“Müptezeller”, Bukowski’ye selam çakıyor | Onur Uludoğan

Kasım 7, 2016

“Müptezeller”, Bukowski’ye selam çakıyor | Onur Uludoğan

serbesI

Çay, kahve, sigara gibi maddelere ciddi anlamda bağımlı olan kişilerin aksine, toplum tarafından “uyumsuz” olarak algılanmaları nedeniyle olsa gerek, yasa dışı maddelere bağımlı bir yaşam sürdüren insanlar genellikle ilgi çeker. Bu tür kişilerle özdeşim kurabilmenin en basit yollu bu insanların yaşamlarını anlatan kitapları okumak veya filmleri izlemektir.

Dünya edebiyatı ve sineması bu türden eserlerle doludur ve bu eserlerin kimileri çöp olarak değerlendirilse de bir kısmı başyapıt düzeyindedir.

Başyapıt düzeyinde olduğu düşünülen eserlere baktığımda bu ürünlerde iki ortak nokta olduğunu görüyorum.

İlk nokta, eser sahibinin, iyi bir hikâyeyi hakkını vererek anlatabilmiş olması; ikinci nokta ise bağımlılık yapan maddelerin insan bedeni üzerindeki etkilerini başarıyla anlatabilmesi, jargonu doğru kullanması ve bu maddelerin kullanım ritüellerine hâkim olması.

İkinci noktanın önemini belirginleştirmek için popüler bir örnekten yola çıkabiliriz: Orhan Pamuk’un “Kafamda Bir Tuhaflık” isimli romanında şöyle bir paragraf vardır:

“Bir gece temiz giyimli genç bir çocuk telaşla Mevlut’un yolunu kesmiş, “Amca şeker var mı?” diye ısrarla sormuştu. Şeker, esrarın herkesin bildiği diğer adıydı. Mevlut, polis baskınları sırasında ta aşağıya, kendi sokağına gelen “torbacılar”ı, park etmiş arabaların jant kapaklarının içlerine paketlerini saklayan satıcıları, tıpkı Beyoğlu’na yakın genelevlerde çalışan peruklu ve iri gövdeli travestiler gibi, gece karanlığında bile bir bakışta tanırdı.” (s. 420)

Orhan Pamuk, Kafamda Bir Tuhaflık’ta bir bağımlı öyküsü anlatmamış ama Mevlut’un yaşam tecrübelerini biz okurlarına sunarken böyle bir detay vermiş. Bu detayda “Şeker, esrarın herkesin bildiği diğer adıydı.” Açıklamasını yapan anlatıcıdır ve bu anlatıcı uyuşturucu jargonunda şekerin esrar olmadığını bilmemektedir. Bu hata Pamuk’un üzerinde yıllarca çalıştığı romanının okur nezdindeki inandırıcılığını zedeleyen bir unsur olarak düşünülebilir.

Yukarıdaki değerlendirmeyi bitmiş bir tartışmayı yeniden alevlendirmek için değil, ritüellerin anlatımının ve jargon kullanımının ne denli önemli olduğunu bir kez daha belirtmek için yaptım.

II

muptezellerEmrah Serbes’in en iyi kitabı olduğunu düşündüğüm Erken Kaybedenler’de yazar, ilk gençlik dönemini yaşayan çocukların hayatlarını büyük bir başarıyla anlatır. Deliduman ve geçtiğimiz günlerde yayımlanan Müptezeller, bu açıdan, Erken Kaybedenler’le organik bağı olan kitaplar. Her iki kitapta da Erken Kaybedenler’deki çocukları düşündüren kahramanların öyküleri anlatılıyor.

Müptezeller’de yirmili yaşlarındaki bir gencin, Antalya’da bir otelde başlayan, Ankara’da devam edip İstanbul’da sonlanan öyküsünü okuyoruz. Kahraman, freni boşalan bir kamyon gibi büyük bir hızla yokuş aşağı iniyor ve biz tüm roman boyunca acaba ne zaman bir yere çarpacak diye bekliyoruz.

Kitabın arka kapağında, “Güzel olmak isteyen alkolikler, berduşlar, kardeşler… Zembereği boşalmış hayat memat ezberleri, tek gözlü geceler. Yeraltının karın gurultusuna, belalı bir gündüze sarılan cuaralar.” yazısını okuyoruz. Kitabın içeriği de bu arka kapak yazısını boşa çıkarmıyor. Kitaptaki hemen tüm karakterler alkol, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle kaplı bir yaşamın içinde debeleniyorlar.

Emrah Serbes’in, Müptezeller’de uyuşturucu jargonunu ve ritüellerini büyük bir başarıyla anlattığını söyleyebilirim. Esrar içenler, hap atanlar, çakmak gazı koklayanlar vb. son derece gerçekçi bir biçimde anlatılmış. Bu maddelerin insan bedeni ve zihni üzerinde yarattığı değişiklikler ve tahribat da başarıyla verilmiş. Bu noktadaki tek aksayan taraf 125. sayfada:

…tekrar yere düştüm, Erkut kaldırdı, beni uzaklaştırıp “Gel ağbi,” dedi, “bir sigaralık yapalım, biraz sakinleş.”

Personel girişinin arka tarafındaki yangın merdiveninde bir sigaralık yaptı. Çok güzel sigaralıktı, o güne kadar içtiklerimin arasında en iyilerden biriydi diyebilirim.”

Romanın devamında anlatılanlardan, kahramanların kullandıkları maddenin bonzai olduğunu anlarız. Bu noktada, yukarıdaki alıntının olduğu satırlara ve devamına bir de bu gözle baktığımda zihinsel etkilerin doğru anlatıldığını ama sigaranın sarılması, içilmesi vs. gibi detayların doğru olmadığını belirtmem gerekir.

Bu küçük detay dışında, Emrah Serbes, bizim edebiyatımızda yeterince anlatılmamış bir konuyu iyi araştırarak anlatmıştır diyebiliriz.

III

Müptezeller’de son derece karamsar bir hava var. Kitaptaki tüm karakterler yoksulluk ve yoksunluk açmazındalar ve düşmeye devam ettikleri uçurumun dibine ne kadar kaldığını düşünmeden düşmeye devam ediyorlar.

Romanın anlatıcısı, yazar olma heveslisi bir karakter olduğu için, roman boyunca onlarca “afili” cümle okuma şansımız oluyor.

Jargona hâkimiyet, ritüellerin başarılı aktarımı ve afili cümlelere rağmen Müptezeller’de bir olmamışlık var. Roman kahramanı ani kararlar alıyor, şehirden şehire koşuyor, üniversiteye başlıyor, bırakıyor, aylarca eve kapanıyor. Kısacası her üç beş sayfada bir, başlı başına bir romana konu olabilecek olayların içine düşüyor ve daha bu olayların birisi sonuçlanmadan diğeri başlıyor.

Bu durum romanın temposunun hiç düşmemesini sağlıyor ama bence romanın doyuruculuğunu da zedeliyor. Emrah Serbes, bu kitap için bir karakter yaratmış ve bu karakter, davranış kalıplarını hiç değiştirmeden oradan oraya koşturuyor. Bir noktadan sonra anlatılanlar tekrar ediliyormuş hissine kapılmamak mümkün değil.

IV

Müptezeller için Emrah Serbes’in otobiyografik unsurları en çok kullandığı kitabıdır diyebiliriz. Kitabın künyesinde yazar için “1981 Yalova doğumlu. Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu’nu yarım bıraktı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdi.” bilgisi verilmiş. Müptezeller’de öyküsü anlatılan kahraman da yukarıdaki biyografiyle paralellikler taşıyan bir özgeçmişe sahip. O da yazar olmak ister, sistemle sorunları vardır, muhaliftir ve sivri dillidir.

Müptezeller’de öyküsü anlatılan kahramanın yazar olmaya çalışması, yazdıklarını hiçbir yayınevinin kabul etmemesi, alkole olan düşkünlüğü, kısa ve vurucu cümlelerle sağlam tespitler yapması gibi detaylar okurların aklına ister istemez Charles Bukowski’yi getirecektir. Serbes’in, Bukowski hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum ama Müptezeller’de, özgünlüğünü kaybetmeden, bu coğrafyaya özgü detayları başarıyla vererek Chinaski’ye başarılı bir selam çaktığını söyleyebilirim.

Onur Uludoğan – edebiyathaber.net (7 Kasım 2016)

Yorum yapın