Eleştirel okumalar | Feridun Andaç

Mart 12, 2013

Eleştirel okumalar | Feridun Andaç

Romanı kullanmak!

F. Scott Fitzgerald, “Caz Çağı”nın yazarıydı. Bir bakıma da “Amerikan Rüyası”nın simgesi…

Yazdıklarının satır satır para ettiği dönemde savaş sonrası bir hayatın parıltısı sarmıştı her yanı.

Yaşanan zaman, tıpkı Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesine başlangıç cümlesi olarak yazdığı zamanları hatırlatıyordu:

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, akıl çağıydı, ahmaklık çağıydı, inanç dönemiydi, inanılmazlık dönemiydi, Aydınlığın mevsimiydi, karanlığın mevsimiydi, umudun baharıydı, umutsuzluğun kışıydı…”

İyi şeylerin sonu gibi, Caz Çağı’nın da sonu geldi. 1929 bunalımı Fitzgerald’ın da sonunu hazırladı. Yazdıkları değer bulmaz, kabul görmez oldu.

Her şeyin dolar, sefahat, parıltı, şatafat, yozluk ve çürümüşlük olduğu çağdan bitik bir çağa sürükleniş… Onun ünü/kabul görmesi Hemingway’i  öylesine öfkelendirir ki yazmak için çok daha da hırslanır. Ama onun gibi olmaya değil, ondan daha iyi romanlar/öyküler yazmaya verir kendini.

Caz Çağı’nın sözcüsü olan yazar, ünün de oyuncağına dönüşür bir süre sonra. Tutkulu aşkı Zelda ise o yıkımın bir başka gerçekliği olarak yaşantısında derin izler bırakır Fitzgerald’ın.

Kıssadan hisse:

Kaç zamandır bugünün yazılan romanından/romancısından söz eder dururum.

Söylediklerimi kanıtlarcasına ortaya dökülüyor bu yazıcılar.

Roman yazılıyor: Erkeklere, kadınlara kılavuz deniliyor.

Roman yazılıyor: Çerkezler için yeni bir dosya açılsın isteniyor.

Roman yazılıyor: Dersim’e dönün bakın deniliyor.

Roman yazılıyor: Kutsanan aşk dillendiriliyor.

Roman yazılıyor: Tarih şahlandırılıyor, cenk meydanları kuruluyor…

Roman insanı anlatır oysa. İnsana insanı ve toplumu anlatır. Bir olay/durum vb. kutsanmaz. Roman, bunların aracısı değil, bizatihi edebî dil ve biçimde yeniden tasarlanarak anlatımıdır; romancı da sözcü/kayıtçı değil, tüm bunları düşünüp tasarlayan edebî yaratıcıdır.

“Eleştirinin sefaleti” deniliyor.

Yıllar önce Fethi Naci’nin söylediklerine dönüyoruz: “Edebiyat var mı ki eleştiri olsun” ya da “Futbolumuz ne kadarsa romanımız da o kadardır”…

Geçenlerde televizyonda Müslüm Gürses konuşuluyordu. Söz yazarı Ahmet Selçuk İlkan şöyle bir söz etmişti:

“Ne zaman ki bu ülkede spor yazarı kadar müzik yazarı/eleştirmeni olur, işte o zaman iyi müzik yapılabilir.”

Buna kimin itirazı olabilir!

Demek ki sorun yalnızca edebiyat alanında değil.

Galiba ülkemizin bu temel sorununun çözümü için önce yazmayı öğrenmek ve bununla birlikte düşünmenin ilmine ermek gerekiyor.

 

Daha önce Ece Temelkuran’ın romanını okumaya başladığımdan söz etmiştim. Ancak yazarın birçok yazım hatası ve dil yanlışlarının yanı sıra şu cümleleriyle karşılaşınca, artık devam edemeyeceğimi anladım:

“O kadar büyüdü ki gürültü, genç erkeklerin yarım yamalak cümleleri arasına, kutsal bir işaret gibi yapıştırıverdikleri devrim sözcüğünü de duymadım, annelerinin iç eşliğinde yoğurdukları kuru ellerinin hışırtısını da.”

Bu yazıcılar yazıyı, dahası “roman”ı kullanarak “Pop Çağı”nın yıldızı olmak istiyorlar anlaşılan. Tabii ki bir de hep kazanmak.

Bu arkadaşlar neden oturup birer kişisel gelişim kitabı, tarih kitabı, sosyolojik analiz metni, aşka çağrı kılavuzu yazmıyorlar da roman yazmak diye tutturuyorlar! Yazamadıkları ortada. Bir de üst perdeden “eleştiri yok” edasını takınırlar.

Eleştiri her zaman “iyi edebiyat”a yüzünü döner, kötüsüyle işi olmaz.

Buyrun, size Şule Gürbüz’ü takdim ederim; eğer “iyi edebiyat” okumak istiyorsanız, hiç vakit kaybetmeyin, hemen başlayın derim.

Bir dahaki sefere onun metinlerini konuşacağız sevgili okurum.

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (12 Mart 2013)

Tüm yazıları>>>

Yorum yapın