Bazı cümleler, bir kitabın ya da filmin içinde saklanmış halde karşımıza çıkar ve bir anda düşünce biçimimizi, hatta hayat yolumuzu değiştirebilir. Yazarlık da böyle değil midir zaten? İçimize düşen küçük bir kıvılcımla başlar, sonra bizi adım adım geliştiren bir serüvene dönüşür.
Bu söyleşide, yazarların kendi ilham kaynaklarına, yazma alışkanlıklarına ve iç dünyalarına samimi sorularla dokunuyoruz. Her yanıt bir sahneye dönüşüyor, her sahne okura yeni bir kapı aralıyor.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat kitabı “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” diye başlar. Sizin şimdiye kadar okuduğunuz kitaplar arasında hayatınızı değiştirmese bile etkilendiğiniz, okumasaydım çok şey kaybederdim diye düşündüğünüz bir kitap var mı?
İlk gençlik yıllarımda okumuştum Yeni Hayat’ı ve o ilk cümle beni çok etkilemişti. Etkilendiğim, kendimi bulduğum çok kitap var. Bunlardan birkaçını anacak olursam Leyla Erbil’in Cüce’sinin, ayrı bir yeri var bende. O kadar çok altı çizili cümle var ki içinde. “Biz de öyle kasvet çağının çocuklarıydık: Kederin rengini hala çıkaramadım alnımdan…” (s.20)
E. Canetti’nin Körleşme’si de algımı değiştiren kitaplardan. O muhteşem iki bölüm: Dünyasız Bir Kafa ve Kafasız Bir Dünya. Mülkiyet kavramına bakış muhteşemdir.
Yazmaya başlamanıza ya da yazı biçiminizi dönüştürmenize ilham olan bir film oldu mu? Olduysa hangi sahne sizi etkilemişti, bizimle paylaşır mısınız?
Filmler hep ilham verici yazma serüvenimde. Tarkovski’nin Ayna filmindeki o giriş sahnesi beni çok etkiler örneğin. Çitin arkasındaki uzaklara dalıp gitmiş kadın görseli.
Yine Lizbon’a Gece Treni’ndeki köprü üstündeki intihar eden kadın sahnesi.
Haruki Murakami, yazarlığın bedensel güç gerektirdiğini ve her gün koştuğunu ya da yüzdüğünü anlatır. Sizin düzenli bir spor alışkanlığınız var mı? Varsa bu fiziksel pratiğin yazma sürecinize etkisi nedir?
Ben düzenli yürüyüş yaparım. Yürürken zihnimi de düzenlerim bir taraftan ya da yoğun dönemlerimde zihnimi boşaltmak açısından yürümek inanılma iyi gelen bir egzersiz. Pilates de yapıyorum ama yürümenin keyfini hiçbir şeye değişmem.
Virginia Woolf, “Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın…” diyerek birçok kadına yazma cesareti verir. Bu sözden yola çıkarak, siz yazmaya yeni başlayan birine ne tavsiye ederdiniz? Bir yazarın en başta hangi gerçeğe ya da duruma hazırlıklı olması gerekir sizce?
Kendine Ait Bir Oda’yı yıllar önce okuduğumda yeni ufuklar açmıştı bana. Zaten deneyimlediğim şeylere başka açılardan da bakar olmuştum. Yazmak isteyenlere ilk tavsiyem şu olurdu: Vazgeçmesinler, yol engebeli, birçok moral bozan unsur olacaktır ama yazmakta ısrar etsinler.
Bir kitap çıkardığınızda herkes sizi okumayacak ya da herkesin beğenisini de kazanmayacaksınız. Öncelikle bunları göze almak gerekir.
İnsanlar genelde okudukları kitabın altını çize çize okur. Peki siz bir yazar olarak kendi yazdıklarınız arasında altını çizeceğiniz bir cümle seçseniz, hangisi olurdu? Neden?
Rüzgârla Gelen öykümün başına yazdığım “İpin rüyasıdır kendi uçurumuna el uzattığı” dizesi aklıma ilk gelen oldu. Hüzünlü bir öykü, yine bir kadın dramı. Kadın, çamaşır ipine asıyor kendini. İçimizdeki uçurumlara el uzattığı için sanırım.



















