
1946 doğumlu,1968 gençlik hareketinin önde gelen aktivistlerinden, siyasal, toplumsal mücadelenin içinde yer almış bir aydın olan Gün Zileli ile yapılan nehir söyleşi kitabı Lejand yayınlarından Ekim 2025’te basıldı. Söyleşiyi yapan Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu, öykü ve şiir yazarı Ramazan Güngör.
Dünya bir bilmece ise, Gün Zileli de ortaya çıkarılması gereken gerçekleri arayan, yorumlayan bir karakter. Bu nehir söyleşi kitabıyla; çocukluğundan şimdiye dek yaşamında iz bırakanları, mücadelesini, 80’lerden 90’lara yurt dışındaki yaşam deneyimlerini ve zorluklarını Bakunin’i okuduktan sonra nasıl anarşizmi benimsediğini, asi çocuk Gün Zileli’nin yaşamına tanıklık ediyor; arkadaşlığa, aşka, cinselliğe, evliliğe, devrime, inanca, ölüme dair düşüncelerine kulak veriyoruz. Çocukluğunda kendisini “Pardayanlar”la özdeşleştirir, (hani kralın arkadaşı olup, kralın ricasını yerine getirse de hiçbir imtiyaz istemeyen yoksul hayatına dönen şövalye) atak, onurlu, mizah duygusu yüksek, haksızlığa tahammül edemeyen ruhunu aileden de gelen karakteristik özelliklere bağlar. DTCF’de felsefe okur, politikayla ile ilgilidir; mevkiye, kariyere çok önem vermeyen başat kişiliğe sahiptir. 1969’da FKF’de (Fikir Kulüpleri Federasyonu) muhalefet başkan adayıdır ve ardından Dev-Genç mücadelesine kayar. TİP ve TİİKP(Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi)içinde yer alır. O dönemde Türkiye’deki siyasi hareketler içinde önemli yere sahiptir bu iki örgütlenme. 1960’larda atak devrimci,70’lerde parti yöneticisi olur.1974’te Aydınlık ve 75’te Halkın Sesi gibi haftalık siyasi dergileri çıkaran grupta yer alır. 1980’lerde aranır ve yurt dışına çıkar.
Edebiyatla da uğraşır Gün Zileli; yine 1969’ların sonuna doğru roman yazmak, “küçük burjuvaca” bulunduğu için, toplumsal hareketlerin içindeki kavgalar onu edebiyattan uzaklaştırır. Göçü, sürgünlüğü, hasreti yaşar, ana dilinden uzaklaşınca kendini ifade edemediğini düşündüğü süreler sonunda yazı faaliyetlerine yoğunlaşır ve otobiyografik öğeler taşıyan Yarılma, Havariler ve Sapak adlı kitapları yayınlar.1980’ler ve 1990’larda Londra’da bulunduğu yıllar içinde işsizlik parasıyla da yaşar, sosyal hizmetlerde de çalışır. Orada tanıştığı anarşist dayanışma grupları, savaş karşıtı gruplar, Troçkistler ile arkadaşlık eder. Yine de yurt dışında olduğu sürece hep bir kayıp ve yabancılık duygusu taşır. Aynı dönemde Isligton ve Wood Green semt kütüphanelerinin müdavimi olur, Virgül ve Kitaplık dergilerinde pek çok yazısı yer alır.
Yordam Edebiyat Dergisinde yayınlanan son öyküsü Yüreğe Yağan Kar’ın bir anlamda edebiyattan kopuşunu sembolize ettiğini söyler.
“Siyaset de edebiyat da aslında hayatta bir öne çıkma modeli. Çünkü değiştirme arzusu duyarsın, kendinde bir güç gördüğün için bu iki alana girersin. Sadece okur olmakla yetindiğinde intisap edersin edebiyata. Siyasette de yalnızca oy vermek böyle bir şey. Siyasetle ilişkin, bir partiye üye olmaktan ibaret olduğunda o da bir biattır. Fakat yazmaya ve siyaseti doğrudan üretmeye başladığında artık değiştirme arzusu vardır ve kendinde o gücü görmekle ilişkili bir durum söz konusudur.”
Söyleşiyi okumayı bitirdiğimde aklıma Hölderlin’in bir şiiri geldi. Ruh Huzuru adlı şiirin bir kısmı şöyledir;
“İyi bir şeydir insanın uzaktan bakabilmesi hayata,
Ve anlayabilmesi hayatın kendini nasıl algıladığını,
Ayakta kalabilen, atıldıktan sonra tehlikenin kollarına,
Fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisidir….
…
Ama meraklı insanlar kalkıp sorduklarında bana,
Bütün bunları hissedebilme cesaretinin anlamını,
Ne olduğunu kaderin, yücenin ve kazancın, derim ki
O zaman, hem yaşamak, hem de düşünmektir yaşadığını…”
Herhalde son soruyu ben yöneltseydim fırtınalarda ve rüzgârlarda yolunu bulabilmiş birisi olarak hayat yorgunu olup olmadığını, roman ve öyküye dönüp dönmeyeceğini sorardım. Bu söyleşi kitabını okurken, dili, soruların akışı, verilen cevaplardaki samimiyet, açıklık ve ironi zenginliği, daha uzun da olabilirdi düşüncesi oluşturdu. Ölümü unutma üzerine kurgulanmış modern yaşamda gençliğe, sosyalizme, ideallere sarılmaya, bireysel ve toplumsal mücadeleye inanmaya, yaş almaya, ölüme dair sözü olan, mizahı, öz ve evrensel düşünceyi eksik etmeyen Gün Zileli ile yapılan bu söyleşi merakla okunacak.


















