Onur Bütün: “Feminist hareket yalnızca bizim ülkemizde değil tüm dünyada eril tahakkümle mücadele ediyor”

Eylül 3, 2021

Onur Bütün: “Feminist hareket yalnızca bizim ülkemizde değil tüm dünyada eril tahakkümle mücadele ediyor”

Feminist Okumalar Söyleşi Dizisi – 1

Söyleşi: Meltem Dağcı

NotaBene Yayınları’ndan çıkan, Onur Bütün’ün kaleme aldığı ve zengin içeriğine hayran kaldığım Feminist Okumalar/Cumhuriyet’ten Günümüze Edebiyatta Cinsellik ve Erotizm adlı kitaba dair geniş kapsamlı, üç bölüme ayrılan bir söyleşi dizisi gerçekleştireceğim.

Kadınlar olarak içinde yaşadığımız toplumda kavramlarla birlikte yerleşen normları ve baskıları alt edebilmemiz için feminist hareketinin yaygınlaşması gerekir. Verilen mücadele azımsanmayacak ölçüde umut verici. Türkiye’de feminizm gündemini belirlemek, konunun pratiğini oluşturmak ve sürekliliği sağlamak için biz kadınlar edebiyatta bir uğraş vermekteyiz. Bu alandaki önerileriniz nelerdir?

Feminist hareket yalnızca bizim ülkemizde değil tüm dünyada eril tahakkümle mücadele ediyor. Örneğin Afganistanlı kadınların mücadelesi hepimizin mücadelesi haline geliyor. Bu yıl yeni kurduğumuz Nadia Anjuman Feminist Okumalar Atölyesi’nde Nadia’nın yaşamını ve az sayıda Türkçe’ye çevrilmiş şiirini de okuyacağız. 4 Kasım 2015 tarihinde şiir yazdığı için kocası tarafından şiddetli bir şekilde dövülerek öldürüldü Nadia… Daha ilkokul öğrencisiyken şiir yazmaya başlıyor, öğretmeni ona kız olduğu için sınavlarda yüksek not alsa bile düşük not vereceğini söylediğinde itiraz ediyor, okul müdürüne şiirini okuyor. Üniversite eğitimini edebiyat fakültesinde tamamlayan Nadia, 25 yaşında kocası tarafından öldürülüyor. Nadia’nın hikâyesi yalnızca bir örnek, daha niceleri var.Feminist edebiyat eleştirisi; edebiyattaki “cinsiyetlendirilmiş imgeler”den, queer/feminist kurama, postkolonyal teoriden, ekofeminizme kadar çeşitlenen pek çok yaklaşımı ve disiplini edebiyat metinlerini incelerken kullanıyor. Feminist edebiyat kanonu bu eleştiriden ve feminist hareketin gelişiminden etkileniyor. Queer ve kadın kahramanların edebiyat sahnesindeki salınışları da böylece farklılaşıyor. Yazarlardan, yayınevlerinden, editörlere ve çevirmenlere kadar ortaya çıkan bu etkileşim sonucunda, Aslı Solakoğlu’nun Akıl Deliği: Anadipsi, Banu Özyürek’in Bir Günü Bitirme Sanatı ya da Hatice Meryem’in Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı? gibi örnekleyebileceğimiz çok sayıda nitelikli ve açık bir feminist pozisyon tutan metinlerle karşılaşıyoruz.

Somut önerilerim şunlar olabilir; queer/kadın yazar ve şairlerin desteklendiği bir edebiyat iklimi için etkinliklerin, yayıncılık faaliyetlerinin örgütlenmesi, dergi, fanzin gibi kolektif üretimlerin, atölye çalışmalarının, feminist edebiyat sempozyumlarının, yarışmaların organize edilmesi. Feminist edebiyat eleştirisinin gelişimi için özel programlama yaparak tartışmaların yürütülmesi.

Tarih boyunca cinsellik ve erotizm konuları beraberinde sansürü getirmiştir. Üstü kapalı duran, saklanan ve gizlenmeye çalışılan bu konular edebi metinlerle buluştuğunda kitapların toplatıldığı, yakıldığı ve sansüre uğrandığı bir döneme tanıklık etmiş bulunmaktayız. Sansüre uğrayan ilk kitap denilince akla gelen isim Sevgi Soysal’ın Yürümek adlı romanı olur. Cinsellik ve sansür tarihinin biz de geç ortaya çıkışının altında yatan sebep nedir sizce?

Bizde geç ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz emin değilim. Sansür, adı üstünde engellenen, yok sayılan bir eylemi temsil ediyor, dolayısıyla “engellenmiş” olandan habersiz de kalabiliyoruz. Yani neyin, neden engellendiğinin bilgisi dahi bize yıllar sonra da ulaşabiliyor, hiç bilmiyoruz ya da… Cinsel olan, tüm toplumlar için en politik meselelerin başında geldiği için iktidarların “gizleme, bastırma” politikalarının da tarihi olarak okuyabiliriz bu tarihi…

 Feminist edebiyat eleştirisinde çeviri kitaplar ayrı bir yere sahiptir. Bu bağlamda kadın odaklı çevirilerde de dilin kullanımı, feminist bir biçeme oturtulması ve bazı kavramların yeniden gözden geçirilerek süzülmesi önemli bir detaydır. Kadın çevirmenlerin kullandıkları feminist dili önemsiyorum. Bu konudaki fikrinizi merak ediyorum.

Kitabımda da bu konu üzerine bir başlık açmaya çalıştım. Feminist tarih yazımı ve feminist edebiyat tarihi kapsamında yürütülen nitelikli çalışmalar arttığı için örneğin, Ayşe Banu Karadağ’ın “Tanzimat Dönemi’nden İkinci Meşrutiyet Dönemi’ne Kadın Çevirmenlerin Çeviri Tarihimizdeki “Dişil” İzleri”[1] gibi makalelerle karşılaşıyoruz. Bu konu üzerine yayımlanmış iyi bir çalışmadan söz etmeden geçmemek lazım; Kelimelerin Kıyısında/Türkiye’de Kadın Çevirmenler/Derleyen: Şehnaz Tahir Gürçağlar/İthaki Yayınları.

Kitabımda yürüttüğüm tartışmada Tomris Uyar’ın yaptığı bir çeviriyi şöyle örneklemiştim;

“Ataerkil zihniyetin yerleştirdiği, küçümseyici, ötekileştirici dil, bu tür çalışmalarla açığa çıkarıldığı gibi, eşitlikçi bir dile doğru da yönelmenin hazırlığına katkıda bulunmaktadır. Öykü yazarı, eleştirmen ve çevirmen Tomris Uyar’ın Virginia Woolf’un en sevdiği kitaplarından biri olduğunu söylediği Mrs. Dalloway’den yaptığı çevirideki yorumu, feminist edebiyat eleştirisi açısından önemli bir örnektir.

With twice his wits, she had to see things through his eyes-one of the tragedies of married life. (Woolf 1992a, 84)

Kocasından iki kat akıllıyken onun açısından bakıyordu çevresine-evlilik hayatının attığı kazık. (Woolf, 1970, 97)

İlk bakışta “trajedi” olarak da çevrilebilecek olan “kazık” sözcüğüyle karşılamak, çevirmenin sözcüğe kendi yorumunu katması olarak görülebilir. Tomris Uyar aynı kitabın çevirisinde benzeri başka yorumlama/çeviri müdahalelerinde bulunur ve şöyle der: “Virginia okusaydı, çok hoşlanırdı, eminim.”[2]

Kitabınızda “Adriana Cavarero’nun Felsefeye Müdahalesi” başlığı altında feminist tarih yazımının edebiyata etkisi üzerinden bir tartışma yürütüyorsunuz. Bunu biraz açalım mı?

Felsefe üretimi, düşünsel paradigmayı kuran önemli zihinsel üretim alanlarının başında geliyor. Düşünce geleneği oluşturmak, imgelem dünyamızı dolayımlı olsa da ciddi etkiliyor.

“Kadınların felsefi üretim alanındaki rollerinin güçlendiği, fallus merkezli kodların kırıldığı, felsefeye yüzyıllar sonra katılan kadınların varlığı ile tartışmaların yön değiştirdiğini görüyoruz. Örneğin Adriana Cavarero, özellikle Antik Yunan felsefesi ve cinsel fark üzerine çalışan, İtalyan akademisinde saygın bir yer kazanmış felsefecilerden. Edebiyat, mitoloji ve politik felsefeye bakışını feminizmle yoğuran Cavarero’nun, Antik Yunan felsefecilerinin metinlerini yeniden yorumlayışı, feminist kuram açısından önemli uğraklardan biri haline geldi.

… Cavarero bize Platon’un metinlerinde ve mitlerde gördüğümüz Yunan felsefesinin Penelope, Trakyalı kadın hizmetçi, Demeter ve Diotima gibi bazı ana figürlerinin dikkatli bir yazımını sunar. Bu karakterlerin sadece metindeki karakterler olarak değil, aynı zamanda Platon’un düşüncesinin kavramsal yapısındaki temel unsurlar olarak da önemini vurgulayan Cavarero, onları etraflıca ele alarak geleneğe uymayan bir dizi okumaya açık hale getirir. Bunu yaparken benimsediği yöntem ise, bu karakterlerin üzerine üst üste giydirilmiş yorum katmanlarını, Roland Barthes’ın o unutulmaz deyişiyle söylersek, bir soğanı katlarına ayırır gibi soyup çıkarmaktır.”[3]

3 A.g.e., s: 59

Son olarak, 2021-2022 yılları için katılacağınız ya da yürütücüsü olacağınız feminist kadın çalışmaları/etkinliklerden bahseder misiniz?

Geçtiğimiz yıldan aktardığımız dört feminist okumalar atölyemiz bu yıl da çalışmaya devam ederken, iki yeni atölye daha kurduk. Nadia Anjuman Feminist Okumalar Atölyesi ve Tante Rosa Feminist Okumalar Atölyesi. Geçen yıl Sakaryalı kadınlarla sürdürdüğümüz çalışmaya bu yıl yeni arkadaşlarımız eklendi ve atölyenin adı Zenime Hanım Feminist Okumalar Atölyesi’ne dönüştü. Sevgi Soysal ve Leyla Erbil’in kadın kahramanlarıyla Afgan şair Nadia Anjuman’ı sahiplenmiş de olduk bir bakıma… Atölye çalışmalarımız dışında, yazar Şengül Can’la feminist edebiyat eleştirisi üzerine planlı bir tartışma yürütmeyi düşünüyoruz. Zehra Çelenk ve Ahmet Tulgar’ın metinleri üzerine de etkinlikler yapmayı planlıyoruz.

Birikim Güncel’de hazırladığım yazı dizisi “Feminist Odalar” bu yıl da devam edecek.    Son on yılda yazdığım yazı, makale ve söyleşilerden oluşan yeni kitabım için de yayınevinde çalışmalarımız sürüyor.

Bu güzel söyleşinin gerçekleşmesinde harcadığınız nitelikli emek için size teşekkür ediyorum.

           


[1] Bu makalenin amacı, Tanzimat Dönemi’nden İkinci Meşrutiyet Dönemi’ne kadar Batı dillerinden Osmanlı Türkçesine roman çevirisi yapan kadın çevirmenleri (“mütercimeleri”) ve bu çevirmenlerin çevirdikleri yapıtları ön sözler/son sözler tanıklığında incelemektir. İncelemeye neden olan sorunsal, anılan dönemde kültür ve edebiyat dizgemizde yayımlanan söz konusu yapıtlara ilişkin kadın çevirmen/mütercime kimliği ve ön söz/son söz odaklı bütünlüklü bir betimleyici çalışma yapılmamış olmasıdır. Tanzimat Dönemi’nden İkinci Meşrutiyet Dönemi’ne kadar Batı dillerinden Osmanlı Türkçesine roman çevirisi yapan kadın çevirmenlerimizin sayısı altıdır. Altı kadın çevirmenimizden yalnızca dördünün adı çeviri yapıtların ön kapaklarında okura doğrudan verilmiştir: Azize Hanım, Hâlide Edib, Madam Gülnar, Zeyneb Sünbül.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/87007

[2] Feminist Okumalar/Cumhuriyet’ten Günümüze Edebiyatta Cinsellik ve Erotizm, Onur Bütün, NotaBene Yayınları, s: 49

edebiyathaber.net (3 Eylül 2021)

 

Yorum yapın