
Zeynep Paftalı’nın Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan Nergis Zamanı adlı romanı, yalnızlık, aile bağları, travmalar ve kadın olmanın çok katmanlı gerçekliği üzerine inşa edilmiş, içsel dünyaya dönük bir metin olarak okurla buluşuyor. Roman, görünüşte sade yaşam hikayeleri anlatıyor, fakat satır aralarında ve fonda toplumsal kodlara, suskunluk kültürüne ve bireysel belleğin tortularına ritmik dokunuşlar yapıyor. Romanın ilk satırları itibariyle müziğe, ritme, notlara, seslere çok önem verildiğini anlıyoruz.
“Bir bateri solo: Ritmik, düzenli, hep aynı grupla biten. Trum trum, tram tram, tutum, tum, beng!”
Çünkü Zeynep Paftalı odağa aldığı tüm tematik motiflerin duyulmasını, seslerle de algılanmasını istiyor. Yazmak edimini başa koyarsak, Zeynep Paftalı görsel dünya ile görme, duyma ve anlamaya yönelik tüm duyularımızı harekete geçirmek isteğiyle yazıyor. Bol karakterli ve bu karakterlere istinaden çokça hikayeyi içinde barındıran Nergisler Zamanı odağa bir kadının hikayesini yerleştiriyor aslında. Bir kadının hikayesi diğer tüm karakterlerin hikayesine dokunuyor ve etkiliyor. Mekan olarak bir otelin seçilmesi ise neresinden bakarsak bakalım hikayenin perspektifini bambaşka kılıyor.
Nergis Zamanı,nın başkahramanı Kadın’ın hayatı çocukluğundan yetişkinliğine kişisel dönüşümünü izleyen bir kurgu ile anlatılıyor. Geçmişinden ve şimdiki zamanın baskılarından kurtulmak isteyen Kadın yalnız kalmak, artık istediği şeyleri yapmak, yazmak ve üretmek adına İngiltere’de bir otele yerleşiyor. Kadın’la beraber bir Adam, Resepsiyonist, bir aşçı, orta yaşlarda bir çift, otel sahibi gibi diğer karakterlerle beraber mekan sadece bir otel olmaktan çıkarak çok sesli bir koroya dönüştürülüyor. Otel içindeki tüm bileşenleri ve ayrışmaları ve de çatışmalarıyla bir eşik, bir değişim alanını sembolize ediyor.
“Halbuki şimdi yarı şeffaf sularda geçen zamanı biçare izliyoruz. Masanın ve umursamaz hayatların kirli kıyılarında duruyoruz. Bizim yaşayamadıklarımızı yaşayanları kıskançlıkla izliyoruz. Kaderin değişebileceğine dair yarından medet umuyoruz.”
Romanın merkezinde, kadınların kuşaktan kuşağa aktardığı sessizlik ve suskunluk kültürü var. Kadın’ın annesiyle olan ilişkisinde görülen soğukluk, duygusal uzaklık ve konuşulamayanlar, yalnızca bireysel değil, tarihsel bir sessizliğe işaret ediyor. Bu yönüyle Nergis Zamanı, “anneler ve kızları arasındaki konuşulamayanlar” edebiyatının bir örneği olarak okunabilir. Ayrıca romanın bu yanını en destekleyen unsur hikayenin, kronolojik bir çizgide ilerlemeyip; aksine, belleğin işleyişini takip edercesine zamanlar arası geçişlerle örülerek yazılması. Bu unsuruyla roman, sadece Kadın’ın değil, aynı zamanda bir kuşağın –annelerin, kız çocuklarının, suskun kadınların– hikâyesini anlatması adına önem kazanıyor.
Katmanları biraz daha açacak olursak, bastırılmış bir çocukluktan gelen, suskunlukla büyüyen ama bir yandan da her şeyin farkında olan bir kadın portresi sunuluyor roman boyunca. Annesi ise duygularını göstermeyen, sevgisini ifade etmeyen ama kendi çapında güçlü duran bir figür. Aralarındaki ilişki, sevgiyle şekillenmemiş bir bağımlılığın psikolojik örüntüsü. Yan karakterler –özellikle aile büyükleri– ise bu sessizlik zincirinin halkaları gibiler. Fakat bu halklar zorlayıcı ve yargılayıcı. Çıkışsızlık ve özgürlük arzusu aslında bu aile halkalarının hayatlarımızı ne denli etkilediği ile doğru orantılı olarak oluşuyor. Bir otele yerleşme ve burada düşünme, çareler arama isteği de bu şekilde ortaya çıkıyor.
Bu noktada hikayeye dair ortaya çıkan başka bir katman daha var: Sağlıklı bir ruhla yaşamaya engel teşkil eden, ölüm ve yas duygusu. Bu duygu çok belirgin olarak işleniyor. Ölüm ve yas gerçekten yok belki fakat hissiyatı ve yarattığı ruh hali gerçeğinden beter durumlar yaratıyor. Mekanda, zamanda, düşüncelerde değişikliğe gidilme uğraşı içerisinde olunsa da bilinçten ve duygulardan sökülüp atılamayan ölüm (Yani yok olma isteği) ve yas (Yani yaşanamamış bir hayatın yasını tutma ruh hali) metin boyunca peşimizi bırakmayan kıskaca dönüşüyor.
Gelelim kitaba da ismini veren nergis çiçeğinin varlığına. Hikaye boyunca nergis çiçeği hem bir zaman göstergesi hem de metafor olarak öne çıkıyor. Nergis’in açtığı zamanlarda yaşanan kırılmalar, hatırlamalar ya da içsel çözülmeler doğayla zamanın iç içe geçmesini simgeliyor. Doğanın döngüselliği, romanın yapısal formuna da sirayet eder. Aynı otel gibi, nergis de bir karakter gibi var romanın içerisinde. Hatta tüm içe atılmış, söylenememiş duyguların ifadesi olarak var. Hikayenin bu anlarında nergis çiçeği salt çiçek veya salt metafor olmaktan çıkıyor, canlı, anlayan ve anlatmak isteyen bir varlığa, karaktere dönüşüyor
Zeynep Paftalı’nın hikaye boyunca yansıttığı dil öğelerinden bahsetmek gerekiyor. Şiirsel bir dil tercihi ile yazıyor Paftalı; kısa, kesik cümlelerle örülü anlatım tarzı, duyguların yoğunluğunu artırıyor. Yazar, özellikle iç monologlarda sade ama derinlikli bir dil tercih ediyor. Yer yer diyaloglar akıp gitse de hikaye içsel monologlar güçlü bir şekilde yer ediniyor metin boyunca; bu da romanın içe dönüklüğünü ve karakterlerin yalnızlığını güçlendirir. Betimlemeler ise atmosfer kurmada etkili bir araç olarak kullanılıyor; özellikle otel içi mekânlar ve doğa tasvirleri, karakterlerin ruh halini yansıtan bir aynaya dönüşür.
Nergis Zamanı, bir sessizlik anlatısı olarak kendi özgün sesini yakalıyor. görünürde küçük, ama etkisi büyük bir roman. Kadınların iç dünyasına, kırılmalarına, susuşlarına ve geç gelen yüzleşmelerine dair samimi ve dürüst bir anlatı sunuyor bizlere. Yolunun açık, okurunun bol olması dileğiyle.
edebiyathaber.net (7 Temmuz 2025)



















