
1 Ocak 2025 akşamı Koço’da Selim İleri ile buluştuğumuzda konuştuğumuz konulardan biri de son romanıydı. Önceki buluşmamızda Cüneyt Arkın’ın yaşamından, onunla dostluklarından, anılardan yola çıkan bir anlatı yazdığını söylemiş, dosyayı bana göstermişti. Son buluşmada ise roman dosyasını yayınevine teslim ettiğini, yakında yayınlanacağını söylemişti. Yazık ki bu eserini basılı olarak görmeye Selim İleri’nin ömrü yetmedi. Birkaç gün sonra onu kaybettik.
Tanıştıklarında Cüneyt Arkın ününün doruğunda bir film artisti, Selim İleri, 22 yaşında genç bir yazardır. Öykülerinden oluşan ilk kitabı Cumartesi Yalnızlığı’nı kendi çabasıyla yayınlatmıştır. Halit Refiğ’in önerisi ve desteğiyle senaryo yazmaya başlamış, ilk senaryosu Cennetin Kapısı’nı yazmıştır. Yeşilçam’a girmeye, sinemadan hayatını kazanmaya kararlıdır. Atıf Yılmaz Günahsızlar filmini çekecektir ve senaryoyu yazması için Selim İleri ile anlaşmıştır. Filmin başrolünde Cüneyt Arkın oynayacaktır. Senarist ve başrol oyuncusu buluşturulur.
Cüneyt Arkın’la Selim İleri hemen dost olurlar. Çünkü ortak noktaları çoktur. Cüneyt Arkın adıyla sinemaya başlamadan önce Fahrettin Cüreklibatır edebiyata meraklı genç bir doktordur. Hikayeler yazmakta, tiyatro oyunlarında rol almaktadır. Çehov oynamış bir taşra doktorudur ve kendisi gibi doktor olan büyük yazarı rol model olarak almıştır. Edebiyatta inat etse 50 Kuşağı yazarlarından biri olacaktır belki de. 50 Kuşağı’nın yayını “a” dergisinde, dönemin önemli dergilerinden Dost’ta öyküleri yayınlanmıştır. ‘Kukla’, ‘Soytarı’, ‘Güneşin Kokusu’, ‘Yıldızlar Toprağı Deldi’, ‘Çöp Tenekesi’, ‘Kötü Adamlar’, ‘Aşk Şarkısı İstedi’, ‘Kalıt’, ‘İnsan Çiti’ gibi bir yığın hikâye yazdığımı söylemeliyim örneğin. Ama kötü şeylerdi hepsi de. Vazgeçtim…” diye anlatmış. Ama ünlü bir sinema sanatçısı olduğunda da edebiyata ilgisi devam etmiş. (Başar Başarır, “Fahrettin Cüreklibatır’ın Edebiyat Macerası”, İst Dergi, 31 Mayıs 2023).

Sohbetleri Çehov’la başlar Gülten Akın’ın şiirleri, Cemal Süreya’nın anıları ile gelişir ve dostluğa dönüşür. Aynı yıl çekilen ve Lütfi Akad’ın yönettiği “Yaralı Kurt” filminin senaryosunun yazılması ve çekimleri sırasında dostlukları iyice gelişir. Cüneyt Arkın’ın aslımda çekingen, içine kapalı bir yapısı olduğunu, aile ve dostlarla çevrili olsa da kendini hep yalnız hissettiğini anlar Selim İleri ve kendiyle yakınlıklar bulur.
Birlikte çok günleri geçer. Maceralar yaşarlar. Bu yakın dostluğa nokta koyan Selim İleri’nin gazetede yazdığı bir köşe yazısı olur. Selim İleri o sıralarda önce Politika’da sonra Dünya’da “Ortalık” adlı köşesinde sanat ve edebiyat dünyası hakkında güncel yazılar yazmaktadır. Bir yazısında Cüneyt Arkın ve senaryolar yazan yeğenini Nurettin Erişen’i birlikte yaptıkları bir film nedeniyle ağır bir şekilde eleştirince dostlukları biter. Selim İleri bu yazıyı yazdığına pişman olmuştur ama yapılacak bir şey yoktur. Onlarca yıl görüşmezler.
Elli yıl sonra Cüneyt Arkın televizyondan seslenir: “Selim’i arıyorum.” Selim İleri’nin felç geçirdiğini ve hastanede yattığını öğrenmiş ama telefonunu bulup ona ulaşamamıştır. Yeniden görüşmeye başlarlar. Cüneyt Arkın ve Selim İleri telefon görüşmeleriyle dostluklarını sürdürür, eski günlerden söz edip anıları yad eder, bir an önce buluşup görüşme planları yaparlar. Cüneyt Arkın, onu yazlığına davet eder.

Sonra, bir gün televizyon izlerken, haberlerde Cüneyt Arkın’ın öldüğünü öğrenir Selim İleri. “Öleceğini pek düşünmemiştim. Hele yeniden konuşmaya başladıktan sonra… Sonra akşam haberlerinde birçok kanalda birinci haberdi: Cüneyt Arkın… Öyle baktım, donuk, kaskatı. Yarın sökün edecekti anılar” diye yazmış.
Önce “yazılacak ne var ki” diye düşünür. “Yazılacak ne vardı zaten? 12 Mart’ın insanları astığı gece! Camdan çıkışımız? Daha dingin şeyler; çiçekçi çocuğun sergisini yıkıp geçişimiz… Sabaha karşı tezgâhtan yeşil erik çalışımız… O hep dargın ama bağışlayıcı bakışın!” diye yazar ama yazmadan edemez.
“Sen Diye Biri”nin kapağında Cüneyt Arkın’ın bir fotoğrafı var ama bu eser sadece bir Cüneyt Arkın romanı değil. Cüneyt Arkın’ın biyografisi hiç değil. Selim İleri, özlediği eski dostunu anar, birlikte yaşadıkları günleri, konuştukları şeyleri, paylaştıkları duyguları kısacası dostluklarını anımsarken aslında kendi gençlik günlerine, sinema anılarına da dönüyor.

Selim İleri, sinemaya büyük bir istekle girmiş, senaryolar yazmış, senaryo diyalogları kaleme almış, yönetmen asistanlığı yapmış, filmlerde rol almış, nihayet film yönetmiş. Cüneyt Arkın’ı, birlikte yaşadıklarını anımsarken o günlere, anılara dönüyor. Bir anlamda kendi sinemacılığını da yargılıyor, özeleştiri yapıyor.
“Sen Diye Biri”nin diğer boyutunda yaşlılık var. Telefonla da olsa yeniden görüşmeye, dostluk etmeye başladıklarında Cüneyt Arkın 80’lerinde, Selim İleri de 70’lerindedir. Üstelik geçirdiği felç nedeniyle yürüyememektedir, tekerlekli sandalyeye bağlanmıştır. Onlarca yıl yalnız yaşadığı evinde bakıclarla yeni bir yaşama başlamıştır ve bu yaşama alışmaya çalışmaktadır. Satır aralarında bu durumunu da anlatır.
“Sen Diye Biri’nde bir üst anlatıcı sözkonusu değil. Sadece ben, Selim, çökkün Selim, romanlık bir ortam yaratabilmek uğruna sararmış bir takım anılardan yararlanıyor. Notlarından bir de. Pek pek eski, solgun bir iki sahne, yeniden yeniden yaşatılmak istenen.
Oysa seni bütün diriliğinle yaşatmak istiyorum.” (s. 297)
Yalnız ve uzun gecelerde anılara sarılır ve yazarak avunmaya, zamanı tüketmeye uğraşır. Selim İleri “Sen Diye Biri”ni önce “anı roman” sonra “sayıklamalar” diye adlandırmış. Selim İleri’nin romanlarında iç konuşma, bilinç akımı, geriye dönüş, çağrışım gibi modern roman tekniklerini başarıyla kullandığını biliyoruz. Ve bu teknikleri her yeni eserinde geliştirdiği ve klasik roman yapısından olabildiğince uzaklaşıp türlerarası da diyebileceğimiz, kendine has yeni bir anlatı kurduğu da görülüyordu.

“Sen Diye Biri”ni de “sayıklamalar”dan çok “bilinçakışı” tekniği ile yazılmış bir anlatı olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Anlatının bir kahramanı Cüneyt Arkın’sa diğeri de anlatıcı yani Selim İleri’dir. Anlatı çemberler çizerek, sürekli yinelemelerle zamanın içinde geçmişi ve bugünü kaynaştırır. Yinelenen anılar çağrışımlar yaratır ve başka anıların hatırlanmasına neden olur. Hatırlarken de bir yandan geçmişteki davranışlarını, hatalarını düşünüp bir anlamda özeleştiri yapıyor anlatıcı.
Anlatıcı yazar bir yandan anlatıyı kurarken diğer yandan yazdıklarına dış gözle bakar ve metin hakkında görüşlerini de paylaşır. Anlatıyı adeta henüz bitmemiş, yazılmakta olan bir metin olarak sunar. Okur olarak sanki Selim İleri yazarken onu izliyor ve aklından geçenleri okuyor gibi hissederiz kendimizi.
Sen Diye Biri” hem büyük bir sanatçıya, eski bir dosta Cüneyt Arkın’a veda hem de büyük bir yazarın adeta son eserini kaleme almakta olduğunun bilinciyle yazdığı, kendiyle, anılarıyla belki de okurla vedalaşması olarak çok etkileyici bir eser.


















