Mavisel Yener’den iki çocuk kitabı | Hülya Soyşekerci

Eylül 23, 2013

Mavisel Yener’den iki çocuk kitabı | Hülya Soyşekerci

Mavisel Yener, çocuk edebiyatına yaratıcı kurgularının yanı sıra çözümleyici eleştiri ve değerlendirme yazılarıyla yoğun emek veren yazarlar arasında başta gelen isimlerden. Mavisel Yener’in, her yaş grubuna seslenen masal, öykü, roman, şiir, tiyatro gibi türlerde pek çok çocuk kitabı yazdığını ve çocuk edebiyatının bol ödüllü yazarlarından biri olduğunu da belirtmeliyim.

Mavisel Yener’in çocuk kitaplarına damgasını vuran başlıca özellik;  onun akıcı, duru, bir melodi gibi çocuk ruhuna işleyen incecik dili ve kendine özgü ışıltılı üslubudur bence. Yazarın bütün kitaplarında, ilginç, farklı ve ustalıklı kurgularının dokusu içine sinmiş olan, yaratıcılığını taçlandıran dil ve üslubu,  bu alanda yazdığı pek çok yapıta unutulmazlık niteliği kazandırıyor. Mavisel Yener’i, 2004’te yayımlanan Mavi Zamanlar adlı ödüllü çocuk romanıyla tanımıştım. Mavi Zamanlar, arkeolojik- mitolojik konusu, heyecan dolu hareketli kurgusu ve mizahi boyutlarıyla içimde hâlâ yaşamayı sürdürüyor.

“Dolunay Dedektifleri”yle birlikte iz sürmenin heyecanı 

Mavisel Yener’in kaleme aldığı Dolunay Dedektifleri dizi romanları sırayla; “İz Peşinde”, “Dehşet Mektuplar”, “Mumya Dükkânı”, “Korkunç Satranç” ve “Ölüler Ormanı” adlarını taşıyor. Bu romanların tümünde Birce, Ece, Bilgecan, Ada adlı kızların ve Oğuz adlı bir erkek çocuğun oluşturduğu grubun başından geçenler anlatılıyor. Çok meraklı, araştırmacı bu beş kafadarın başından geçen türlü türlü olaylar, hareketli bir kurgu içinde aktarılıyor. Dolunay Dedektifleri bir roman dizisi oluşturmasına rağmen, her kitap kendi içinde bir bütünlük taşıdığı için, her birini başlı başına bir kitap olarak okumak mümkün. Dolunay Dedektifleri’nin son maceralarını kapsayan Dolunay Dedektifleri-Ölüler Ormanı, heyecanlı, sürükleyici, soluk soluğa okunan bir kitap.

Bu kitaptaki maceralarında, yarıyıl tatilini yazlık evlerinde geçirmek isteyen anne babalarıyla Urla’ya gelen Birce ve kardeşi Ece; Kaş’tan gelen kuzenleri Bilgecan ve Oğuz’la birlikte, inanılmaz gizemli, heyecanlı, meraklı; bazen de korkutan ve ürperten olayların içinde buluyorlar kendilerini.

Bir akşam vakti çarşıdan dönüp ıssız ve karanlık mezarlığın yakınlarından geçerlerken, on üç yaşlarında hiç tanımadıkları bisikletli bir kızın, mezarlığın önünde bisikletinden inerek onu bir duvara dayamasına, sonra da mezarlığın içine girmesine bir anlam veremez ve gizlice kızı izlemeye başlar bizimkiler. Kız, bir mezarın önünde durur ve o mezarın çeşitli açılardan fotoğraflarını çeker. Bizimkiler soluk bile almaya çekinerek onu izlerlerken, birden onlara doğru gelen birkaç adamın gölgesiyle şaşkına döner ve iyice korkup karanlıkta ağaçların ve mezar taşlarının arkasına sinerler. Ancak, adamlar bir anda sanki hayaletmişçesine yitip giderler. Bu adamların buraya gelen bisikletli kızla ilgisi olup olmadığını, gecenin o saatinde kızın ve adamların mezarlıkta ne işi olabileceğini merak eden kahramanlarımız, vaktin hayli geç olması üzerine evlerine yönelirler sessizce. Ama mezarlıkta düğümlenen bu olayları mutlaka çözmeye kararlıdırlar. Sonrasında olaylar giderek daha da esrarengiz ve meraklı bir hal alır; mezarlığa giren kız, izlendiğini fark ederek onlarla konuşmaya çalışır ve niçin izlediklerini sorar bizimkilere.  Onları evine davet ederek, hem arkadaş olmak hem de ne olup bittiğini anlamak ister; o da bazı konuları pek iyi anlamış değildir aslında.

Olayların içine başka olaylar, başka kişiler de karışır. Bizimkiler iz sürmeye devam ederler; karanlık ve gizli işler çeviren birileri onları telefonla tehdit etmeye kalkınca çok korkarlar. Ne kadar meraklı, araştırmacı ve kararlı da olsalar, hepsi birer çocuktur sonuçta; bazen korkudan ürperdiklerini, adeta kanlarının donduğunu hissederler. Sonunda Kaş’taki arkadaşları Ada’yla internet üzerinden konuşurlar ve Ada’nın polis müdürü babasına ulaşıp olaylarla ilgili olarak kendisine danışırlar. Karmaşık olaylar hem çocukların hem de polisin çabalarıyla aydınlığa çıkacaktır; ama görülecektir ki, hayatta ve romanlarda her zaman her giz çözülmeyebilmekte; bazı gizler sürekli giz olarak kalmaya devam etmektedir.

Bütün Dolunay Dedektifleri dizi romanlarının ve kahramanlarımızın son maceraları Ölüler Ormanı’nın, çocuk okurların, heyecan, serüven ve keşfetme duygularına seslendiğini; meraklı kurgusuyla olaylar arasındaki ilişkileri görüp anlamlandırma, parçadan bütüne gidebilme, analitik düşünebilme gibi düşünsel süreçlerini harekete geçirdiğini ifade edebiliriz. Bu tarz romanlar, bazı hayat tecrübelerini de aktarırlar çocuk ve gençlere; insanları daha iyi tanımaları konusunda onlara yardımcı olurlar. Serüven ve dedektif romanları, Dolunay Dedektifleri dizisi gibi sorumlukla ve dikkatle yazılırsa; içinde heyecan ve korku dozu dengede tutulursa, şiddet unsurlarına yer verilmeden olayların çözümü gösterilirse, çocuk okurların serüven/merak duygularına seslendiği için okumaktan keyif aldıkları kitaplar arasında başta gelirler. Bu kitapların, çocukların düşünsel-mantıksal gelişimine katkılar sağlayabileceğini de özellikle belirtelim.

Dolunay Dedektifleri’nde Mavisel Yener’in incelikli dil ve üslubu, çocuk kahramanların konuşma ve diyaloglarında, roman atmosferini yaratmada yine çok etkin rol oynuyor. Yazarın; korkulu, gizem ve merak dolu bir roman atmosferi yaratmış olduğu görülüyor. Dolunayın soğuk ve soluk ışığında büyüyen gölgeler, karanlıktan gelen fısıltılar, uçuşan yarasalar, karaltılar, mezar taşları, el fenerinin cılız ışığı, karanlığın içinden beyaz bir kedinin ortaya çıkması… ve daha ne çok heyecan!..

Romanda dedektiflik ve araştırma esnasındaki ayrıntıların önemi vurgulanırken, bazen ayrıntıların şaşırtıcı, yanıltıcı ve olayları saptırıcı nitelikte sonuçlara yol açabileceği şeklinde bir görüş ve sonrasında bu görüşün gerçekleştiğini gösteren sahneler yer alıyor. Böylece, başka bir hayat dersi de genç okurların dünyasına sunulmuş oluyor.

Romanın bence dikkate değer ve özgün yönlerinden biri de; olayların izini süren çocukların, okurları aynı zamanda Urla ve çevresinde bir kültür turuna çıkarmaları. Necati Cumalı anı evinden; Urla’nın yerel tarihine; meşhur Urla katmerinden zeytinyağı işliklerine; Karantina adasından; İskele’den, kentin tarihi taş evlerine bir gezi… Romanın sayfaları arasında, pek çok yerel kültür zenginliği, didaktik olmayan bir yaklaşımla, metnin dokusuna sindirilerek işleniyor.

Dolunay Dedektifleri’nde ilk gençlik çağına özgü duygulanmalar, içsel çatışmalar, kardeşler arasındaki çekişmeler, ebeveynlere saygıyla davranma; onların hatalı ve çelişik tutumlarını sorgulama şeklindeki ergenlere özgü davranış biçimleri de, konuşma, tutum ve tavırlar içerisinde sergileniyor; böylece 12 yaş üzeri okurlar kitabın kahramanlarında kendi gerçekleriyle yüz yüze geliyorlar.

Dolunay Dedektifleri çocukluk ve ilk gençlik çağındakilerin ilgiyle, keyifle okuyacakları kitaplar arasında yer alıyor.

(“Dolunay Dedektifleri-Ölüler Ormanı”, roman, yazan: Mavisel Yener, kapak ve resimler: Murat Sayın, 12 yaş ve üzeri, Bilgi Yayınevi, 160 sayfa) 

Gezegenler arasında bir masal evreni “Elma Şekeri Ülkesi”

Masalların pek çoğu ne güzeldir! Masalların içindeki düşler sayesinde yepyeni dünyalara açılırken, gerçekler dünyasını da bambaşka boyutlardan, farklı açılardan görme ve algılama olanağı buluruz. Bir yabancılaştırmanın içinde kendi gerçeklerimizi yeniden gözden geçirebiliriz böylelikle. Masallar, çocukların yaratıcı düş gücünü harekete geçiren, içerdiği mesajlarla onlara çeşitli yaşam deneyimleri aktaran kültürel ürünlerdir. Masallar, insanlara insanlığın çocukluk döneminin bir armağanıdır ve her çocuk okuduğu ya da dinlediği masalda bir şekilde kendini bulur. Anonim halk masallarının yanı sıra, yazarlar tarafından yazılan özgün ve modern masallar da çocuk dünyasında iz bırakır.

Mavisel Yener’in masallarından bir demet, Elma Şekeri Ülkesi’nde, Masalcı Dede’in masal sandığının içinde çocukları bekliyor. Eski masalların anlatıcıları, diyar diyar dolaşırlar, topladıkları düş ve yaşantı parçalarını birleştirip yeni masallar yaratır ve yine diyar diyar gezerek insanlara anlatırlarmış. Çağımıza özgü bilimkurgu tadında masalların yer aldığı Elma Şekeri Ülkesi’ndeki mor sakallı Masalcı Dede, bazen kanatlı bir bulut üzerinde, bazen de görünmez arabasıyla gezegenden gezegene, düşten düşe geziniyor, masal sandığını harika masallarla doldurup dünyalı çocuklarla ve öteki gezegenlerin çocuklarıyla paylaşıyor. “Mavi zamanların mavi ülkesi”nin bin iki yaşındaki Masalcı Dede’si, masal sandığını doldururken biz de onunla birlikte masaldan masala, maceradan maceraya geçiyoruz.

Masalcı Dede, insana özgü bütün zayıflık ve kötülükleri, bilgece bir bakışla izliyor, gösteriyor çocuk okurlara. Kendi gölgesiyle bile kavga eden, öfkeli, huysuz bir adamı masallarına almıyor mesela; aşırı hırslı, kıskanç ve kötücül insanları da. Bazen, mavi bir zarftan çıkan bilgece sözleriyle çocuklara ulaşıyor Masalcı Dede: “Umut edilenle daha sonra gerçekleşen arasında galaksiler kadar uzaklık olabilir kimi zaman. Düş kırıklığı yaratan her olay, içinde armağanını saklar.” sözleri, ışıkla dolduruyor umutsuz kalpleri.

Kitapta pek çok düşsel motif içeren keyifli bir okuma serüveninde yol alıyorsunuz.  Masalcı Dede’nin rüyasına atlayan bilge bir tırtılı mı dinlemek istersiniz, gezegeninden sarkıttığı iple dünyaya çocuk kılığında inen bilgelik yarışması birincisi Çabi’yi mi izlersiniz; kaygıları yüzünden sihirbazlık yapamayan Sihirbaz Milyus’un öyküsünden, Mira gezegenindeki insanların, içlerindeki duyguları gölgelerinin renkleriyle anlatmasına mı geçersiniz; bu düş yolculuğundaki bütün durakların seçimi tamamen size ait. Hepsinin, keyifle defalarca okunabilen masallar olduğunu göreceksiniz. Hayal kurunca mavi; yeni bir fikirle heyecanlanınca şeftali kabuğu rengine dönüşen Mira insanlarının sevimli gölgelerinin, “şeker pembesi” olduğunda hangi duyguyu anlattığını öğrenmek ister misiniz? O halde Elma Şekeri Ülkesi’ne güzel bir seyahat bekliyor sizi de.

İçimdeki çocuğun, kitaptaki Karadelik Masalcısı masalından çok etkilendiğini belirtmeden geçemeyeceğim. “İlksizlerin ilkinde, masmaviliğin orta yerinde, bitmek tükenmek bilmeyen bir karadelik uzanırmış.” diye başlayan bu kara masalda Masalcı Dede’miz, düşlerinde kendisini sürekli çağıran Karadelik Masalcısı’nı ziyarete gider. Görür ki karadelik negatif bir evrendir; burada bütün bilgiler kaybolur; masallar da yitip gider. Karadelik Masalcısı’nın hiç masalı yoktur, masalcılar çağırıp onlardan masallar öğrenir sürekli. Başkalarının masallarını kopyalayıp bir de kapkara bir kitap yazmaya kalkmıştır Karadelik Masalcısı. Sonrasında Masalcı Dede bilgece sözlerinden birini söyleyerek veda eder ona.

Elma Şekeri Ülkesi, okuyanın zihninde yeni ufuklar açan ve yaşam için rehberlik eden bilgece sözleriyle; insanın çelişkili hallerine hoşgörü ve anlayışla yaklaşan Masalcı Dede’si ile gerçek bir masal şöleni sunuyor. Dede’nin muhteşem masal sandığı, daha nice düşlere gitmek üzere küçük okurların keşfini bekliyor.

(“Elma Şekeri Ülkesi”, masal, yazan: Mavisel Yener, kapak ve resimler: Murat Sayın, 8-10 yaş, Bilgi Yayınevi, 96 sayfa.)

Hülya Soyşekerci – edebiyathaber.net (23 Eylül 2013)      

Tüm Yazıları>>>

Yorum yapın