Savaşın bir köpeğin gözünden aktarılan tarihi | Hüseyin Bul

Eylül 30, 2014

Savaşın bir köpeğin gözünden aktarılan tarihi | Hüseyin Bul

Haw_173958_1Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, 2014 yılında roman dalında Kemal Varol’un “Haw” adlı kitabına verildi. Bu vesileyle roman hakkında Hüseyin Bul’un kaleme aldığı yazıyı yayımlıyoruz.

Kemal Varol bir şair, roman yazarı ve öğretmen. 2014 İzmir öykü günlerinde karşılaştığımızda isminin önünde bunlar vardı. Edebiyattaki başarısından sonra başka maharetlerle karşımıza çıkarsa hiç şaşırmam. Zaten edebiyatın insana kattıklarının en başında naiflik ve saygı vardır dersem yanılmış olmam, sadece eksik söylemiş olurum. Kemal Varol’un yeni kitabı, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Haw” romanı, daha isminden bile insanı çeken, çağıran baskısı düzgün bir kitap.

Roman masal dilinin geçmiş zaman ağzıyla açılışı yapıp olayın geçtiği zaman diliminin birinci tekil anlatılışıyla devam ediyor. İki anlatışta da en ufak bir ayrıntıyı unutmadan birbirine ekleyerek, sıkmadan zorlamadan atlamadan devam ettiren masalsı bir akıcılık ve merakı canlı tutacak özenli kelime ve cümlelerle anlatan “hayvani” bir roman. Romanın adından ve kapağından da anlaşılacağı üzere roman kahramanı bir köpek. Romanın isminde geçen “W” harfi Türkçede kullanılmasa da Kürtçede kullanılan bir harf. Tıpkı q, x ve é gibi.

Torun bir köpeğin arka ayakları kopmuş dedesini anlatışıyla başlayan roman dedenin yaptıklarını, yaşadıklarını ve bir türlü kavuşamadığı biricik aşkı, devrimci köpek Melsa’ya olan tutkusu ve kara sevdasıyla devam ediyor gibi görünse de her bölümde aslında anlatılan bir savaşın tutulmayan, görülmeyen tarihidir. Yazar ilk düğümü anne köpeğin yavrusunu (dede-Mikasa ) terk etmesi ve dışlamasıyla yazarken okuyucunun ilk yürek burkulması da başlamış oluyor. Köpek eğitim merkezinde SK:107 koduyla Alman kurt köpeklerine karşı 1-0 yenik başladığı eğitiminin ardında savaş karşıtı bir it olup çıkan Mikasa bir yerde şöyle söyler. “Kimin bayrağı olursa olsun, gördüğüm her bayrak bende ağlama isteği uyandırıyor çünkü. (S: 128)

Savaşın gayri resmi kaydını köpeğin gözünden bize aktaran yazar savaşın hilelerini, doğayı ve canlıları tahribini de inceden inceye okurun gözüne sokarken kısa bir özet geçmeyi de ihmal etmiyor.Savaş, asker delisi yabancı turist kadınların resminin yanı başında küçük puntolu gazete haberlerindeydi. (S: 131 ) Gazetelerin basın yayın ilkelerinden cesaretlerine, ahlaklarından sansürüne kadar tıpa tıp ülkemize uyan bir tespitte bulunsa da yazar romanda, biz savaşın nerede geçtiğini anlamayız. Aslında her şey açıktır, biliyoruz, tahmin ediyoruz ama yazar bunu açık açık coğrafya belirterek belirtmemiştir. Çünkü yeryüzündeki bütün kirli savaşların üç aşağı beş yukarı bir birine benzediğini biliriz. Kitapta Kuzey-Güney savaşı denilse de biz onun bu coğrafyada nereye denk geldiğini bilerek okuruz. Çünkü tam da bizi, kardeş kavgasını, faili meçhul (belli) cinayetleri, infazları, mezarsız toplu gömülen insanları, omzunun üstünden durup durup arkasına bakan tedirgin insanlarımızı anlatır yazar. Tahminimizden de yanılmayız, romanın sonuna doğru “Biji Mikasa” diye bir nara, sevinç duyarız. Bununla da yetinmez yazar, okuyucuya bilerek oku, hatırla, unutma, anlat, aktar der gibi, bu öykü, bu mesele, bu savaş, bu anlatılanlar senin ülkende yaşandı demeye getirerek bir yerde askerin Harem otogarında uğurlanışından bahseder.

Romandaki birçok ironiden biri de Turkuaz adındaki sivil giyimli komutandır. Yeşil kodlu jitem elemanına gönderme yapsa da o bölgede nice yasa tanımayan kontrgerilla komutanlarının cirit attığını Mikasa sayesinde tekrar hatırlarız. Önde yürüyen (sürülen) korucular, otuz bir çeken askerler, diskoya atılanlar, kuzeylilere yaranmak için ne olduğunu bilmediği halde milliyetçilik yapan Çingeneler, mayınlar, karavanalar, nöbetler, doldur boşaltlar ve kısacası askerliğe dair her şey. Askerlik anılarını anlatmaya bayılan milletin tabi ki anlatmaya bayılan köpeği olur. Mal sahibine benzer… Mikasa’nın askerlik anılarından, yakılmış köyler, solgun bayraklar, kepenkleri kapatılmış okullar, bir dönem domuz bağıyla insanları öldüren hizbillah’ın sokak ortasındaki cinayetleri, karakol bahçelerine kefensiz duasız gömülen insanları görürüz.

Hollywood’un Walt Disney stüdyolarında hazırlanmış animasyon filmlerini aratmayacak şekilde kurgulanmış “Haw” romanı. Pekala, Steven Spielberg buna yakın konusu olan ama başkahramanı at olan “Savaş Atı” filmini beyazperdeye taşımıştı.

Hüseyin Bul – edebiyathaber.net (30 Eylül 2014)

Yorum yapın