Yazarın Odası: Refika Ayşegül Uzun | Meltem Dağcı

Ekim 16, 2025

Yazarın Odası: Refika Ayşegül Uzun | Meltem Dağcı

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık.Yazar Refika Ayşegül Uzun’u, arkadaşı yazar Gülsel Ceren Güneş ile konuştuk.

1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Evinde tamamen yazmak için düzenlediği bir oda var. Oraya kapanıyor. Kurumsal bir işi de olduğu için sabahın köründe kalkıp yazıyor; herkesten uzak, odaklanmış bir şekilde ve henüz günlük hayat başlamamışken. Bu nedenle ona yazarken denk gelmek imkânsız. Fakat benim gibi dışarıda yazmasını ve birlikte roman yazdığımız günlere dair anılarımız olmasını çok isterdim. Yine de bu ilginç bir anımız yok demek değil; bir gün yaklaşık bir saat romanı hakkında konuştuk, bir şeylere birlikte karar verdik. Telefonu kapattıktan beş dakika sonra “Vazgeçtim” diye mesaj attı. Kafasında netleştirene kadar yüzlerce kez fikir değiştirir, kusursuz olduğuna inana kadar da her ihtimali keşfeder. Artık yüz saat de konuşsak pek çok sahnenin bana bile sürpriz olacağını bilerek fikir veriyorum.  

2) Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Her şeyi. Çok iyi bir okuyucudur, onunla eserler üzerine konuşmak büyük bir keyif. Çok da iyi bir yazardır; eleştiriye açıktır ama işine geleni alır, gelmeyeni almaz. Bence bu her yazarda olması gereken bir özellik; yoksa ortaya beğenilme kaygısıyla yazılmış, ortalama eserler çıkar. Romanlarını yazmaya başlamadan önceki araştırma aşamasından çok keyif alıyor, en çok da bu süreçlerde konuşuyoruz. Kafasında oturttuktan sonra artık kendini kapatır, karakterleriyle baş başa kalır. Ayşegül bu sürece girdiğinde biraz dışlanmış hissederim, ta ki eserin bitmiş hâlini yollayıp sahne sahne fikrimi sorana kadar.

3)Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Sahneleri ve karakterleri çok konuşuruz çünkü yazmaya başlamadan önce her şeyi bilmek, planlamak, tasarlamak istiyor. Eserde bir yeri olmasa bile “Sence bu karakterin annesi ne iş yapıyordur?” diye sorar mesela. “Bunu da bilmek zorunda mısın? Yaz gitsin.” dediğim çok olmuştur. Çok iyi bir edebiyatçı ama içindeki mühendis de sürece müdahale etmeden bırakmıyor onu bence. İlk sahneyi bulana kadar hep gergindir, onu bulmaya çalışırken çok fikir alır. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayıp yazmaya başladıktan sonra da artık öneri almayı bırakır zaten. Ben kitaplarımın yarım ve eksik hallerini de paylaşıyorum onunla. Ayşegül bunu asla yapmaz. Editörü dışında kimse bitmemiş eserini görmez, öyle bir mükemmeliyetçidir.

4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Kahvesi, sigarası, yazar odası. Virgina Woolf’un “kendine ait bir oda”sını kelime anlamıyla alırsak Ayşegül de tam onu yapar. O yazarken tüm dünya kapısının dışında kalıyor.

5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Çok şanslı bir insan olduğum için en son kendi romanım Önden Üç Bilet’i gördüm. Fakat son zamanlarda yeni romanının araştırma aşamasında olduğu için kurgu dışı, psikoloji kitaplarıyla da haşır neşir olduğunu biliyorum. Sanıyorum en son Roland Barthes’ten Bir Aşk Söyleminden Parçalar, Salman Akhtar’dan Yalan Söylemek ve Aldatmak okuyordu. Roman olarak da Selva Almada’dan Bir Nehir Değil olmalı ama bu yazı yayınlanana kadar çoktan beş kitap daha okumuştur.

Yorum yapın