
I.
Aylak sözcüğünü çok seviyorum. Aylaklığı ve oradan-ondan türeyenleri. Evet, kendisi hem mekân yaratır hem karakter. Daha ne yapsın. Üstelik zahmetsizce eyler. İşi bu olmadığından, daha doğrusu kimse ona iş buyuramayacağından, güç değil.
Kimseye gölge etmez. Arketip değil o. Gövdelenmez; direnç geliştirmese de köklenmeye eyvallahı yoktur. Ona mektup yazılmaz, dallarına dilek bağlanmaz. Göndermesiz gönderen. İlle sınıflandırılsa sözlük karşıtı olurdu. Artık anlam. Kovulmuş dizge. Sürülmüş asil. Kimlik, adres, menzil, yurt tanımaz. Kimseye konuştuğu dili çevirmez; ünlü-ünsüz harf belletmez. Anlatma, anlaşılma kaygısı gütmez. Kaygı, endişe taşımaz. Tarihi yazılmayacak, birikimi olmayacak, beli genişlemeyecek.
Ne muktedir ne âciz. Soyunmuş kimyanın pozitif-negatif uçlarından. Çokbilinmeyenli denklemleri çözmemiş. Hesap kitap, dert nedir bilmemiş. İlle de olsaydı ona yanaşacak musibet, simyaya göz kırpacaktı zannımca. Kimseye sezdirmeden belli belirsiz bir huşu içinde döne dolaşa yumakları çözerdi. Böylece havaya sokardı bizi. Kastettiğinden hep fazlası olur çıkardık.
II.
Herşey bir yana Aylak yalnız değil. Farkında olsak da olmasak da dik durduğumuzu zannederken teknesinde onunla birlikte yalpalayıp duran biziz. Nasıl sarhoş ediyor ama. Düşmeyeceği bilgisi hücreler(in)de. Nakitsiz net çakırkeyif(iz). Onu izleyen ânında eşlikçisi. İşte bakın, bir o kadar mest(iz). Duruşlarda simetri aramak nafile; aynaya baktığında tersi görünür yüzünün. Bakışsa taklalar atmakta. Parçalanıp toparlanan, buharlaşıp yeniden beliren oluş. Beden kalem, devinim harf.
Ahengiyle hep silbaştan kurulup duran aldırışsız bir düzenek. Öyle ki gerekirse üşüdüğünde kendi sök(t)üğünü kendi dikip giyecektir; serildiğinde sedir, kıvrandığında kıyı, düştüğünde döşek, haykırdığında çavlan, saklandığında sandık………
Sözcüğün müzikli-oynak doğasında namütenahi ödüllendiren bir mekanizma saklı ama bunun pek sözü edilmez. Daha ziyade suspus kalır görünür yüzeylerde. Öne sür(ül)meyen bir değer. Işıyan mütevazılık. Yoktan vareden eliaçıklık. Yoksa neden kendisine bir kez kapılan ömür boyu müptela olsun.
III.
Onun ritmi bizde salınım. Öylesine içe işlemiş ki ezgiyi duyar duymaz kol kola esrik yürürüz yampiri. Başınabuyruk, umarsız, birlik halinde.
Rakseden endama yan yatmış şapka, hadi bir de şemsiye mesela uyardı uymasına ama kolaycılığa kaçmamalı. İmge mezarlıklarını havalandırıp durmaktan itinayla kaçınmak lazım. Aylak bunu bekler bizden. Buyurmaz ama. Konuşmadan duyurur. Ne parmak sallayış ne kaşgöz etmeler. Yolunu bulur narin diyaloğun. Çabasızca doğru kıvam(ın)a eriştirir yöresindeki bedenleri. Esnekliğini aslında doğuştan giyinmiş ama nedense henüz bunun farkına varmamış o bedenler ah nasıl da hafifinden bir temasla yenidoğan kıvamına varırlar tenin…… Böylesi görülmemiştir. Dünya silkinip kendine geldi sanacak insan.
O halde çıksın sahneye uçuşan saçlar, asimetrik uzuvlar, canlıların birbirine karışıp katı, formatlı biçimlerinden sıyrıldığı, hayali kurulamayacak türden bambaşka melezlikler……..
IV.
Aylağın görsel bir yanı da var. Değil mi ki hep hareket halinde. Nasıl paslansın, küflensin, çürüsün, toz tutsun……. Mümkün değil. Yuvarlanışından tazelik yaratıyor; geçtiği yerlere göklerle yarışmaya gönül indirmemiş hafifliğini serpiştiriyor. Yağmurunu bozdurup güneşini saçıp meltemiyle şefkat saçıyor.
Umursamadığı kesin ama ayrıca hep genç. Evet, o da var hani. Yüzünü gerdirmeden, kasları pörtletmeden dinç kalabilen kavramlardan. Hah, kavrammış diyerek bunu da makaraya alan yine o. Dalgacı olmasına dalgacı ama gaddarlığı bilmemiş, kabalığı çoktan defetmiş bir mestlik ondaki. Tiye alışın hafifliği yöneldiği özneyi de kendi meşrebine katar. Keyfine bakıyor bakmasına ya keyfin çemberini de genişletiyor aynı zamanda. Yararı sırf kendine değil. Zararı zaten yok. Öyle olacak tabii. Kaybedecek nesi var. Bereket çıngırağı. Duyabilen aşk olur.
V.
Aylağın kâinatı karış karış arşınlayan hafif adımlarını görüyorum. Uzağında değilim. Herkes gibi. İçinde, çevresinde: Çekirdek varoluş. Dünya küresinde dansederek şov yapan o maymun da eşlikçisi. Tez yazmayan antitezi evrimin.
Kimse yabana atmasın o ilkel maymun çılgınlığını, zaptedilmezliğini, kahkahasını, sezgisel sıçrayışlarında taşıdıklarını. Öyle bir çağlayan ki aylak kıtalar yerinden oynar. Neşesi kasırgaları kovalar; okyanus dalgalarına, fay hatlarına çekidüzen verir. Her kim ki o maymunları karşısına alır, onlara dair peşin yargılarda bulunur, zıpırlıklarını küçümser: Karşısında Aylağı bulması an meselesi. Aylak çoktan işbirliği yapmıştır maymun halkıyla ve birleşen kahkahalarının etkisi elbette bulaşıcıdır. Üstelik ışık hızının ötesinde. Bu bilgi hafife alınmasın: Ayak bastığımız yerlerde yüzölçümü böyle genişlemektedir.
Aylağın bir jestiyle ciltler doluyor. Yeni neslin alınyazısını ferahlık kaleme alacak. Bu yazı Aylağın yankısıdır. Yığıla-birike kendinden fersahlarca, katman katman uzaklaşmış insan soyunda sesin-tepkinin-dışavurumun-devinimin apansız kendine dönüşü. Beklentisiz sarmal.


















