Bursa’da Festival Zamanı | Gökçe Tokatlıoğlu

Kasım 28, 2025

Bursa’da Festival Zamanı | Gökçe Tokatlıoğlu

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası Edebiyat Festivali, 27-30 Kasım tarihleri arasında AKM Merinos Yerleşkesi’nde yurtiçi ve yurtdışından katılan yazarlar ve okurlarla buluşuyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi’nin de katkılarıyla festival kapsamında davet edildiğimiz Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun hazırladığı Antigone adlı eseri Podyum Sanat Mahal’de dün akşam izleme fırsatı bulduk.

Antiogne’nin Dramı:

Yunan mitolojisinin başkaldıran kızı, Sophokles’in Antigonesi, kral dayısı Kreon’a karşı koyar ve yasaya karşı gelerek, öldürülen kardeşini gömmek ister. Thebai kralı Oidipus’un ve İokaste’nin kızıdır. Efsaneye göre Oidipus, öz annesi İoakaste ile evlenir, annesi olduğunu çok sonra öğrenir bunun üzerine kendi gözlerini kör eder. Antigone’de babasına Atina’ya kadar yol gösterir. Taht kavgasına düşen erkek kardeşleri Eteokles ve Polyneikes’i kızkardeşi İsemene ile durdurmaya çalışan Antigone başarılı olamaz ve iki kardeş birbirini öldürür Kral Kreon’da kardeşlerden Polyneikes’i Thebai’ye ihanet ettiği için gömülmesine izin vermez. Antigone dayısının yasasını tanımaz, kardeşini gizlice gömmeye çalışır.

Oyun 1948 ve 1949 döneminde ilk Devlet Tiyatrosunda Orhan Veli çevirisiyle oynanmış. Bugün izlediğimiz ise Sabahattin Ali çevirisi. Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliğini usta sinema ve tiyatro oyuncusu Ali Düşenkalkar yapıyor. Genç oyuncu kadrosu, sahne- dekor tasarımı, ışık -hareket düzeni ve anlaşılırlığı kuvvetli aktarımı ile seyirciyi sıkılmadan, bir saat tutabildi. Tragedyalardaki çok sesli koronun revize edilmiş haliyle, genç izleyicilere cazip gelerek, tüm seyirciyi oyuna odakladılar. Koro kısmının seslendirdiği bölümlerin ritmik tarzda, rap olarak söylenmesini sağlayarak Antik çağa ait bir eser güncele uyarlanmış, başarılı bir oyun çıkardılar, buradan kutluyoruz. İzleyici katılımı çok, farklı yaş grupları arasından Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerini görmek güzeldi.

M.Ö. 440’ta yazılan bir oyun hâlâ nasıl izleniyor derseniz. Kreon ve Antigone’nin şu sözlerine kulak verelim:

KREON: “İyiyle kötünün bir olamaz kaderi”

ANTİGONE: “Öbür dünyada kim bilir nasıldır iyinin tanımı”

KREON: “Düşman ölse de dostumuz olamaz.”

ANTİGONE: “Nefret etmek için değil, sevmek için yaratıldım”

Antigone, Tanrıların buyruğunu yerine getirmek için, kardeşini kurda kuşa yem olmasına göz yummaz, bir mezarı olsun ister. İnsancıl olmayan yasalara, kurallara boyun eğmez işte bu düşünce hem evrensel hem de zamansızdır. Oyunun başında yüzlerinde mask olan Kral Kreon’a benzeyen sıradan halk bile sonunda masklarını Kralın önüne koyar ve kendi vicdanlarını ve ahlak anlayışlarını sorgularlar. Zincire bağlanan Antigone ‘nin çığlıkları Thebai halkı arasında ağıta dönüşür.

Eseri 1953 yılında Metafiziğe Giriş adlı kitabında Heidegger’de siyaset felsefesi açısından yorumlamış, kısa bir bakış atalım:

Oyunun iki merkezli yapısıyla ANTİGONE ve KREON üzerinde odaklanıyor. Kralın, devletin, iktidarda olanın hükümdarlığına karşı bireyin zorlayabildiği sınırlara ve olanaklara işaret eder. Kreon gelenekçi bir figürken, ANTİGONE otantik bir eyleyen ve tekinsiz bir yaratıcıdır. Heidegger’e göre Antigone’nin Kreon’a ve polisin değerlerine karşı çıkışıyla sonuçlarını katlanacağı bir trajediye sürüklenirken, daha önce düşünülmeyen şeyleri düşündürerek yeni olanaklara kapı aralar. Bir yapının parçası olarak tanrılardan, tapınaklardan, düşünürlerden, devlet adamlarından, ordudan ve halktan bahsedilir. Bir devlete siteye ait olma durumuyla varoluşu tasvir edilir. İki karakterin mücadelesi de böyle bir tarihsel yapının içinde anlam kazanacaktır. Antigone’yi yersiz, yurtsuz bırakan kendi trajik kaderini aynı zamanda sitenin kaderi yapma arzusudur. Politik olanın yeniden kurulması ve ahlaki yargılar, geleneğin başka yorumlanmasıyla mümkün olacaktır. Antigone, söylenilmeyeni söyleyerek kendi tarih ve geleneğini yeniden yorumlayarak ontolojik bir fark yaratır. Ancak bu kendi yalnızlığını ve trajik sonunu hazırlar*.

Bursa Edebiyat Festivali’nin bu yılki teması   CESARET olmuş, Antigone sadece Thebaililer için değil insanlık için de unutulmaz bir kadın kahraman.

Üç gün sürecek festival kapsamında Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere ve Türkiye’den 16 sanatçı okurlarla buluşacak. BUEF 2025’’te konuk olarak katılacak yazarlar: Ayda Konez, Ayfer Tunç, Ayşen Işık, Dimitri Verhulst, Enne Koens, Ezgi Tanergeç, Georgi Gospodinov, Hannah Peck, Jente Posthuma, Maylis de Kerangal, Melisa Kesmez, Miray Aydın, Nermin Mollaoğlu, Niels Overgaard, Ova Ceren ve Yasemin Temizarabacı .

Bursa Belediyesi’nin Kültür Dairesi öncülüğünde yapılan kültür ve sanat faaliyetleri çok yönlü. Kent içinde bulunan Tayyyare Kültür Merkezi ve Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezini hem öğrenciler hem halk kullanabiliyor. Kütüphaneler, atölyeler, öğrenciler için açılan müzik kurslarıyla herkesi bekliyor. Tayyare Kültür Merkezi’nde 30 Kasım’da sona erecek olan güncel bir sergi, Nuri İyem ve Nasip İyem’in resim ve heykelleri yer alıyor. Serginin adı:

Gözlerimin Önündesin

Türkiye’de sanat tarihi açısından konumlandıkları yer tartışılmaz. İnsan odaklı bir dünyanın bitmeyen arzusu ve inancıyla üretmiş İyem ailesi.

Nasip ve Nuri İyem İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademi’sinde aynı dönemlerde okurlar,60 yılı aşkın birliktelikleri meslek hayatları özel hayatları aynı noktada başlar ve hiç ayrılmazlar. Yıllarca Nuri İyem’in ismini bildik ama eşinin işleri o kadar öne çıkmamıştı, Nasip İyem’i ve eserlerini bu sergiyle daha yakından görebilir ve etkileyiciliğini hissedebilirsiniz.

Nasip İyem evlenince 1944’te okulu bırakır, savaş sonrası ekonomik kriz nedeniyle, Nuri İyem kitap ve duvar resimleri yaparken Nasip İyem de tekstil ve seramik atölyelerinde çalışır. Nasip İyem’in çocukluğu Gönen’de geçer, dayıları çömlekçidir, yaşıtları kız bebeklerle oynarken o kendi yaptığı kilden bebeklerle oynar. Eserlerinde, seramik dekoratif öğe olmaktan çıkmış ve Anadolu topraklarının bereketli tanrıçaları, kadınlar, Kibele esintisi taşıyan anne çocuk figürleriyle arkaik dönemi günümüze taşır.

En son 2004 yılında birlikte sergi açıyorlar ve ikisi de 90 yaşlarında hayattan ayrılıyor. Zorlu bir hayat mücadeleleri oluyor hem çalışmak hem çocukların büyümesi, resme vakit ayıramamak ama hep biliyorlar ki sanat onlar için nefes almak kadar yaşamsal. Nasip İyem’de kendi atölyesini açma fikri Eczacıbaşı’nın atölyesinin kapanmasıyla başlar. Bu fikri veren de Halikarnas Balıkçısıdır. Atölyesinin fırınını bir bankanın Galatasaray şubesine yaptığı duvar panosundan aldığı ile öder. Önce evinin balkonunda çalışır sonra atölyesini açar. Birbirine aşık ve sanatıyla yaşamış iki insanın üretimleri Gözlerimin Önündesin sergisinde sizleri bekliyor. .

* Özgür Emrah Gürel’in Heidegger’de Politika ve Tragedya adlı makalesinden özetlenmiştir.

Yorum yapın