
Nils Vik’in Öldüğü Gün, ince yapısının ardında okurunu derinden saran geniş bir iç dünya barındırır. Nils, kendi son gününe uyandığında bunu büyütmez ya da dramatize etmez. Sabahın ilk ışığının duvara düşüşünü her zamanki günlerden biri gibi izler. Oysa içinde sakladığı bir gerçek vardır. Bu, hayatının onu yavaş ve sessiz bir şekilde uğurladığı gündür. Evdeki düzenin kendine özgü dinginliği, artık bir vedanın sönük ama kesin işaretleriyle çevrilidir. Grytten’in dili bu sessizliği bozmadan, neredeyse okurun kulağına fısıldar gibi ilerler ve böylece hikaye ağır ağır açılarak etkisini derinleştirir. Evdeki eşyaların sessizliği, ışığın duvardaki oyunları ve odanın her köşesindeki hafif toz zerreleri bile Nils’in fark ettiği yaşamın son ayrıntıları olarak okura aktarılır. Her küçük hareket, yıllar boyunca biriken anıların ve alışkanlıkların birer yankısı gibidir.
Nils’in yaşamı fiyortların etrafında geçen sade ve düzenli bir ritme dayanır. Yıllar boyunca teknelerin gidiş gelişlerini, suyun kıpırtılarını, kasabanın ağır akan zamanını izlemiş bir insandır. Eşinin ölümünden sonra evdeki sessizlik büyümüş fakat Nils için bu yalnızlık bir boşluk değil alışılmış bir gerçeklik haline gelmiştir. İki kızı kendi yollarına gitmiş, o ise bu sakinliği hayatının doğal bir parçası gibi taşımıştır. Grytten’in anlatımı Nils’in bu kabullenişini büyütmeden ama incelikle verir. Okur karakterin sükunetinin ardında kırgınlık değil, dingin bir bilgelik olduğunu hisseder. Zamanın ağır akışı, fiyortların derin ve soğuk sularının sessizliği ile paralel bir şekilde ilerler.
Romanın belirleyici anı Nils’in teknesiyle fiyorda açıldığı sahnedir. Suyun üzerinde ilerlerken attığı her adım hafızasının derinliklerine yapılan bir yolculuğa dönüşür. Teknedeki hayali misafirler arasında çocukluk arkadaşı, yıllar önce taşıdığı bir yolcu ya da çok eskide kalan bir dost gibi figürler belirir. Bu karşılaşmalar ne tamamen gerçektir ne de yalnızca bir hayal. Daha çok ölümün sessiz eşiğinde zihnin açtığı kapılardan içeri süzülen görüntüler gibidir. Grytten, okuru yüksek sesli duygulara zorlamadan bu anların içinde dolaştırır ve böylece kaybolan hatıralar romanın en güçlü damarına dönüşür. Nils ile konuşulan bu figürler, geçmişten gelen öğütler, hatırlanan küçük anılar ve sessiz bakışmalar aracılığıyla okura hayatın gerçek değerlerini hatırlatır.
Doğa da bu hikayede önemli bir varlıktır. Norveç’in gri göğü, fiyortların koyu suları ve rüzgarın kısa titreyişi roman boyunca görünmez bir karakter gibi dolaşır. Nils’in iç ritmi ile doğanın ritmi birbirine karışır. Suyun üzerinde genişleyen halkalar bile onun yaşamının çözülüşünü yansıtır. Bu manzaranın ağırlığı ve güzelliği Nils’in vedasını hem daha hissedilir hem de daha kaçınılmaz kılar. Okur, suyun sessiz dalgalarını izlerken Nils’in zihninde dolaşan anıların, kaybolan yüzlerin ve hatırlanan küçük mutlulukların ağırlığını hisseder.
Frode Grytten gazetecilik geçmişinden gelen güçlü gözlem yeteneğini edebi bir berraklıkla birleştiren bir yazardır. Onun metinlerinde sıradan insanların sıradan günleri beklenmedik bir duygusal yoğunluk taşır. Uluslararası okurların ilgisi de bu sadeliğin içindeki derinlikten kaynaklanır. Her cümle, karakterin yaşamının bir yansıması olarak okurun zihninde yankı bulur. Sessizlik bir eksiklik değil, derinliğin kendisine dönüşür ve roman boyunca bu sükunet okuru içine çeker.
Dünya edebiyatının önemli isimleri romanı farklı açılardan övmüştür. Haruki Murakami romanın sessiz tavrını şöyle anlatır. “Grytten’in dünyasında ilerlemek kendi içime doğru atılmış uzun bir adım gibiydi. Nils’in son günündeki dinginlik beni şaşırtıcı bir biçimde sarstı.” Murakami’nin bu yorumu romanın görünmeyen ama etkisi uzun süren duygusal gücünü açıkça ortaya koyar.
Karl Ove Knausgård, hikayenin yalınlığına dikkat çeker. “Bir insanın ölüm gününü sıradan bir gündeymiş gibi anlatmak büyük bir beceri gerektirir. Grytten küçük anların içinde bütün bir ömrü saklıyor.” Knausgård’ın bu değerlendirmesi romanın gizli yoğunluğunu güçlü biçimde özetler.
Annie Ernaux hafıza temasına odaklanarak şöyle yazar. “Nils’in sessizliğinde kendi geçmişimin yankılarını duydum. Grytten hafızanın en kırılgan noktalarına yumuşak bir ışık tutuyor.” Onun bu yaklaşımı romanın kişisel tarih ile kurduğu hassas bağı vurgular.
Colm Toibin ise romanın ritmini şöyle tanımlar. “Fiyortların soğuk çizgisi ve Nils’in içindeki sıcaklık bir arada akıyor. Hikaye yavaş ilerliyor ama her cümle insanın ruhuna dokunan bir taş gibi.” Bu yorum romanın ağır ama kalıcı etkisini anlatır.
Romanın gücü büyük olaylardan değil küçük anların taşıdığı sükunetten gelir. Bazen pencereye düşen bir ışık, bazen bir eşyanın sessiz duruşu veya eski bir yüzün hafızada belirişi bir ömrün en parlak aynasına dönüşebilir. Nils’in yolculuğu bir insanın kendi hayatıyla barışmasının sade ama unutulmaz bir anlatımıdır.
Nils Vik’in Öldüğü Gün okura sessizliğin de bir anlatı olduğunu hatırlatır. Her şeyin hızla aktığı bir dünyada durmanın, bakmanın ve kabullenmenin ne kadar derin bir eylem olduğunu gösterir. Nils’in son günü tüm bir hayatın en berrak aynası haline gelir ve okur uzun süre bu sessizliğin etkisinden kurtulamaz.


















