Unutmak/hatırlamak | Mehmet Özçataloğlu

Ağustos 8, 2022

Unutmak/hatırlamak | Mehmet Özçataloğlu

Metin Celâl, “Sanatçılarımızı, şairlerimizi, yazarlarımızı pek sevmeyiz. Yaşarken kıymet vermeyiz, belki vefatlarında birkaç gün adlarını anarız, timsah gözyaşları dökeriz, demeçler veririz sonra da unutulmaya terk ederiz” diye yazmış geçenlerde burada. “Unutursak kalbimiz kurusun” dediğimiz nicesini unutmadık mı? Bunun adı tam olarak unutmak mı acaba, ona da emin değilim. Kayıplarımız var. En yakınlarımızdan hem de. Ama yaşamı olağan haliyle, olanca telaşıyla devam ettirebiliyoruz. Unutuyor muyuz, hayır. Belki burada da böyle bir durum söz konusudur. Yaşam unutturmasa da her an hatırlatmıyor işte. 

Bazen de unutmak diye bir şey olsa mıydı diye düşünüyorum. Ya da bilgisayar belleği gibi ayıklayıp silebilseydik verileri. Nasıl olurdu ki? Tertemiz anılar, mis gibi bir yaşam. Acı, hüzün, kötümserlik yok. Her an her zaman eller havaya… Düşününce fena görünmüyor aslında. 

Rafların arasında, diğer kitapların arkasında kalmış olan bir kitabı okuyunca bunları düşündüm bir zaman. Neyse ki elime geçen hemen her kitabı okuma gibi bir alışkanlığım var. Zaman zaman çok geciksem de mutlaka okumaya çalışıyorum. “Dedem Bir Japon Balığı” da (2019) bu kitaplardan biri. Işıl Şahin ve İnci Özdemir birlikte yazmışlar. İki yazarlı kitaplar da ilgimi ayrıca çeker. Nedeni ise iki farklı kişinin birbirinin yazdıklarını tamamlama yetenekleri. Bunun özel bir çaba olduğunu düşünüyorum.

Çınar Yayınları tarafından yayımlanan kitabın arka kapağında “Tanıştığınıza asla pişman olmayacağınız biri… İşte karşınızda oğul Mete, öğrenci Mete, torun Mete, çocuk Mete” diyor. Tanıştığıma pişman olmadığım bir kahraman oldu benim için de. 

Alzheimer çağımızın yaygın hastalıklarından biri artık. Yakından tanık olanlar ne denli can yaktığını bilirler. En sevdiğinizin sizi tanıyamaması, davranışları için bir açıklamanın olmaması çok üzücü. Böylesi bir konuyu oldukça zarif bir şekilde işlemiş iki yazar. Akışı hiç bozmadan, anlatımın yönünü değiştirmeden, dil tadını bozmadan. Mete diyor ki; “Düşünsenize Einstein ya da dedem kendini unutsa bile onları kim unutabilir? Dedem beni tamamen unutmadan önce onunla yaşayacağım daha çok şey var!”

Kitabın adına da vurgu yapmalıyım bu arada. Unutkanlığı Japon Balığı ile özdeşleştirmek, dedeyi böyle tanımlamak çok hoş. Bir kere bile o hastalığın adını telaffuz etmeden çocuklara bunu aktarabilmek… Açıkçası beni oldukça etkiledi.

Pelin Turgut’un sevimli çizimleri de kurguyu tamamlayıcı boyutta. Mete’nin yeşil ve iri gözlükleri çocukluğumuzda izlediğimiz karakterleri anımsattı bana. Tipi Tip bir çocuk işte. 

Unutmak, hatırlamak ve aile olmak üzerine mizahı tadında bir roman “Dedem Bir Japon Balığı.” Yaşam zor, günden güne hissediyoruz. Unutmak istediğimiz birçok olayı yaşıyoruz hemen her gün toplum olarak. Çocuklar da etkileniyorlar tabii olan bitenden. Hiç böyle bir çocukluk hayal etmiyorlardı sanırım. Ama hayat işte, gelişine yaşanıyor. Yine de hayallerinden ve oyunlarından vazgeçmesinler. Mete öyle yapıyor çünkü ve çok eğleniyor, eğlendiriyor. 

edebiyathaber.net (8 Ağustos 2022)

Yorum yapın