
Dağhan Baydur’un hayatını anlatan Yalnız Kovboy, Doğan Solibri Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Yalnız Kovboy, Türkiye’de müzik sektörünün şekillenmesinde büyük rol oynamış bir ismin, Dağhan Baydur’un hayatını, müzikle, telif hakları mücadelesiyle, mizahla ve inatla örülmüş bir serüven olarak anlatıyor.
Gazeteci-yazar İzzeddin Çalışlar’ın kaleme aldığı bu biyografi, Baydur’un çocuk yaşta Beatles tutkusuyla başlayan müzik yolculuğunu, Eurovision sahnesinden Muzikotek’in kuruluşuna, MESAM’ın doğuşundan telif mücadelesine kadar uzanan benzersiz bir hikâyeye dönüştürüyor.
Okur, bir yandan genç bir müzisyenin hayallerine, diğer yandan 1980’lerden itibaren Türkiye’de telif hakları ve müzik endüstrisinin dönüşümüne tanıklık ediyor. Kitapta yer alan anılar, dönemin kültürel atmosferine ışık tutarken, Türkiye’nin müzik tarihinde unutulmuş sayfaları yeniden açıyor. Baydur’un yarım asırlık emeği, yalnız bir kovboyun adalet arayışı gibi anlatılıyor: mizahla, cesaretle, kimi zaman da yalnızlıkla. Yalnız Kovboy, sadece bireysel bir biyografi değil, aynı zamanda Türkiye’de müzik endüstrisinin ve kültürel dönüşümün kroniği.
Kitaptan
1987 yılında, idealist ve çok bilmiş bir tavırla ne kültürel yapısı ne iç organizasyonu ne de genel kurul işleyişi hakkında fikrim olan Müzik Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin (MESAM) Nevzat Sümer tarafından kuruluşuna tanık oldum. “Alaturkacılar” diye adlandırılan, tek bir tür müzikle uğraşan üye profili vardı. Bu yapıyı değiştirerek dünyadaki başarılı örneklere benzeyen, her müzik türünden eser sahiplerini kapsayan bir piyasa yaratabileceği düşüncesiyle aralarına daldım. Kendime kanunsuz kasabaya atanmış iyi kalpli şerif rolü biçmiştim. Ne John Wayne kadar sert ne de Burt Lancaster kadar olgundum ama fikrim ve niyetim çok netti. MESAM’a ne kadar klasik müzik, caz, pop, rock bestecisi ve söz yazarı üye kazandırırsam, birliğin de o kadar güçleneceğini, toparlanacağını ve kurumsallaşıp bütün eser sahiplerine faydalı olacağını düşüyordum. Bu yüzden ulaşabildiğim her eser sahibini üye yapmaya çalıştım.
MESAM’a kazandırdığım ilk üye Barış Manço oldu. Moda’daki evinde piyanonun başında buluştuk. Anlattıklarımı dinledi ve “Tabii Dağhan kardeş, tabii gelirim. Seni yıllardır takip ediyorum. Bugüne kadar hiçbir yanlışına şahit olmadım” dedi. Unkapanı plakçıları ne kadar karşı çıkıp üye olmaması için baskı yaptılarsa da onları değil, beni dinledi ve üye oldu. Ardından Emin Fındıkoğlu, Timur Selçuk, Onno Tunç ve Sezen Aksu geldi. Birçok tanınmış eser sahibinin yanında hiç tanınmamış olanları da ikna edip üye yaptım. O ara Fuat Güner de şerif yardımcısı rolünde bu işe baş koydu ve bana ciddi destek oldu.
***
Plakçılar piyasada baskıyla hâkimiyet kurmuştu ama tıpkı Daltonlar gibi beceriksizdiler. Eser sahiplerinin birliğe katılmasına karşı çıkıyor, gerektiğinde tehdit ediyor, onlardan tırsanlar da bizden uzak duruyordu. Unkapanı zihniyeti bize takmakta haksız MESAM’ın Muzikotek sponsorluğunda yapılan etkinliklerinden ikisinin davetiyesi. sayılmazdı. O güne kadar canlarının istediği gibi kontrol ettikleri düzen değişiyor, yıllardır ellerine bakan ve parmaklarında oynattıkları eser sahipleri koruma kalkanına giriyorlardı. Yıllarca al takke ver külah yöntemiyle iş çevirdikleri için kendi aralarında örgütlenmeye de gitmemişlerdi. MESAM hareketi güçlenip ciddileştikçe kurdukları çarpık düzenin sarsılacağı görülüyordu. Gotham’lı Batman gibi karşılarına çıkan bu MESAM’lı İngiliz de kim oluyordu? Hem kovboy dediğinin Amerikan olması gerekmez miydi? Bu ne biçim kovboydu ki, tabancası bile yokken beli silahlıların işini bozmaya kalkıyordu?
***
Artık Unkapanı Plakçılar Çarşısı eskisi gibi değil. Müzik piyasası da küresel erişimli bir bilgisayara dönüştü. YouTube ya da Spotify’da yüz milyon izlenmeye ulaşan bir şarkı, yayın kriterlerine uydukça sahibini yaşam boyu ihya edebiliyor. Yapımcılar yeni sisteme göre kontrat yapmak zorunda kalıyor. Dünya bu noktaya haksızlıkları gidermek için formüller arayarak geldi. Dijitalleşmenin ilk yıllarındaki kaostan ümit veren yeni bir düzen doğdu. Yapay zekânın denkleme dahil olmasıyla yeni belirsizlikler ve umutlar belirdi. Olan bitenden mutlu muyum? Kısmen. Sonuçta yol boyunca olması gerektiği gibi olan hiçbir şeye rastlamadım.
Dağhan Baydur Hakkında
1949 yılında İstanbul’da doğdu. Müziğe olan ilgisi, beş yaşında aldığı piyano dersleri ve ailesi ile hafta sonları devam ettiği İstanbul Şehir Orkestrası’nın (Bugünkü IDSO) Taksim bahçesindeki konserleriyle başladı. İlkokuldan itibaren okuduğu Galatasaray Lisesi’nde, 1963’te kurduğu “The Young Beatles” grubuyla konserler verdi. Üniversite yıllarında ekonomi okurken profesyonel olarak müzikle ilgili konularda çalıştı ve Galatasaray, Denizbank ve Eczacıbaşı’nda basketbol oynadı. Üniversite sonrasında İstanbul Reklam ve Manajans’ta reklam müzikleri besteledi ve yönetmenlik yaptı. 1978’de sözlerini Hulki Aktunç’un yazdığı ilk bestesi “Sevince” ile Türkiye Eurovision elemelerini kazanıp Grup Nazar ile Türkiye’yi temsil etti. 1979’da İngiltere’ye yerleşti ve Muzikotek’i kurdu. 1980’de Christine Billington ile evlendi. Türk müziklerini tanıtan besteleri ve anonim eser düzenlemelerini uluslararası müzik bankalarına kattı. Muzikotek’i İstanbul’a taşıyarak Türkiye’nin ilk müzik yayım şirketini kurdu. Türk bestecilerinin haklarını koruma ve özgün müzik eserlerinin yurtdışı lisanslamasının yanı sıra birçok uluslararası müzik yayım şirketinin temsilciliğini yaptı ve ihtiyacı olan tüm kurumlara müzik servisi sağladı. Diğer yandan Türkiye’de müzik sektörünün altyapısının oluşturulması ve telif haklarının oturması için çaba harcadı. MESAM Yönetim Kurulu’nda görev yaptıktan sonra Türkiye’nin ikinci müzik eseri sahipleri meslek birliği olan MSG’yi kurup 2003’e kadar başkanlığını yürüttü.
İzzeddin Çalışlar Hakkında
1964 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi ve İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1986-1996 yıllarında kurucu ortağı olduğu Panajans ve Her Mecra’da reklam yazarlığı, kreatif direktörlük ve ajans başkanlığı yaptı. Bir yandan da sinemada çeşitli işler ve senaristlik yaptı. Reklam, halkla ilişkiler ve medya şirketlerine yazarlık hizmeti verdi. 1996’da serbest yazar olarak çalışmaya başladı. Gazete ve dergilerde gezi, sanat, mizah, magazin ve iletişim üzerine yazıları yayımlandı. Yazar, çevirmen ve editör olarak iki yüze yakın kitaba imza attı ve birçok tematik serginin küratörlüğünü yaptı, belgeseller üretti. Yirmi yıl boyunca üniversitelerin iletişim fakültelerinde ders ve konferanslar verdi. Söyleşiye dayalı diğer biyografik eserleri arasında Engin Cezzar’ı Takdimimdir (Doğan Kitap, 2005), Kalede Turgay Şeren (GEV, 2011), Oya Başak: Kahkahanın Derinliği (Remzi Kitabevi, 2017), Kriz Seven İletişimci: Ender Merter (Boyut, 2010) sayılabilir.



















“Türkiye müzik tarihinin en renkli figürlerinden birinin portresi: Dağhan Baydur” üzerine bir yorum