Sıradışı bir arkadaşlık öyküsü | Mehmet Özçataloğlu

Haziran 29, 2015

Sıradışı bir arkadaşlık öyküsü | Mehmet Özçataloğlu

mehmet-ozcataoglu “Neyse ki çok kitap okuyorum. Bu yüzden birçok şeye şaşırmamayı öğrendim.”

Belki de çocuklar için gereken her şey budur. Aslında insan olmak için gerekli olan okumaktır, diyebilirim fakat konumuz çocuk olduğu için çocuk üzerinden, çocukla birlikte bir yol alalım istiyorum.

Çocuk okuru olmayanın yetişkin okuru da olamıyor değil mi ustanın dediği gibi. İşte bugün televizyonlarda, sosyal medyada an be an görüyoruz kitapseverle sevmeyenin, okurla okumayanın farkını. Toplumsal bir olayda bile tepkiler ortak olamıyor. Hadi ortaklaşmayı geçtik, akıl tutulması yaşatacak düzeyde insanlıktan uzakta tepkiler veriyorlar kitaptan bihaber olanlar. Bu yüzden ağaç yaşken eğilir misali kitapları sevdireceğiz çocuklarımıza. Sevmeleri için doğru kitaplarla buluşturacağız. Sadece bu da yetmez onlarla birlikte okuyacağız. Bunu sadece ben söylemiyorum. Davranış Bilimleri Enstitüsü tarafından hazırlanan “Çocuklara Kitabı Sevdirmenin Sırları” adlı kitapçıkta da böyle söylemiş psikologlar. Bununla birlikte kitaplarda yazanlar kadar resimlere de dikkat edilmesi gerektiği hususunda uyarıyorlar. Çocukların yazıdan önce resimleri okuduklarını da unutmamalıyız. Resim ve yazı ne kadar iyi eşleşmişse, çocuk da kitapla o denli bütünleşir.

Hacim olarak küçük olsa da derinlik olarak büyük bir kitaptan söz etmek istiyorum bugün. Nazlı Deniz Güler’in yazdığı, İletişim Yayınları arasından yayımlanan “Nar ve Elma Kurdu”. Seda Mit de resimleriyle can veriyor kitaba.

Nar üçüncü sınıf öğrencisidir. Cumartesi en sevdiği gün, siyah ve beyaz en sevdiği renklerdir. Bu yüzden siyah- beyaz fotoğraflar çekmeyi de çok seviyor. Nar’ın sevdiği gibi kitap da siyah-beyaz zaten. Çizimlerin tamamı renksiz. Dünyamızın bu denli renksiz olduğu bir ortamda çocuk kitaplarının rengârenk cıvıl cıvıl olmasıdır beklentimiz fakat bu kitapta böyle bir beklenti oluşmuyor. Nar böylesini sevdiği için okuyucu da yadırgamayacaktır.

Nar yaşı küçük olmasına rağmen kendine özgü kişiliği olan bir çocuk. Fotoğraf çekiyor, yüzmeyi seviyor, gideceği yerlere geç kalmayan, çok çabuk hazırlanabilen bir çocuk. Nar’ı bu kadar tanıtmamız yeterli sanırım. Gelelim konumuza. Annesinin hafta sonu çalışmak zorunda kalması Nar’ın da planlarını bozar. Yüzmeye gidecektir fakat annesinin yokluğu Nar’ın yolunu parka düşürür. “Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor” diyordu ya Dostoyevski, Budala’sında; Nar da ağacı sevmeden önünden geçemeyenlerden, ünlü yazarın aklını karıştırmayanlardan. O sevdiği ağaçlardan birinin adı da Uzun. Parka girip koşarak Uzun’a sarıldığında arkasında gördüğü de arkadaş olacağı elma kurdudur. Hiç çocukla elma kurdu arkadaş olur mu demeyin. Öyle güzel bir arkadaşlık kuruyorlar ki insanlar arası kurulamayan türden.

İşte bu arkadaşlığın sonunda Nar’ın siyah-beyaz albümüne yeni fotoğraflar ekleniyor. Bu fotoğraflar elma kurdumuz Tırtık’ı da bir elmanın gövdesindeyken kaybettiği annesine kavuşturacak.

Hacmi küçük, derinliği büyük dediğim bu kitapta arkadaşlık var, dostluk var. Yine bu kitapta dayanışma var. Mutsuzluğu mutluluğa çevirme var. Ağaç sevgisi, hayvan sevgisi, kitap sevgisi de var. E daha ne olsun!

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (29 Haziran 2015)

Yorum yapın