Fantastiğin kalbine yolculuk: Sevim Sümbül Neyin Peşinde? | Haşim Ayçiçek

Şubat 20, 2021

Fantastiğin kalbine yolculuk: Sevim Sümbül Neyin Peşinde? | Haşim Ayçiçek

“Bir hayalet gibi uçuyorum, içtiğim kahvenin

gerçek olduğunu kanıtlayabileceğim bir şey yok…”

Sevim Sümbül

Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu Hülya Uçar’ın dört yıllık bir aranın ardından yayımladığı yeni kitabı Sevim Sümbül Neyin Peşinde?, okuru yeniden Uçar’ın fantastik dünyasıyla buluşturan uzun soluklu bir kitap.

Sevim Sümbül Neyin Peşinde?, Hülya Uçar’ın uzun süredir üzerinde çalıştığı iki novellayı okurla buluşturuyor. Bu novellaların ilki kitapla aynı adı taşıyan “Sevim Sümbül Neyin Peşinde?”, ikincisi ise “Pembe Kupaların Laneti”. Uçar’ın daha önce yayımlanan hikâye ve kitaplarından aşina olduğumuz bu tavır, yazarın yoluna doludizgin devam ettiğini de açıkça gösteriyor.

Uçar’dan söz ederken şüphesiz ilk bahsedilmesi gereken şey yarattığı dünyaların sahiciliği ve fantastikle doğal yaşamı ortak bir payda etrafında buluşturmasıdır. Bu özellikleriyle kendisine özgü bir ses bulan ve Türk fantastik edebiyatı içerisinde güçlü bir yerde duran Uçar, Sevim Sümbül Neyin Peşinde? ile metinlerinin sınırını daha da genişletiyor, bu defa işin içerisine hikâyelere kıyasla daha uzun soluklu iki değerli anlatıyı, iki güzel novellayı dâhil ediyor. Kendilerine açtıkları alan ve inşa edildikleri zengin hayal dünyalarıyla oldukça heyecan verici bir yerde duran bu novellalar, fantastik edebiyatın gelişim çizgisini de yakından görmemizi sağlıyor.

Bugüne kadar hikâyeleri Varlık Dergisi, Hayalet Gemi, Evrensel Kültür, Yaşasın Edebiyat, Adam Öykü, Türk Edebiyatı, Ada ve İnsancıl gibi Türk edebiyatının önde gelen dergi ve çevrim içi kültür platformlarında yayımlanan Hülya Uçar, 2017’de yayımlanan ilk kitabı Büyüler’in ardından 4 yıldır gözlerden uzaktaydı. Bu süre zarfında edebiyatla ilişkisi devam eden ve yeni kitabı için çalışmalarını sürdüren Uçar, nihayet yeni kitabıyla kaldığı yerden devam ediyor ve fantastik edebiyata yeni bir soluk getirmeyi sürdürüyor. Kitabın her iki hikâyesi de farklı noktalarda dursa da aslında dayandıkları güçlü hayal gücüyle kendisine özel bir güç buluyor.

Kitabın ilk hikâyesi olan “Sevim Sümbül Neyin Peşinde?”, Sevim Sümbül isimli bir kahramanın başından geçenleri okurlarla buluşturuyor. Oldukça kendisine has bir karakter olan Sevim Sümbül, akıllıları kimsenin kabul etmediği “İğne Deliği” isimli bir şehirde yaşamaktadır. Vasat olmanın yaygınlaştığı ve insanların kendileri gibi olmayanları ötekileştirdiği bu şehir, birçok açıdan içerisinde bulunduğumuz dünyaya dair de çeşitli göndermeleri içerisinde barındırıyor. Akıllı olmanın, olan biteni sorgulamanın, neyin nasıl olması gerektiğine karar vermenin hep akla dayandığı bir dünya, bu şehirde yaşayanlar için oldukça ürkütücü bir şeydir. Bu zorlu şehir hayatında kendisinden oldukça farklı insanlarla yüzleşmek, onlarla arasındaki mesafeyi korumak ve tüm bu sorunlara rağmen bir çıkar yol bulmak zorunda olan Sevim Sümbül, uzun süre ne yapacağını bilemez. Tam da bu noktada her şey, Sevim Sümbül bir açmazdayken gerçekleşmeye başlar. Hayat bazen biz kendisine hazır değilken önümüze yeni fırsatlar, hiç aklımızdan geçmeyen olanaklar çıkarır. Sevim Sümbül’ün başına gelenin de biraz böyle olduğu söylenebilir.

Sevim Sümbül, İğne Deliği şehrinde dolaşırken karşısına garip bir adam çıkar. Oldukça tuhaf bir görünüşü olan bu adam, Sevim Sümbül’ün dikkatini öyle çeker ki ne yapacağını, nereye gideceğini bilemez. Bir süre adamı inceledikten sonra onun kendisine gizemli görünen bir “şey”in peşinde olduğunu anlar, var sayar. İşte tam da bu noktadan sonra gelişmeye başlayan olaylar onu da bu gizemli adamı da başka bir yöne sevk eder. Olayları bizzat kendi diliyle anlatan Sevim Sümbül, o adamda tuhaf bulduğu şeyden peşine düştüğü şeye kadar her şeyi metin boyunca ara ara yoklar. Bu uzun soluklu sona erdiğindeyse ortaya bambaşka bir yapı çıkar. Uzun süredir peşinde olduğumuz, sırrına varmak için onca mücadele ettiğimiz şey, bazen hayatımızın en önemli ama en önemsiz gibi görünen bir parçası, bir nesnesi, bir unsuru olabilir. Bu anlamda gündelik yaşantımızı yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini bize bir kere daha hatırlayan hikâye, içerisinde sihirli dünyayla bizi büyüler.

“Pembe Kupaların Laneti” ise aslında kendi içerisinde birçok farklı meseleyi barındıran bir uzun hikâye. Bu metin, daha girişinden itibaren okuru şaşırtmaya başlar. Henüz hikâyenin isminin yazılı olduğu sayfada gördüğümüz kadının resmi, parçalanmışlık hissiyle bizi darmadağın bir dünyaya hazırlar gibi. Hemen sonra sayfanın altında yazan şu not ise bizi karşılaşacağımız olaylar karşısında uyarır gibidir: “Bu hikâyede geçen olayların ve kişilerin gerçekle kesinlikle ilgisi yoktur. Baştan sona hayali yazılmıştır.” Aslında post-modern anlatılarda sıklıkla karşılaştığımız bu tür yapılar, bizi metinle yazar arasında ilginç bir yerde konumlandırmaktadır. Yazarın daha metnin başında okuru bu tür bir tuzağa çekmesi, onun gerçeklik algısını farklı şekillerde etkilemek içindir. “Birinci Hayat” ile “İkinci Hayat” arasında okura bambaşka bir hayat senaryosu sunan bu hikâye, böylece baştan sona bizi etkisi altına alacağını haber verir. Öyle ki gerçeklikle bağımız kopacak, bize anlatılan her şeyi bile isteye gerçek gibi kabul edeceğizdir. Tüm bu uyarılar, bu duygunun altını çizer ve okuru hızla metnin içine sürükler.

Aslında genel planında bir aile hikâyesi olan “Pembe Kupaların Laneti”, bize her bir kahramanın bambaşka bir dünyaya ait olduğunu hissettirir. Birçok farklı “kupa”nın hikâyesi anlatan bu metin, maddi bir unsur olarak kupalarla manevi bir unsur olan aile kavramanın nasıl iç içe geçip büyülü bir yapı meydana getirebileceğini yakından görmemizi sağlar.

Söz konusu metin boyunca kahramanların hayatı (ve tabii ki ailenin de hayatı), kaybolan kupalarla birbirine karışır. Öyle ki okur bir süre sonra her şeyi birbirine karıştırmaya başlar. Bu noktada anlatıcının tavrı, ona yolunu gösteren temel unsur olur ve ne yapılması gerektiğine karar verilir. Nihayetinde her şey anlatıcı tarafından bir sonuca bağlandığında aslında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve tüm bu olan bitenlerin nasıl bir araya gelip ortaya bütünlüklü bir yapı çıkardığını görürüz. Bu da aslında Uçar’ın hikâye anlatmaktaki gücünü bize bir kez daha göstermiş olur.

Hülya Uçar’ın bir novella olan yeni kitabı Sevim Sümbül Neyin Peşinde?, bizi fantastik bir dünyaya davet ediyor. Büyülü bir dünyanın parçası olmamıza izin veren eser, Uçar’ın güçlü dili ve geniş hayal gücüyle bizi etkisi altına alıyor.

edebiyathaber.net (20 Şubat 2021)

Yorum yapın