendi kendime boşlukları tamamlamıştım. Bu ve buna benzer deneyimler, bana eksik olan parçaları hayal gücümle doldurmayı öğretti. Zaten yazmak da biraz o eksik parçaların izini sürmek değil mi? Yazarken de o boşlukların peşinden gitmeyi sevdiğim için, bu film benim için her zaman özel kaldı.

Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?

Ben de günde en az iki kez köpeğimle uzun doğa yürüyüşlerine çıkıyorum. Yürürken çevredeki sesleri dinliyor, zihnimi biraz boşaltıyor ve aynı zamanda uğraştığım metni kafamda kurcalıyorum. Eve döndüğümüzde köpeğim tekrar uyurken ben de daha enerjik ve odaklanmış bir şekilde yazıya geçebiliyorum. Fiziksel aktivitenin yazma sürecime hem zihinsel hem de bedensel olarak destek olduğuna inanıyorum.

Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?

Her şey gerçekten sizin ellerinizde. Bu yolda engellere rağmen dik durmayı ve yılmamayı zamanla öğreniyorsunuz. Yazmak sabır ve düzenli emek istiyor; tabi aynı zamanda eleştirilerle başa çıkmayı bilmek ve ilk denemelerin mükemmel olmasını beklememek de gerekiyor. Ben bunu başarabildiğimde, amaçlarıma ulaşmanın mümkün olduğunu gördüm. Bu yüzden yazmaya yeni başlayanlara tavsiyem, kendilerine inanıp cesaretle ve disiplinle yazmaya devam etmeleri; çünkü ancak o zaman yazma hayalleri gerçeğe dönüşebiliyor.

İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?

Galiba şu cümle olurdu. ‘Burası benim evim. Artık evim burası.’ Çünkü bu cümle bir yere ait olmanın mutluluğunu değil, bir yerde kalmaya razı gelmenin ağırlığını taşıyor. Göçün, beklemenin, yabancı kalmanın ardından gelen sessiz bir kabulleniş bu. Ne bir zafer var içinde ne de bir yenilgi, sadece hayatın dayattığı bir durakta durma hâli.

Yorum yapın