
[1] Pablo Neruda
Ağaç Gölgesi, Cemre Öğün’ün Alakarga yayınlarından çıkan ilk öykü kitabı. Yazarın tercihi olmakla birlikte öykü kitaplarında sıklıkla gördüğümüz, “kitaba ismini veren öykü” durumu, çoğu zaman okura yazarın bir teklifi gibi geliyor bana. Zira yazar diğer öykülerden biraz daha onu öne atmakla, duygusal bağının yanında-azıcık abartırsak evlatlarından biriyle anılmak isteyen bir anababa cevabına dönebilir bu durum- öyküsüne olan güvenini de göstermiş oluyor. “Önce bu öyküyü oku ey okur” diyor belki ve biz Öğün’ün haklı teklifini kabul edersek eğer, dilimizde Neruda’nın mısralarıyla ayrılıyoruz öyküden: Ama bu çağın namussuzluğu yanan parmaklarıyla alnımıza dokunuyor/Kim silecek masum kanın çıkmaz lekesini?
Ağaç Gölgesi’nin kolay açılır atmosferi-köy yerinde bir sohbetin ilk temasları- git gide kararak bir sis bulutu gibi sarıyor okuru. Diyalogların herkesin konuşma sırasını beklediği kısa çizgilerle değil de, cümle cümle verilmesi ve arada da konuşan kişinin beden diline dair detayları okumamız, metne ritim katarken ayrıca daha sahici bir anlatımı da mümkün kılıyor. Örneğin:
“Bu ormancıları yolladı yolladı sözüm ona ilaçladılar. İşe yaradı mı? Dudaklarını aşağı kıvırdı, bilmiyorum. Üstüne bir on yıl koy bu çamlar, sandalyesinde arkasını döndü çamların boyunu karşılaştırabileceği bir şey arıyor, bizim şu kavaklar var ya onların yarı boyunu geçti.”(sy. 55)
“Duvardan birkaç dakika ormanın içine yürüyünce yani çok çok ötede ayakkabılarını bulduk. Çift. Parmaklarıyla iki yapıyor….Sekiz yaşında kim çıkarttı bunun ayakkabılarını?”(sy.56)
“Biz güneşe alışığız, sarıya, boşluğa” diyen ahalinin üstüne düşen “gölge” bir ormanın gölgesinden daha da öteye, bir karanlığa götürüyor elbette bizi. Artık tekinsiz, belirsiz bir yer olan ve doğası değişen köy, ağaç gölgeleri altında, yaşanılan bir yer olmaktan çıkıp ahalinin kendini savumak zorunda kaldığı bir yere dönüyor. Okur olarak biz de ışığa muhtaç bir hadisenin ağır ağır açılan yüzünü hissedebiliyoruz artık. Tıpkı engeleyemeyeceğimiz bir yangının alevini izler gibi. Nihayetinde de gölgeye girenin gölgesi kalmıyor ne yazık ki.
Öykünün duygusal atmosferinin, yine öyküde fiziki olarak vücut bulması da kitabın güçlü yanlarından biri. Tıpkı kitaba ismini veren öyküde olduğu gibi diğer öykülerde de söz konusu anlatım kendini gösteriyor. Örneğin, “Elini göğüs kafesinin üstüne yerleştirdi. Ses ondan geliyor. Gözlerini kapadı”(sy.109) cümlesiyle biten “Ardiye” adlı öyküde okura sirayet eden bu durum, özellikle “Delik” adlı öyküde, “Eski evde olandan bahsetmen komik. Aklıma olanlar geldi. Yine içi boş bir delik ama bu sefer aşağı bakıyor. Oradan da beni dikizliyor olamazlar değil mi?”(sy.22) cümlesiylenepey ifşa ediliyor. Ama yine de olmamışlığın, yamanamamanın resmini çok net hissediyoruz.
Mamafih, “Delik” adlı öyküyü okuduktan sonra, Bilge Karasu’nun yazdığı “Sevilmek” adlı radyo tiyatrosunu dinlemenin[1] çok isabetli olacağı kanaatindeyim. Üstüne bir de John Cheever’ın “Dev Radyo” adlı öyküsü okunursa[2], muazzam bir duygudaşlığın içinde yüzmüş olacağınıza garanti verebilirim.
Kitaba dair bahsetmek istediğim son öykü “Puset”. Daha ismiyle “göz kulak olunması gereken bir canlıyı” hemen aklıma getiren bu öykü, “Size göz kulak oluyorum” cümlesiyle son bulsa da, öyküyü tekrar okutacak kadar muazzam bir tezatla sarsıyor okuru. Çocuğuna göz kulak olan bir anneye karşılık anneye göz kulak olmak isteyen bir davetsiz bir varlığın kıskacı, “karşıdan karşıya geçmek” eyleminin basitliğinde(beceri anlamında bir basitlikten değil, her gün defalarca tekralanabilmesi, sık karşılaşılması anlamında kullanıyorum basit kelimesini) anlatılarak tehlikenin mesafe olarak yakınlığını da hiç bağırmadan ifade ediyor. “Puset” öyküsünü beğenenler, Lucy Caldwell’in Yakınlıklar adlı kitabındaki öyküleri de beğeneceklerdir.
Ağaç Gölgesi, tabiri caizse “İlle de roman olsun” diye üstümüze boca edilen nice kitabın arasında öykünün yetimliğine açılmış iyi bir kucak, dinlenecek iyi bir gölge. Oku, okut, okur.
[1] https://www.trtdinle.com/show/sevilmek
[2] “Dev Radyo” John Cheever’ın Yüzücü adlı kitabında yer almaktadır.


















