
Karina Yayınevi tarafından basılan Zehra Didem’in ilk kitabı raflarda. Kitap tanıtım yazılarının özelliği, eleştiriden çok inceleme yazısı içeriğini taşımasıdır. Tüm sanatlar dilsizken eleştirinin konuşmasını da Nabokov gevezelik olarak görmüş. Yaptığımız da akademik edebiyat incelemesi değil, edebiyat gazeteciliğidir. Başka bir okumaya ses vermek, yapıta bir yorum katmak, yeni bir anlam örgüsü yaratmaktır. Yapıtın farklı açılardan algılanıp yorumlanması, ona estetik değer katar.
Edebi bir eseri incelemenin iki önemli yolu; nasıl ortaya çıktığı ve neyi yansıttığına bakmaktır. Metinde yaratılan anlam ve imgelem (yani zihinde canlanan, gösterilen içerik) ise metnin yazarına aittir.
Şair’in dediği gibi:
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara, bana, kediye, güneşe bir de ömrümüze….*
Yazarın ilk kitabı da suyun şavkının, yaşamın sunduklarının yansıması aslında. Yaşam dediğimiz, kendimiz dışında olanla kurduğumuz ilişkiler bütünüdür. Bir bilincimiz var ve içinde bulunduğumuz durumları düşünüyoruz, dış gerçekliğe de ihtiyacımız var. Kendimizi, dünyayı, yaşamı anlamak çabası eksik olmuyor üstümüzden. Dünyayla ilişkimizin farklı boyutları da var hissedişler, duyuşlar, duygulanımlar gibi.
Hassasiyet ve suhuletle yazılan yedi farklı öyküde; anlatılanın ruhu, sözünün gücünü, gerçekliğe yakın kurgulardan alıyor. İç Anadolu coğrafyasına, anlatıcının dünyasına, çocukluk hayal bahçesine açılan her kapı, her öykü, metni okuyucuya da açıyor. Öykülerde, bir köşede unutulan insanların, yerlerin, estetik ve düşünsel yaklaşımla bütünleşerek aktarımını, yazarın kendi kişisel-tarihsel mirasına sahip çıkmasını, büyüdüğü coğrafyanın yerelliğini, mesleki geçmişi olan öğretmenliği yansıtmasını görürüz. Geçmişle konuşması ve konuşturması, diyaloglardaki canlılık, doğallık ve inandırıcılık, kahramanların duygu durumlarını betimleme, karakterlerin öykülerin sonundaki uzlaşmacı tavrıyla anlatıcının varoluşçu ve gerçekçi yanını vurgular. Zaman ve mekânın kullanımı, olay örgüsünün kurulması, metnin kendine ait bir zamanının yanı sıra dünyasının oluşu ve okuru bu yolculuğa davetiyle, toplumsal-kollektif bilinç ve mevcudiyetlerde nasıl ve nerede durduğunu bilen, gerçekliğe içinden bakarak, yazmanın yolunu bulmayı başaran bir anlatıcı ZEHRA DİDEM. Şehirlerin insan ruhunu şekillendirdiğini söyler Oğuz Atay, yazar da bundan azade değil, çocukluğu küçük bir Anadolu kentinde geçer. Karakterlerin diyaloglarında taşra insanının, kalenderliği, bilgeliği, şehirli insana ders verir gibi kimi sözleri öykülerde göze çarpar.
Öyküler her ne kadar gerçek hayattansa da; durumlar ve aktarılanlar, öykülerin bitişleri gerçekliğin acımasızlığı ve sertliği karşısında yazarın bilinçli müdahalesiyle, uzlaşmacı yaklaşımıyla telafi edilir.
İlk öykü Hesaplaşma: Geri alınamayan geçmişin, insan hayatında bıraktığı derin izleri ve geç bir yüzleşme hikâyesini anlatırken, karşılaşmaların yaşamdaki yerini sorgulatır. Karakterin yanlış davranışı çatışmanın başlangıcı olarak kurgulanır ve iç görü kazanışıyla çatışma çözülür.
Hoşçakal Kapadokya’da: Etnisite ve din ayrımın yoğun yaşandığı mübadele dönemi ve öncesini kavuşamayan iki gencin hikâyesiyle; yarattığı dünyanın sokakları, evleri, okuyucuya gerçekten varmış hissini verir. Yaşadığı coğrafyanın tarihine uzak kalmadan anlatır. Yüzyıl öncesi yaşananların, mübadillerin, bir yeri yurt saymaları ve nasıl uzaklaştırıldıklarının öyküsü, kitabı bitirince de sizde en çok yaşayanı.
Kaçak’ta büyük şehirden taşraya, kısa süreli kaçan bir beyaz yakalının nereye ait olduğunu sorgulamasını,
Uyku’da farklı sınıflardan gelen üç kişinin en temel insani ihtiyaçları olan uykuya nasıl düştüklerini,
Yokuş’ta taşrada yetişen Seher’in öğretmen okuluna giriş sınavı mücadelesini, kız çocuklarının eğitimlerine devam etme arzusunu ve bir yığın toplumsal kısıtlamalara maruz kalarak büyüme çağına gelişlerini,
Yuva ‘da bir huzurevinde yaşananlara, yaşlılık ve dostluk temasına insancıl bakışı
Formüllerde fizik öğrencisi, market çalışanının, sürrealist atmosferde geçen, farklı zamanlara yolculuğunu ve gerçekliğe dönüşüyle,hayat amacını buluşunu okuyacaksınız.
Bu toplumu, kentliyi, taşralıyı, yereli anlatan, dünü bugüne bağlayan tarihselliğe de pencere açan yalın dili ve gerçekçi anlatımıyla, sıradan yaşamın içinden öyküleri bulacaksınız.
*Nâzım Hikmet, Masalların Masalı adlı şiirden.
















