Masallı maarif takvimi | Adnan Saraçoğlu

Kasım 24, 2022

Masallı maarif takvimi | Adnan Saraçoğlu

Adı gibi güzel mi güzel bir masal Lori’nin Masalı. Ayşe’nin Kilimleri ve Büyükannemin Sarı Keçisi gibi seleflerinin gezindiği yerlerde; budunbilim ve halkbilimin terkisinde geziniyor. 

Yazıya böyle başlanmaz biliyorum, spotlar en baştan cömertçe saçılmaz ama a dostlar ben sevinçten ne yaptığımı biliyor muyum!

Gökyüzüne yakın, doğanın abecesine uyumlu yaşayan, güvercinlerle, kayısı ağaçlarıyla, çiçeklerle kuşlarla yarenlik eden Lori’yle tanışıyoruz daha ilk satırlarda. Rengarenk dünyasının başrolünde sarı var. Güneşin rengi, hazanın rengi, umudu dışlamayan hüznün rengi… Canı sıkılıyor, içindeki kuşlar ürkeyazıyor, kollarını açıp koşmak ona yaraşırken o büzüşüyor, korkuyor. Korkusunun sebebi alıştığı sınırsızlıktan , bildiğini okumaktan uzaklaşacak olması. Gözü ve gönlü göğe ayarlı Lori için yüksek duvarların ardında şakımak hiç kolay değil. Adına okul derler koca bir binada, sivri demirli duvarların gölgesinde, uyumsuz seslerin ve kalabalığın tam ortasında kalakalıyor Lori yalnızlığıyla başbaşa. Ana babasının, nineciğinin tatlı rüşvetleri bile yetmiyor gönlünü okşamaya. 

Neşesiz, tasalı, sessiz… ninesinin dizinde gönlü coşan Lori’den bir Kaf dağı ötede. 

İlk yıldızlar ışıltıyla yere selam salarken anlatmaya başlayan ninesinin masalları hem hayallerinin hem de neşesinin yakıtı. Sevildiği yerde, ahenkle dizilen seslere konmuş nine masalları. Varlığına anlam katan görüntüleri, düşleri sese çeviren nine hüneri, nine  bilgeliği…

Kurt masalı, başlığı al kızın masalı bu kadar güzel uyarlanabilir mi? Nineciğim bu izler de ne böyle? Onlar anılarımın imzaları. (kitaptaki en güçlü cümle: “Hayat bir şeyleri unutacak kadar uzun sürdüğünde, anılar yüzümüze yerleşir.”)  Nineciğim şu derin çukur peki? Dedenle tanışmam, babanın doğumu…  

İlk yıldız göz kırptığında, nine başlıyor tavus kuşlu masalına. Ağır kuyruğundan dolayı uçamayıp mutsuzlandığı masala. Yazarın ince nakışlarının gerilim üretip gerilimi dindirdiği an tam da masalın ortasına denk geliyor. Duyduğunu, dinlediğini hatırlayan, demleyip anlatan, kuşaktan kuşağa ezberindekileri aktaran nine susuyor. Dağ-taş, kurbağa-cırbağa, börtü-böcek cümlesi de peşi sıra… Sükuta aşina, konuşmaya nazlı birinin susması değil bu, hayatını seslendirenin sesinin kesilmesi. Yazılı harfleri okuyanlar okurgeçer hikayeyi, ancak varlığı masalına mazruf olmuş kişi masalını yitirince evrenin orta yerinde şapaşaşkın düşüp kalır. 

Bunca yıl ninesi tutmamış mıydı ellerinden, kolu kanadı olmamış mıydı masallar? Kılavuzu yolu unutmuşken Lori kimi dinleyecek, nereye gidecekti? Sığınağına beton dökülmüş gibi hissediyordu Lori. Zarfsız kuşlardan kimselerin haberi yoktu. 

Yazarın samimi okul eleştirisi çözüm önerisiyle birlikte geliyor. Duvarlar, sınırlar, kalabalık ve gürültü içinden sıyrılıyor masalın sesi. Ses, söz olup uçamıyorsa, kaleme konup yazıya dönüşüyor. Kanadı kırık yabani bir  kuşu sarıp sarmalamaya benziyor bu durum. Kadim ile modern arasındaki alışverişi, oyunu yavaşlatmayıp kalkındıran paslaşmayı pek kıvamında yansıtıyor oyun kurucu. 

Sözlü kültür için görece yozlaşmayı temsil eder yazıya geçiş. Dilin doğallığı bozulur. Okumaya başlayan kendi sesini uzaktan duymaya başlar. Her şeyi kayıt altına aldığını sanan insanın tarihi aldanmasıdır bu. İki kanat olmadan uçmayı başardığı anda gökyüzü yavanlaşır, uzay hayret merkezi olmaktan çıkıp bilgi bankasına dönüşür. Söz yazıya, ezber kayda muhtaçtır diye geveleyip dursa da insan evladı, en az o kadar kayıt ezbere, yazı söze, söz sese muhtaçtır. Bu döngü korur geçmişle geleceği. Hatıralar hayalleri mayalar. Hayaller hatıraları cilalar. 

Öğretmenin sınıfa getirdiği kitapla silkinir hüznünden Lori. Kitabın kapağındaki tavus kuşu ninesinin masalına teyellenir. Okul o kadar da kötü değilmiş meğer. Yazar burada bir buluşma noktası önerircesine, hayata değenin öğretildiği, dinlemekten bıkmayacaklarımızı okuduğumuz okula yeşil ışık yakar. Peki iyi öğretmen; imkanı genişleten, çözüm üreten, çocuk sayısınca öğretme biçimi icat eden kutlu kişi değil mi? 

Epriyen hafızanın yardımına okuryazarlığıyla koşuyor Lori. Kim bilir, belki binlerce biçimi olan tavus kuşu masalının yalnızca bir derlemesini okuyor ninesine. Yazıya geçen, her zaman azalıyor, sağlaması ortada. Ne demiştik? Çocuklar da masal anlatabilir, hem de masal ustalarına! Sahi demiş miydik?

Yazıya dökülmüş bir anlatı olarak zaten çok başarılı, güçlü, zengin olan metin, resimlere şekillere bürünürken bambaşka bir düzeye erişiyor. Neredeyse resimlenmiş  masalı da aşıp, masalsı bir resim kitaba dönüşüyor. 

Resimler, desenler, nakışlar, dövmeler, boyamalar, bezemeler, kazımalar, yaldızlamalar derken modern illüstrasyonu; uzmanlık gerektiren yerel motiflere, kültürel kodlara, kadim imgelere yaslayan Müjde Başkale, yazar Züleyha Ersingün’ün yükünü paylaşıp kitaba yorulmaz kanatlar  yontuyor. Bir pelerin gibi Lori’nin omuzlarından dökülen kadim şehrin, ev ev, merdiven merdiven, pencere pencere, göz okşayan kubbeler ve minarelerle dile gelmesi yetmiyormuş gibi, perspektif barındırmayan minyatürlere benzer şekilde anlam adacıklarını önden arkaya örgütleyip masal içinde masallara imkan tanıyor. Anıtsal yapılara dikkat kesilip, çocuksu imgeleri peşisıra yolluyor. Kırlent, yorgan desenlerinde bilgisi, gözlemleri devreye giriyor. Küçük sürçmeler, tökezlemeler de var kitapta: Lori’nin tavus kuşlu kitabı bulduğu sayfanın ortasından geçen kuşak; çiğ desenleri, geometrik keskinliğiyle sayfada yapay ve iğreti duruyor. Yörenin folklorik zenginliği okuldaki çocukların elbiselerinde dile gelmiyor. Büyük söz etmek istemem ama bildiği çizerliğe, sabırla azimle didinerek bilmediği çizerliği de ekliyor

Amerikan yerlilerinin çocuk edebiyatındaki temsiline kafa yoran çatı kurumun sayfasındaki tartışma geliyor aklıma. Çok başarılı kabul edilip prestijli ödüller kazanmış bir kitabın, bölge halklarının çadırlarının, elbiselerinin desenlerini motiflerini özensiz yansıtması kıyasıya eleştiriliyordu. Yürümeyi henüz sökmüş,  koşmaya geçememiş resim kitaplarımız düşünüldüğünde böylesi bir tartışma için çok erken olsa da, Müjde Başkale’nin bu muhtemel tartışmanın önünü almak adına kendisini iyice geliştirmesi ve bölge bölge şehir şehir farklılaşan desenlere, motiflere, sanat-zanaat anlayışlarına iyice aşina olması en büyük dileğim. 

Şimdilik sadece bizim değil, dünya çocuk edebiyatının da kazandığı bu kitabı kırk gün kırk gece kuşlarla, ağaçlarla, böceklerle, dağlarla taşlarla birlikte kutlayalım. 

edebiyathaber.net (24 Kasım 2022)

Yorum yapın