“Neden bütün bu kavga? Hep bir avuç kül için…” | Serkan Parlak

Ocak 10, 2019

“Neden bütün bu kavga? Hep bir avuç kül için…” | Serkan Parlak

1970’te Meksika’nın Actopan şehrinde doğan Yuri Herrara, öğrenimini çeşitli üniversitelerde siyaset bilimi, yaratıcı yazarlık ve edebiyat üzerine yaptı. Önümüzdeki aylarda yine Notos Kitap tarafından yayınlanacak olan Krallığın İşleri ve Dünyanın Sonunu Önceleyen İşaretler romanlarıyla İspanya’da önemli ödüllere layık görüldü. Hürriyet Kitap Sanat Eki jürisi tarafından geçtiğimiz yılın en iyi ikinci kitabı olarak gösterilen Bedenlerin Göçü, Bülent Kale’nin yetkin çevirisiyle geçtiğimiz günlerde dilimize kazandırıldı. Herrera, İspanyolcayı en iyi kullanan Meksikalı yazar olarak nitelendiriliyor.

Romanın ilk bölümü okuyucunun zihninde atmosfer, kişiler, olay örgüsü ve temalara dair genel bir çerçevenin izleriyle açılıyor. Giysilerine adliyenin iğrenç kokusu sinmiş başkahraman Elfekkak, geçmişin görkemlisi, zamanın yarı talihli insanlarının oturduğu iki katlı büyük evde yaşamaktadır. Hayranlık duyduğu, yiyip bitirme isteğiyle hayvani biçimde arzuladığı Üç Kere Sarışın lakaplı kadının evine kontör yüklemek için girer. Elektrikler kesiktir. Meczal içerler. Atmosferle uyumlu biçimde rahatsız edici bir cinsellik yaşarlar. Ancak bütün bu olup bitenler sırasında şehrin köklü mafya aileleri birbirlerinin çocuklarını rehin almıştır. “Aileler otuz kırk yıl önce çulsuzlardı, artık çok havalılar ama aynı mahallede yaşıyorlar, yeni evler yaptılar. Görünürde sorun yoktu, kimse kimseye ilişmiyordu, peki neden şimdi karşı karşıya geldiler?” Elfekkak, aileler arasındaki çatışmayı durdurmak ve sorunu en az hasarla atlatmalarını sağlama amacıyla aranır. Barda çalışan bir tanıdığı sayesinde, mafya ailesinin çocukları arasında o gece randevuevleri bölgesinde neler yaşandığını öğrenir. Onu aşan sorun, gençlerden birinin tutulduğu gizemli evdir. Arkasını kollayacak, ona yardım edecek sağlam arkadaşlarıyla vosvosuna biner, takası sağlamak için şehri dolaşırlar. Sokaklar, genelevler, barlar, mafya evleri gözümüzde canlanır, tuhaf atmosferi hissederiz.

Elfekkak nasıl biridir? Kadınlarla iletişimde özgüveni düşüktür. Taktiği; salağa yatmak, konuşmak ve mümkünse cinsel ilişkiye girmektir. Önceleri ülkenin en düşük mahkemelerinde iş kovalayan kıçı kırık bir avukatken şimdilerde arabuluculuk yapmaktadır. Adliyede el altından işler halleder. Çok fazla tanıdığı vardır, bu nedenle kimse ona bulaşmamaya dikkat eder. “…sembolik bir karakter o. Sözlerinde insanları ikna edici bir ‘büyüleyicilik var; etrafındakileri sakinleştiriyor, düşündürüyor hatta iyileştiriyor. Ahlakı, vicdanı ve adalet duygusuyla bu uğursuz şehre inmiş bir melektir Elfekkak,” diyor Ömer Türkeş tanıtım yazısında başkahraman için. Alçakgönüllüdür. İnsanları konuşarak ikna eder, kusurlarını yargılamaz, sakinleştirir. Arayı bulmak için dilin ayarını iyi yapmak ve ergonomik yapısını iyi kullanmak gerekir. Karşısındakinin onun söylediği sözlerin kendi sözleri olduğunu düşünmesi gerekir. Her bir meselenin ne tür bir cesaret gerektirdiğini anlamak da çok önemlidir. Bu sayede skandalları engeller.

Peki, herkes yatağın altına saklanmışken şehirde neler oluyor? Sokaklar pislikten geçilmez, yoğun terk edilmişlik havası taşırlar. Sefil kenar mahallerde kuvvetle muhtemel Mısır kökenli bir sinekten yayılan salgın hastalık; panik, korku ve şiddeti tetiklemektedir. Sarhoşluk ve bıkkınlık insanları ele geçirmiştir.  Sular, elektrikler kesiktir. Şehir neredeyse; karanlıkta bekleşen larvalar, uğursuz sinekler tarafından ele geçirilmek üzeredir. “Birbirimizden ne kadar nefret ettiğimizi bir odada kilitli kalıp birbirimize katlanmak zorunda kalıncaya kadar asla bilemeyiz,” der Elfekkak deneyimlerinden damıttığı aforizmalar eşliğinde. Dışarıda hayat sınırlıdır. Askerler kısa aralıklarla kontrol noktaları oluşturmuştur. Yıllar sonra kimi taşıdığı belli olmayan trenler geçmeye başlamıştır. Bir cenazeye bile sadece iki kişi katılır. Yöneticiler halka “Sakin olun, evden çıkmayın, kimseyle temas etmeyin, dikkatli olun ama panik yapmayın, hayat normale dönecek,” uyarıları yapmaktadır. Onlar da sokağa maske takarak çıkmaktadır, sonunda eczaneler de o da tükenir. Yolsuzluk, şiddet ve mafyanın varlığı günlük hayatın parçasıdır. Devletin varlığı zayıfladığından sorunlara alternatif çözüm yolları aranır. Polis ya da asker değil, arabulucular üzerinden sorun çözülür. Yazarın öz yaşam öyküsünden hareketle olayların geçtiği kentin Meksika üzerinden kurgulandığını varsayabiliriz, ancak bütün iyi romanlarda olduğu gibi durum, olay ve olguların benzer başka coğrafyalara karşılık gelebileceğini düşünmeden de edemeyiz. 

Az sözle çok şey anlatma ustası Herrera; özlü, yoğun ve ekonomik anlatımı çok başarılı biçimde kullanıyor. Sıfat, imge, metafor, argo, küfür, lakap ve tutumlu diyaloglar dilin yazınsal gücünü ortaya çıkarıyor. Grotesk atmosferle uyumlu rahatsız edici dil; eylemler, temalar- ölüm isteği, öfke, intikam ve suçluluk duygusu, ailelerin gizemli geçmişi-  Elfekkak’ın iç çatışmaları ve salgın hastalığın yarattığı tedirgin edici atmosferle birleşerek mükemmel bir senteze ulaşıyor.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (10 Ocak 2019)

Yorum yapın