Jose Saramago’nun görünmeyen Körlük’ü | Erdinç Akkoyunlu

Haziran 29, 2018

Jose Saramago’nun görünmeyen Körlük’ü | Erdinç Akkoyunlu

Jose Saramago, insanı gördü ve kendisini derinden sarsan bu yalansız dolansız, rol yapamayan  ama en çok da çırılçıplak gerçek bizi de rahatsız etsin istedi. Bu karşılaşmanın tesadüfen meydana geldiğini söyleyerek kadere yapılacak bir atıf, Saramago edebiyatını incelerken sözün ucunu Tanrı’ya getirmek olur. Ki Portekizli ustaya böylesi bir ihanet olsa olsa körlüktür. Çünkü Saramago dünyasında insan her şeyin yaratıcısı ve oyuncusudur. Hırsları, iki yüzlülüğü, ihaneti, vahşeti ve olur olmaz ortaya çıkan merhametiyle kaderin tek tayin edicisidir. Böyle olduğundan insan bilincinin ihanet, kötülük ve iki yüzlülük kayıtları nesilden nesile kalıtımsal olarak aktarıldığından beri on binlerce yıldır herkesin malumu olan bu davranışlar, Saramago için yenidir. İncelenmelidir ve yazılmalıdır. Bir düşünceyi kabul ettirmek için yazanların en başarılısı Tolstoy‘un doğal akışın detaylarla insanı büyüleyen tarzının izinden yürümek yerine Jose Saramago kendi anlatı ifadesini arar. Ve ortaya tüm süslerden, makyajdan, dil oyunlarından öte yandan süslü imgelerden ve baskın karakterlerden uzak bir anlatı ortaya çıkar. Sanki bir anlatıcının sözlerini okumuyormuşuz da basbayağı bir kaderin şahidi oluyormuşuz hissi veren sadeliğin ihtişamı tarzındaki Saramago anlatısı, insanı sarsar, yorar ve sonunda varacağı yere yani düşünmeye varır: Portekizli usta, insanın her şeyi yapmaya kadir olduğunu ama bunlar hakkında yüzleşme içeren bir düşünce eylemini gerçekleştiremeyeceğini savunur. Hatta bunu bir tez olarak bırakmakla kalmaz, bunu bize kabul ettirmeye çalışır. Ya da çalıştı ve başardı demek daha doğru.

En silik ama güçlü karakter

İnsanların en iyi olana tutkusu nedeniyle kimi yazarların en iyi varsayılan romanları, onların edebi şöhretini gölgeleyecek kadar bir öğle güneşi gibi yüzüne bakılmaz, dışarı çıkılmaz ve aman vermez bir güçte parlıyor. Portekizli büyük öğretici Jose Saramago’nun Körlük romanı da tıpkı dünyaya 100 milyon kilometre ötedeki güneş adlı yıldızımıza çıplak gözle bakma cüretini gösterdiğimizde yaşadığımız gibi bembeyaz bir körlük salgınını anlatıyor: İsmi verilmeyen bir ülkenin önemli bir şehrinin trafik ışıklarındaki bir aracın sürücüsü yeşil yanmasına karşın aracını hareket ettirmeyince, bu karmaşanın sebebini anlamak için yanına gelenler adamın dünyayı süt gibi bembeyaz gördüğü daha doğrusu beyaz bir bulanıkla aniden kör olduğunu öğrenirler. O kör adamı evin iyi kalpli bir araba hırsızı bırakır ve dönerken aracı çalar. Eşine görmediğini zorla da olsa kabul ettiren kör adam en yakındaki göz doktoruna gider ve orada koyu camlı gözlüklü çok güzel bir genç kız, annesiyle gelen şaşı bir çocuk ve başka hastaların itirazlarına karşın ilk sırayı alıp muayene olur. O gün içinde önce araba hırsızı trafikteyken kör olur. Ve onun hırsız olduğundan habersiz yardıma muhtaç biri olduğunu görerek eve getiren polis ile hırsızın eşi aynı akıbete uğrar. Koyu camlı gözlüklü genç kız da bir otelde seks yaparken orgazm olduğunu düşünürken bu körlüğe yakalanır. Hastalarının durumundan habersiz evine gelen ve eşine bugün karşılaştığı ani körlük vakasını anlatan göz doktoru da kör olunca bunun bir salgın olabileceğini düşünüp adı bilinmeyen ülkenin sağlık bakanlığına haber verir. Diğer körlük vakalarının en yakın hastanelere başvurmasıyla bakanlık bunun kör eden ve tanımlanamayan bir salgın olduğuna hızlıca karar verip, körlük başkalarına da bulaşmasın diye ani bir tecrit protokolü başlatır. Ama bu tür durumlar için rezervde bir yerleşke olmadığından kışla, süper market ve akıl hastanesi seçeneklerinden en uygunu bir vakitlerin delilerine ev sahipliği yapan alan olarak belirlenir. Tüm körler tedbirsiz yetkililerce alelacele toplanırken körlüğün kısa sürede yanındakinden bulaştığını keşfeden doktorun karısı eşi götürülürken tecrit ambulansına ‘Ben de kör oldum’ diyerek biner. Ve asılında gördüğünü ama eşini bir meçhulde yalnız bırakmayacağını, onunla gelmemesi konusunda asla ısrar etmemesini göz doktoru kocasından ister. Körlük romanının bu noktasında önemli bir edebiyat dersi veren Saramago, sadeliğin ihtişamındaki üslubuyla bize romanın başkarakterinin doktorun isimsiz eşi olacağını o ana değin hissettirmedi. Böylece romanını büyük bir karakter yaratma güç gösterisine dönüştürmeyip, olay anlatısının gücünden alacağını ilan etti.

Vahşetin çağrısı

İlk kör kafilesi akıl hastanesinde tecride alındığında duruma el koyan askerler, asla değiştirilmeyeceği ilan edilen talimatları verir: Size herhangi bir ilaç sağlanmayacak. Güvenliğiniz tehlikeye girerse, askerler asla akıl hastanesine adım atmayacak. İhtiyacınız kadar yiyecek sağlanacak. İçinizden ölenler olursa, hangi dine ya da inanca bağlı olduğu göz edilmeksizin duvar dibine yine sizin tarafınızdan gömülecek. Göz doktoru, onun gören karısı, koyu cam gözlüklü kız, şaşı çocuk, araba hırsızı ve ilk kör olanlardan oluşan küçük bir grup her türlü konfordan ve insani ihtiyaçtan arındırılmış bu akıl hastanesinde tecrit edilirken, doktorun karısı gördüğünü kimseye söylemez. Bu romanın en önemli noktasını oluşturur çünkü Körlük’te birkaç kez yinelendiği gibi ‘Körler ülkesinde tek gözlü kral olur’ deyişi hayata geçer. Göz doktorunun eşi daha ilk dakikadan koyu renk camlı gözlüklü kıza asılan araba hırsızının kızın topuk darbesiyle bacağından ağır şekilde yaralanışına şahit olur. Araba hırsızı görmemesine karşın kızın sesi ve yayılan davetkar kokusundan etkilenip onu elle taciz edebilme cüretini gösterir. Saramago da bize ani bir körlükle panik içinde olması gereken insanların her durumda sadece üremek ve çoğalmak için değil hayvandan daha aşağılık ve daha vahşi olan cinsel açlığının ne denli alçaltıcı ve önüne geçilemez kötülüklerle dolu olduğunu anlatır. En nihayetinde askerler sözlerinin arkasında olduğu için araba hırsızı kaptığı enfeksiyon nedeniyle ölür ve bu ölüm süt beyazı bir aydınlıkla kör olanların zihinlerinde yeni bir ışık çakmasına sebep olur. Bu akıl hastanesi salgının kontrol altına alınması ve önlenmesi için ilaç bulunmasına yönelik bir tecrit yeri değil, hastalık taşıyanların ölerek, öldürerek ortadan yok olması için bir mezarlıktır.

Körlük romanının dünyası, insanın insan olmaya ilişkin en uygunsuz şartlarda yine bu sıfatı taşıyıp taşıyamayacağını ele alır. Yeni tecrit otobüsleri akıl hastanesine geldiğinde kör olanlar ve kör olma potansiyeli taşıyanlar hastaneye dağılır. Doktorun karısı her ne kadar bir düzen kurmak istese de, sonuçta gelenler kendilerinden önce oluşturulmuş bir otoriteye boyun eğecek türden insanlar değildir. Doktor da bu konuda karısını uyarır ve tam da hesap edildiği gibi olur. Hem aniden kör olmanın verdiği hırçınlık hem de kör olmanın bu bembeyaz dünyasında yolunu bulmaya çalışanlar yemekten ve hijyenden uzak akıl hastanesinde bir tıpkı kurbanı oldukları salgın hastalığın mikropları gibi çoğalmaya başlarlar. İnsan nasıl sarhoşken içinden çıkan aslında onun tüm nezaket, görgü ve yasa kuralları ardına gizlediği gerçek benliğiyse, kör olduklarında ortaya koydukları davranış da aslında gerçek benlikleri olur. Görmedikleri için zaten suyu bulunmayan tuvaleti kullanamayanlar, henüz kısıtlı yiyecekle sindirim düzenleri bozulmadığı için çiş ve kakalarını koğuşlara, koridorlara yapmaya başlar. Ardından askerlerin kapıya attığı yiyecekleri gözleri görmediğinden ilk kim kaparsa kendine büyük payı ayırarak haksız şekilde dağıtır. Kör olmanın saatleri karıştırmaya dönük şaşkınlığıyla biyolojik zamanı bozulduğundan uyku düzenleri de bozulur. Yeni tecrit otobüsleri akıl hastanesine yeni körleri taşıdıkça bu şaşkınlıkla sinir krizi geçirenler, kendilerine bir yatak bulup bunu başkasından kaba kuvvetle savunanlar, bulunduğu yeri yoklayarak tanımaya çabalayanlarla dolu bir kaos kısa sürede her yeri ele geçirir. Doktorun gören karısı ise şahit olduklarına dayanamadığı için hem her an kör olmayı ister, hem hastalık kendisine de bulaştığından kör olmayı bekler ve aynı zamanda da kimseye kör olmadığını hissettirmeden belli bir düzen kurmaya uğraşır. Ama başta yiyecek sıkıntısı, sonra hijyen sorunları insanları insanlıklarının sınırına getirir. Akıl hastanesinin zemini çiş, kaka bu kokuya dayanamayanların kusmuğu ve ezilme ya da yatak veya bir parça yiyecek için işlenen cinayetlerin kanı, birbirlerini kıstıran kadın ve erkeklerin kör seksinden arta kalan spermle kaplanır. Doktorun karısı insanların körlüklerinde kulaklarının en duyarlı organ olduğunu fark edip, ses çıkartmadan birbirleriyle seks yaptıklarına şahit olur. Koğuştaki koyu camlı gözlüklü kız da, yine koğuşta göz doktorunun eski hastası bir gözünde bant olan yaşlı ve çirkin adamla seks yapar. Bunun şahidi doktorun karısı ve diğerleri ise körlüğün dış görünüşü önemsiz kılmasının yanında insanın vicdani duyarlılığını da sivrilttiğini ve genç kızın hazdan çok merhamet duygularıyla yatağa girdiğini düşünür. Körlük romanının her bölümü Saramago dünyasının roman inşa özelliğinin bir mimari ders niteliğini taşır. Öte yandan Körlük, hiçbir zaman roman inşa sürecinin izlerini barındırmaz; Körlük başı ve sonu önceden düşünülmüş bir imgesel kontrol altına alış sürecidir. Ama bunu bağırıp çağırmaz. Aynı zamanda Saramago’ya büyük öğretici usta dememin başlıca sebebini oluşturan bir nitelik de Körlük’ün doğal akışa sahip olmasıdır. Hiçbir roman yazılmadan önceki düşünceleri tam olarak kağıtta barındırmaz. Yazı mutlaka kendi varacağı yere yazarı sürükler; ustalık bu rota sapmasında kendini dilden, kurgudan ve konudan sapmamanın dışında kendi yazığına hayran olup, okurun vaktini çalmamakla gösterir. Körlük dahil Saramago’nun okuduğum hiçbir metni Filin Yolculuğu, Kabil, Bilinmeyen Adanın Öyküsü ile Not Defterimden okurun tek saniyesini dahi boşa harcamaz. Okuma vaktinin bu denli değerli geçtiği başka bir yazar bulmak da dünya edebiyatında iğne aramakla eş değerdir ki bu da Saramago’nun değerini bir başka şekilde ortaya koyar.

Dışarı içeriden farksız

Niyetim Körlük romanını okumayanlar için romanın tüm hazinelerini döküp saçarak onları bu zevkten mahrum etmek ve kulağımı çınlatmak değil. Körlük’ün kırılma noktasını kendi körlüklerine çabuk alışan ve silahlanan tecrit insanları oluşturur. Dışarıda hastalık kıyıcı şekilde sürüyor mu yoksa çare çoktan bulundu da kendileri burada unutuldu mu bir haber göz doktoru, eşi, koyu renk camlı güzel kız, şaşı çocuk, göz bantlı adam ve ilk körlerden oluşan grup akıl hastanesindeki silahlı gruptan bir direktif alır. Bundan sonra yemek yemek istiyorlarsa bedelini ellerindeki en değerli şeyleri vererek ödemelilerdir. Körlerin bir anda vahşetin çağrısına uyan bir gruba dönüşmesi, bunlara gözleriyle şahit olan doktorun karısını şaşırtmaz ama korkutur. Ellerindeki tabanca ve diğer sivri aletlerle korku salan on kişilik erkek grubu önce yemek için tüm değerli eşyaları toplar, verecek bir şey kalmayınca da kadınlar onlarla seks yapmazsa yemek vermeyeceklerini ilan eder. Saramago, hemen bu durumla karşılaşan herkesin aklına geldiği gibi kaçmak ya da bu onur kırıcı teklif karşısında çeteye saldırmak seçeneklerini karakterlerin zihninden geçirmez. Bunun yerine yemek karşılığı seks fikrine ilk katılan doktorun karısı olur. Bunu iffetsizlik ya da cinsel açlıkla değil körlerin sahip olması gereken ama bunu göremedikleri merhamet duygusuyla yapar. Biri çocuk diğerleri çaresiz insanların aç kalmasına razı olmaz. Bu fikirde onu destekleyen eşi olur ama insanları kurtarmak için bu kirli eyleme diğer kadınlar da katılır. Bir süre devam eden bu seks karşılığı yemek daha sonra koğuş baskınlarındaki tecavüzlere dönüşür. Aynı zamanda da doktorun karısı bir gün koyu renk cam gözlüklü güzel genç kızın, eşinin yatağına girip seks yaptığına şahit olur. Bir anne şefkatiyle kıza yaklaşır, eşini de bu iffetsiz durum nedeniyle aşağılamaz ya da onu bırakıp terk etmez. Saramago’nun dünyasında ahlak en kötü şartlarda sınanırken, ancak olan biteni gören kişi yani gerçekte gözleri olsa da gözlerinin ötesindeki merhamet ve zeka ile dünyayı gören doktorun karısı bu sınavlardan geçer. Romanın büyük bölümü akıl hastanesindeki akıl almaz tecrit, tecavüz ve zemini kat kat dolaşan kan, kir, pas, sperm ve cesetlerle geçerken doktorun karısının kendilerine bunu yaşatan kör çete liderini öldürerek intikam alışı ve ardından çıkan yangın sonucu hastaneden kurtuluşları yaşanır.

Dışarıdaki dünya akıl hastanesi felaketinden kurtulan körler grubu ve gören doktorun karısı için ayrı bir dehşet sahnesidir. Körlük hemen herkese bulaşmış, tedarik zincirleri koptuğundan açlık şehri kuşatmış, evcil köpekler karnını doyurmak için cinayet işleyen sokak çeteleri kurmuş, su ve elektriksiz dilsiz ve kör bir dünya kendi felaketinde kaybolmuştur. Onlar içerideyken dışarının da ayrı yangın yerine döndüğünü gözleri gören doktorun karısı fark ederken yemek ve barınma gibi sorunları halleden körler grubu, tek tek değil de beraber hareket ederlerse hayatta kalabileceklerini keşfeder. Saramago Körlük’ün bu noktasında da insanların en kötü anda ancak birbirleriyle zorluklara dayanabileceklerinin altını yine süssüz, gösterişsiz ama düştüğü zihinde anlayış bombaları patlatan bir güçle ifade eder.

Olanlardan utanırken

Artık ne anmaya ne de yazmaya gerek duymadığım kişisel bir felaketle yakalandığım hastalıkları atlatırken, haberini yapmak için sağır ve körlerin hayatının deneyimlendiği Diyalog Müzesi’ne gitmiştim. Ve orada toplu iğne kadar bile ışığın sızmadığı bir şehir maketinde tamamen görme özürlü rehberler eşliğinde bir saat geçirmiştim. Yaşadıklarımdan bir haber rehberler gazeteci grubunu her detayla ayrı ilgilenerek bilgilendirirken karanlıkta boğulduğum ve buradan çıkamayacağımı düşünerek “Artık dayanamıyorum” isyanı benden gelmiş, ekip üyeleri de ardımdan aynı şeyleri yinelemişti. Biz o gün rehberlerin eşliğine muhtaç bir şekilde, o labirentten gün ışığına çıkarken o günlerin hatırası panik atakla giden aklım başıma geldiğinde, görme özürlü rehberlere çok ayıp ettiğimi düşünerek utanmıştım. Jose Saramago’nun Körlük’ünü okuduğumda da her an doktorun karısı gibi ‘Ben de kör mü oluyorum’ korkusuna kapılarak ama her satırını görerek bitirdiğim romanda herkesin ani bir iyileşme dalgasıyla yeniden görmeye başladığı bir sondan başkası yakışmaz diye düşündüm. Ama utanmayı da sürdürdüm. Çünkü Körlük’ü okumak, kendi görmediklerinin muhasebesi kadar sana karşı takınılan Körlük’lerin de muhasebesini yaptırıyor. Ve ben başkası adına utanıyorum. Tıpkı gördüklerinden utanan ve adını, boyunu, yüzünü, şehvetini bile bilmeden o içindeki inanç ve dayanma gücü nedeniyle aşık olduğum göz doktorunun karısı gibi. Başkaları adına Körlük’leri için. Utanıyorum ve unutuyorum.

Erdinç Akkoyunlu – edebiyathaber.net (29 Haziran 2018)

Yorum yapın