“Christiesk” bir Kayahan Demir polisiyesi: Tarçınlı Düşler Çikolatacısı | Burak Soyer

Ağustos 1, 2025

“Christiesk” bir Kayahan Demir polisiyesi: Tarçınlı Düşler Çikolatacısı | Burak Soyer

Yerli polisiyenin en üretken yazarlarından Kayahan Demir’in son kitabı “Tarçınlı Düşler Çikolatacısı – Bir Pera Palas Polisiyesi”, hem son sayfasına kadar düşmeyen bir tempoyla ilerliyor hem de Demirbey’in geçmişine ait sırları da bir bir ortaya çıkarıyor. Fazlasıyla “Christiesk” bir roman olan “Tarçınlı Düşler Çikolatacısı”, diğer taraftan da Agatha Christie’nin en meşhur kitapları “Doğu Ekspresi’nde Cinayet” ve “On Kişiydiler”e en içten selamlarını gönderiyor!

Kayahan Demir, kendi kuşağının en üretken yazarlarından biri. Demir, bir polisiye yazarı olsa da onun üretkenliğini tanımlarken sadece polisiyeyle sınırlamak doğru değil. Kayahan Demir’in bu vasfını, salt bir polisiye yazarı olmasıyla değil, senede aşağı yukarı iki kitap yazmasından ötürü, totalde üretken bir “yazar” olarak değerlendirdiğim için dile getiriyorum. Ayrıca haybeye de yazmıyor Kayahan Demir. Matematik ve çift anadal olarak Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’yle beraber tarih diploması da bulunan Demir, “okulluluğunu” da kitaplarına iyi yedirirken her kitabı için en az sekiz-dokuz kaynaktan yararlanan, iyi kurgulayan, yan karakterleri de yerli yerine oyuna dâhil etmesini iyi bilen bir kalem.

Kayahan Demir, geçtiğimiz 2024’ün Şubat ayında “Kayıp Sırlar Muhafızı / Bir Zamana Yolculuk Polisiyesi” kitabında okurla tanıştırdığı, geçtiğimiz Ağustos ayında da “Sidelya – Yüzen Ada” romanında daha yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Beyoğlu’nun acar hafiyelerinden Demirbey’in maceralarını anlattığı, Genç Timaş Yayınları etiketiyle yayımladığı “Tarçınlı Düşler Çikolatacısı – Bir Pera Palas Polisiyesi” adlı yeni romanında yine ünlü Beyoğlu Hafiyesi Demirbey’in başrolde olduğu, “tatlı” ve soluksuz bir roman koyuyor önümüze. Demirbey’in kendisi başta olmak üzere, üstte saydığım kitaplarındaki yedi karakterin de davetli olduğu “Tarçınlı Düşler Çikolatacısı” adlı bir dükkânın, Beyoğlu’nun incisi Pera Palas Oteli’ndeki açılışında işlenen cinayetleri konu eden roman, hem son sayfasına kadar düşmeyen bir tempoyla ilerliyor hem de Demirbey’in geçmişine ait sırları da bir bir ortaya çıkarıyor. Fazlasıyla “Christiesk” bir roman olan “Tarçınlı Düşler Çikolatacısı”, diğer taraftan da Agatha Christie’nin en meşhur kitapları “Doğu Ekspresi’nde Cinayet” ve “On Kişiydiler”e en içten selamlarını gönderiyor!

Her şey, ünü artık Beyoğlu’nu aşmış olan Hafiye Demirbey’in, Tarçınlı Düşler Çikolatacısı adlı gizemli birinden, dükkânının açılışı için Pera Palas’a davet edilmesiyle başlıyor. Normal şartlar altında Demirbey’in böylesi bir davet alması, onun aklında soru işaretleri bırakması gerekirken, Beyoğlu’ndaki suçluları yakalayarak edindiği şöhret ile artık sosyete dergilerinde bile boy göstermeye başladığı için bu tür davetler, Demirbey’e normal geliyor. Kendisi de davete icabet edip, belirlenen tarih ve saatte Pera Palas Oteli’ne gidiyor. Dışarıda kar, kış, kıyamet koparken Pera Palas Otel, namına yaraşır bir şekilde dükkân açılışını kutlamak için gelen konukları karşılıyor.

Konuklar arasında Demirbey ve kız kardeşi haricinde beş kişi daha var. Hepsi de birbirinden farklı mizaçlara sahip. Ancak Pera Palas’ın demirbaş personeli Yakup Ali, herkese aynı samimimi muameleyi göstererek tüm misafirlere odalarını gösteriyor. Konuklar odalarına yerleştikten sonra açılışın yapılacağı saatte otelin pastane bölümünde toplanıyorlar. Tanışma faslı başlıyor. Saat ilerliyor, hava iyiden iyiye kötüleşiyor. Herkes merakla Tarçınlı Düşler Çikolatacısı’nın gelmesini beklerken bir anda elektrikler kesiliyor. Bu hava koşullarında elektriklerin gitmesi kimseye anormal gelmiyor. Ancak ışıklar tekrar yandığında tüm davetliler, önlerinde birer not buluyor. Notların hepsinde de şu ifadeler yer alıyor: “Pera Palas’ta 7 gizemli misafir… 7’si de katil, 7’si de maktul.”

İlk başta notta yazıldığı gibi bir olayın gerçekleşmesi mümkün olmadığı için bunun bir şaka olduğunu düşünen konuklar ilk cesetle karşılaştıklarında işin rengi değişiyor. Demirbey bunun bir cinayet olduğuna kanaat getirerek hemen duruma el koyuyor ve o ândan itibaren herkesin şüpheli olduğunu, Pera Palas’ın da artık bir cinayet mahalli olduğunu söyleyerek gayrı resmi soruşturmasını başlatıyor. Otele kimsenin girmesine ve dışarı da kimsenin çıkmasına izin vermeden cinayet üzerine araştırmaya başlamışken bir numaralı şüpheli konumundaki kişi de cinayete kurban gidince işler çığırından çıkıyor. Demirbey bütün kuşkularını, yılların getirdiği tecrübeyle birleştirerek en ufak detayları da gözden kaçırmadan soruşturmasını derinleştiriyor. Ancak zaman azalıyor ve her olası şüpheli yeni bir cinayete kurban gidiyor. Son cinayet işlendikten sonra ise Demirbey’i şoka uğratan bir şekilde maktuller birer birer canlanıyor! Ve ardından Demirbey’in kardeşi Dilruba da olmak üzere herkesin bütün sırları bir bir ortaya dökülüyor ve tüm gerçekler, tüm gerekçeleriyle açığa kavuşuyor.

Pek tabii okurun merakını cezbetme pahasına da olsa bunları yazmayacağım ancak Demirbey’in daha önce bir şekilde temasa geçtikleri kişilerin birbirileriyle olan ilişkileri, cinayetleri işleme sebepleri romanın yönünü tamamen başka bir tarafa kaydırarak zincirin son halkasını tamamlıyor. Ama Demirbey’in, bu olayın altından da alnının akıyla çıktıktan sonra bu kez, Tarçınlı Düşler Çikolatacısı’nınkine çok benzer başka bir davetiye alması, Kayahan Demir’in, Demirbey defterini kapatmaya henüz niyeti olmadığını gösteriyor…

Yorum yapın